PERGEL METAFORU

MUSTAFA BOZACIOĞLU

VAN 21.04.2015 09:46:22 0
PERGEL METAFORU
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Tabi şunu da eklemeliyiz ki, ‘batının bilimini almakla etik, felsefi içeriklerinin de bağlı olarak alınmış olacağı..’ tezi, ‘asrın idrakine İslamı söyletmek..’ vurguları hep tartışılmış, halen de tartışılmakta olan hususlar olarak önümüzde durmaktadır
 
Bu yazı vesilesi ile ‘pergel metaforu’ tezi irdelenecek; anlatılmak istenen ile anlaşılanlar, mevcut karşılığı ile olması gerekenler tartışmaya açılacak ve en nihayetinde bugünden, bizce bir bakışla ‘olması gerektiğini düşündüğümüz/istediğimiz/beklediğimiz’ boyutları paylaşılacaktır. Yazı akabinde beklenen sahih bir analiz, düzgün bir eleştiri ve bakış açısı, doğru bir düşünüş ve duruş niteliklerine katkı sunmuş olabilmektir.
Malum tez, ‘pergel metaforu’ Celaleddin Rumi’ye atfedilmektedir. Kime ait olduğu bir tarafa, sözün/metaforun kendisine bakıldığında sahiplenilebilecek, kullanılabilecek bir içeriğe sahip olduğu söylenmeli, kabul edilmelidir. Mezkur isme ait oluşu ise, peşinen aktarılabilecek bir çok olumsuzluğa rağmen, bizce, şimdilik ‘onlar geldi geçti, onların yaptıkları onlara..’ diyerek geçilecek, hiç olmadı ‘bozuk saat’ kıstası ile ifadelendirilebilecek bir husus olarak ikincil durumdadır.
Sabit ayağı naslara, Kur’ana ve sünnete –tartışma konusu olmaklığı rezervli olarak- geleneğe, merkeze sabitlenerek, diğer ayağın, pergelde olduğu gibi çizilebilecek en geniş daireyi oluşturacak şekilde seyyar ve seyyanen dolaşma kabiliyetinde düşünüldüğü bir etkileşimi, araştırmayı ifadelendirmek için terkiplenen metafor bu haliyle bir problem oluşturmamaktadır. ‘İlim Çinde dahi olsa alınız’ ve ‘Hikmet müminin yitiğidir’ hikmetli sözleri de düşünüldüğünde yeryüzünü imar ile vazifeli insanın/kulun zaten doğal olarak yapması gereken bir iştir, eylemedir bu. Yine Mushafın ayetlerini okumak, anlamak ve yaşamak üzere bir mükellefiyetle yeryüzü imtihanına tabi tutulan insanoğlunun, buna paralel olarak kevnî ayetlerin, kainata, tabiata nakşedişmiş ayetlerin/iz ve işaretlerin, afaki ve enfusi verilerin de peşine düşmesi, ayırdında olması, ilim ve tefekkür dünyasına dahil etmesi gerekmektedir, doğal ve zaruri olarak.
Tabi şunu da eklemeliyiz ki, ‘batının bilimini almakla etik, felsefi içeriklerinin de bağlı olarak alınmış olacağı..’ tezi, ‘asrın idrakine İslamı söyletmek..’ vurguları hep tartışılmış, halen de tartışılmakta olan hususlar olarak önümüzde durmaktadır, yazımıza konu olan tez/metafor gibi.
Şimdi; pergel metaforuna göre bir sabit ayak var, olması gerekiyor, ilkin. Merkezde ve sabit olarak… Diğer ayak da buna bağlı ve bağımlı, onun izin verdiği, çizdiği, çekebileceği, kabul edebileceği, taşıyabileceği esneklikte olmak üzere bir farkındalık çerçevesinde hareket edecek. Lakin asla ve kat’a merkezle ilişkisini kesmeden, irtibatı koparmadan… Bu şartlarda, doğal olarak, ilkelerden, değerlerden, kırmızı çizgilerden, ibaha/mübahlık alanından ve nihayet, tüm yapıp edilenler çerçevesine Yaratıcımızı, yegane Rabbimizi razı etmek amacından bahsediyoruz demektir.
