Peygamber, peygamber olmadan öncede sağ eliyle yemek yiyordu; müşriklerde öyle yapıyordu!

Ramazan Yaman

VAN 25.12.2017 09:59:19 0
Peygamber, peygamber olmadan öncede sağ eliyle yemek yiyordu; müşriklerde öyle yapıyordu!
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (s.a.v) Allah, yolda nasıl yürüneceğini değil, nasıl insan olunacağını öğretmek için vahiy göndermiştir. 

 

Sakalı ne kadar uzatacağını, suyu kaç yudumda içeceğini, dişlerini hangi bitkinin dallarıyla nasıl temizleyeceğini vahiyden öncede biliyordu. Ebu cehil de dahil tüm müşrikler aynı bitkiyle temizliyordu dişlerini!.. 

 

Peygamberin her hareketinin, her konuştuğunun "vahiy" olduğunu iddia edenlerin tasavvurunda iradesiz ve "aptal" bir peygamber var! 

 

Yemeğin nasıl yeneceğini, deveye nasıl binileceğini, eşine nasıl muamele edeceğini, çocuklara nasıl davranacağını vs. bilmeyen bir peygamber!

 

Yani Allah'ın, vahiy almasa yeryüzünde barınması mümkün olmayan, hiçbir fikri bulunmayan, çevresinden, koşullardan yalıtılmış, hatta insanlığından âzat olmuş bir insanı elçi seçtiğini zannediyorlar! 

 

Giydiği elbisenin rengini, modelini, vahiy belirledi sanıyorlar! Mekkelilerin daha önce İskoç tarzı etek giydiğini, başlarına Amerikan çobanlarının (kovboyların) şapkasını taktığını zannediyorlar!

 

Daha önceki peygamberlerinde aynı şekilde birer melek olduğunu, geldikleri toplumun hepsinin birer ucube, birer canavar olup iyilikten, hayırdan hiçbir şey bilmediklerini, peygamberlik kurumuyla birlikte “insanlaştıklarını” düşünüyorlar! Vicdan denen, ahlak denen, etik denen, kural, adalet denen, fıtrattan kaynaklı hiçbir hayrın insanlarda bulunmadığına inanıyorlar! Oysa bu değerlerden üzerinde taşıyan insanlardı hidayete erenler... 

 

Peygamberlerde bu değerler bulunduğundan sebep seçilmişlerdi. Ve bu değerler umurunda olmayan insanların kendilerine “müslüman” dediklerinde müslüman olamayacaklarını, insan olmadan müslüman olunamayacağını bilmiyorlar. 

 

Bütün peygamberler vahiy almadan önce ahlaki ve insani değerleri, adaleti, merhameti içselleştirmişler ve hayatlarını bu değerler üzerine bina etmişlerdir. 

 

Güneşin hangi taraftan doğduğunu, yağmurun ıslattığını, toprağın yağmursuz kalınca kuruyacağını, yukardan atılanın aşağı düşeceğini, kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesinin canavarlık olduğunu, insanın çıplak dolaşmasının edepsizlik ve hayvanlık olduğunu, eşyaya kul olmanın insanlığa ihanet olduğunu bilmeyen bir insanı Allah elçi olarak seçmez! Hele insan olmayan bir varlığı insanlara rehber olarak asla atamaz! 

 

Yanılma ihtimali bulunmayan, insanlar gibi yiyip içmeyen, bir yerden bir yere uçarak giden, parmaklarından sular fışkırtan, bütün dertlerin sebebini ve çözümünü gözlerini yumarak tahmin eden bir insanın örnek alınması mümkün değildir! Yani peygamberler insandır! Buna iman etmemek peygamberlik kurumunu red ve Allah’a  muhalefet etmektir. Bunun, “O da bizim gibi yiyip içiyor!... Bize elçi olarak melek gönderilseydi ya!” diyen müşriklerden hiç ama hiçbir farkı yoktur!

 

Peygamberin her söylediğini, her yaptığını, her düşüncesini vahiy olarak anlayan zihniyet sahiplerinin asıl yapmak istedikleri peygamberi yüceltmek değil, ona insanüstü bir misyon yükleyip örnekliğini katletmektir!

 

Hz. Muhammed’e (a.s) insan olmayı, düşünmeyi, iradeyi, yanılmayı, isabet etmeyi, hesap yapmayı, insanlara ve diğer yaratılmışlara karşı nasıl davranacağını, hangi bitkinin şifalı olduğunu, hangi yemeğin vücuda yararlı veya zararlı olduğunu vahiy almadan bilmesini yakıştıramayanların hayatlarına bir bakın; hepside hangi gayri menkulün, hangi ülkenin parasının, hangi siyasetçinin, hangi doktorun kendilerine daha yararlı olduğunu çok iyi biliyorlar! Fakat bütün bunları Allah rasülü “bilmiyordu!” Ancak vahiy ile öğreniyordu her şeyi! Acaba bu mübareklerde vahiy alarak mı öğreniyorlar kiminle iş tutacaklarını?!... 

 

Allah rasülü bir melek veya (hâşâ) bir robot değildi! İnsan olmanın gereği olan ahlâkı, adalet duygusunu, merhameti üst düzey olarak yaşamına hakim kılmış bir insandı. Elçi olarak seçilmesinin sebebinin bu olduğunu Allah söylüyor. 

 

Bu değerlere uymasının ölçüsü giydiği kıyafet, başına taktığı sarık, sakalının boyu, dişini temizlerken kullandığı ağaç dalı, ya da Arap olması falan değildi; Sadece insan olmasıydı! 

 

İnsan; yani yanılan, kırılan, üzülen, bilmediği için araştıran, ihtiyaç sahibi olduğu için çalışan, kader olduğu için yetimliğe sabreden, bedensel ihtiyacı olduğu için evlenen, sevdiği için hayal kırıklığı yaşayan, kızdığı için uzaklaşan, güldüğü için ağlayan, ağlayabildiği için gülen, yaşayabilmesi için yemek yiyen… yani bildiğin insandı! 

 

Bunların nasıl yapılacağını da Mekkeli ortalama bir insan nasıl biliyorsa, o da aynı şekilde ve aynı yöntemlerle öğrenmişti.  Ekstra bir özelliği yoktu! Zaten ekstradan insan olmak için ne zekâya, ne bedensel üstünlüğe, ne çevresel faktörlere, ne soya ne sopa ihtiyaç vardır; Ancak sorumluluk bilincine-takvaya ihtiyaç vardır! Üstün zekâ ile, soy ile, yaradılış özelliklerine göre, çevreyle vs. üstün olunacaksa, Allah adaletsizlik yapıyor demektir! Bu ise Allah’a iftiradır…

 

Hasılı; Hz. Muhammed peygamber olmadan önce insan ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini, yemeğin hangi elle yenileceğini, insanların nelerden incineceğini, hayvanların merhamet ihtiyacını, çocukların nasıl sevindirileceğini, yolda nasıl yürüneceğini, hasta olunduğunda bitkilerden şifa bulunacağını biliyordu. 

Çünkü bunu içinde yaşadığı toplumda biliyordu. Onlardan öğrenmişti. 

 

Vahiy almasına gerek yoktu bunlar için... Çünkü o aptal değil, aklını aktif bir şekilde kullanan, ahlaki değerleri üst düzey yaşayan, insanlığın zirvesinde bir ademoğluydu. Seçilmesinin yegane sebebi de buydu! 

 

Böyle bir insanın peygamber olması işlerine gelmiyor uydurulmuş dincilerin! İnsan peygamberi onlarında , Mekkeli müşriklerinde istememesinin altında yatan tek sebep var; İnsan peygambere gelen vahye uymak zorundasın! İnsan olmayan peygamber ise adına söylenmiş sözlerle sana uymak zorunda! Sen peygamber uydurursun, o peygamberde sana uyar! Her sözünü ve fiilini vahiy ilan edersin! Böylece kendisi de dahil herkes senin din ve peygamber anlayışına uymak zorunda kalır! Sende din üzerinden tüm menfaatlerini korur ve Allah'a akıl verirsin utanmadan! 

 

Peygamber insandı ve hayvanlara nasıl davranılacağını, nasıl yanılgıya düşüleceğini biliyordu. Vahiy ona yemeğin nasıl ve hangi elle yeneceğini değil, nasıl daha iyi bir kul ve insan olunacağını öğretti! Yoksa yemeğin hangi elle nasıl yenileceğini Mekkeli müşrikler, Rumlar, Yahudiler, ateşperester bile biliyordu! Onların bildiğini peygamberin vahiyle öğrendiğini iddia etmek saflık değilse, peygamberi “aptal” yerine koymaktır! Oysa o aklını aktif olarak kullanan zirve bir insandı.

Kaşığın nasıl ve neresinden tutulacağını her insan bilirde, insanların kalbinden nasıl tutulup Allah’ın yoluna nasıl çağırılacağını her insan bilmez! İşte bunun için gönderildi Hz. Muhammed. (s.a.v)  

 

Hep beraber bunu öğrenelim! Ahirette “kaşığı hangi elinle ve nasıl tuttun?” diye bir soru yok! Ancak, “Senin gibi bir insanı sana örnek olsun diye elçi gönderdim; neden örnek almadın?” diye bir soru var!.. ve onun en güzel örnekliği kur’an’ı hayatına hakim kılmaktır! 

 

Kaşık dediğin,fistan dediğin, sarık, sakal, takke dediğin, çörekotu dediğin şeyler geçici ve tercih meselesidir! Güneşin devinimi, karın yağışı, soğuk ve sıcak havayla birlikte çeşit havaya dönebilir!.. Ancak güneş nereye ne zaman doğarsa doğsun, hava nasıl olursa olsun, kar veya taş yağsın hiç fark etmez!... insan olmak farzdır! Hem peygambere hem peygamber olmayanlara!..