Evet, buraya kadar her şey normal, diyecek bir şey yok. Aslında tezin kendisi ile ilgili diyecek bir şey yok! Yoksa söylenmesi gereken o kadar çok şey var ki! Düştüğümüz yer de burası… Düşünmeyi terk ettiğimiz yer… Her şeyi boş verip oluruna bıraktığımız yer… İhmallerimizin yoğunlaştığı, bakışlarımızın şaşılaştığı, sıradanlaştığımız, öznelikten nesneliğe savrulduğumuz, hedefimizi yitirdiğimiz, amacımızı/yaratılış gayemizi unuttuğumuz, anlamı buharlaştırdığımız, sabitlerimizi terk ettiğimiz yer… Bu konularda yeniden, yenilenerek, yeni bir tefekkür, tezekkür, taakkul, teemmül, tedebbür çabasına girişmemiz gerekiyor. Aslımıza, özümüze dönmemiz… Yenilmişlik psikozundan tez elden kurtulmamız… Aklımızı başımıza almamız…
Bugün, buralardan, müslümanım diyenlerin algı dünyasından, heva heveslerle örülü, üretilmiş gelen-eklerle malul coğrafyalarına baktığımızda pergel metaforunda yanlış giden, eksik kurgulanan, kural dışı oynanan bir şeylerin olduğunu, ’bit yeniklerinin’ olduğu ‘kör göze şiş’ kabilinden pekâlâ görülebilir; eğer melekeler tamamen körelmemiş, zihinler dumura uğramamış ise!
Tezin/metaforun kendisine değil de bugünkü vizyonuna bakarak aklımıza düşen karşı tezimiz ise şöyle; bugün sabit ayak ile seyyar/seyyah ayak kesinlikle yer değiştirmiş durumda! At izi, it izine karışmış; amaçlar araç, araçlar amaç kılınmış; yol yöntem türedi halde! Dıştaki ayak seyyanen, başıboş ve keyfe keder, sorgusuz sualsiz, değer ve sınır tanımaksızın havaice ve hevai olarak, haz ve hız peşinde, tamamen bir tüketici formunda olmadık yerlerde ve uçlarda dolanmakta, oyalanmaktadır! Değer taşımak, aşılamak, hikmetin izini sürmek şöyle dursun istikametini yitirmiş olarak, eder/fiyat konusu olmakta, üretilmiş, beşer mahsulü değersiz, alçak olanın peşine düşmekte, heba olmaktadır! Ütülmektedir! Yerlerde sürünmektedir! Boş başaklar gibi başının dik durmasını maharet sanmakta, aldanmaktadır! Dik sürünmekte, üstelik diklenmektedir!
Bunlar yetmezmiş gibi, daha da beteri, dıştaki oynak ayak içteki/merkezdeki sabit ayağı da çekip çevirmekte, ters yüz etmektedir! Kitaba uymaktansa kitabına uydurmaktadır! Kelimelerin yerlerini değiştirmekte, elleriyle yazdıklarını, üstelik aza bahaya değişerek, değersizleştirmektedir! Döngü, dönüş, arayış tersine dönmüş durumdadır yani… Tercihler uhrevi olandan alçak, dünyevi olana; Rabbimizi razı etmekten, kişisel edinimlere, kulları razı etmeye, vicdani tatmine evrilmiş haldedir! Semazenlerin samahı gibi albenili, mistik ve fakat bir o kadar göz boyayıcı, ellerin istikameti tersine dönmüş, iki avuç da yalnız aşağıyı, kendini, kendince olanı işaret etmektedir!
Dönüş ve devinim normal yönde ve düzende, içtekinin çekim merkezinde ve ona dayanarak değil; ona rağmen ve tersine, çark ve dişlileri aşındıracak devinimde, düzensiz, ilkesiz ve renksiz bir şekilde sürmektedir! Dolapçı beygiri gibi, patinajda, debelendikçe dibine çekecek tarzda, sabitesi olmayan sabitlikte, başkalaşımcı, sebatsız, kaygısız, umarsız…
İçten dışa daveti sürdürecek, yakından uzağa ulaşabildiğine hikmeti hatırlatacak, Rabbin hatırını en yüce olarak tanıtacak, insanlığın dünya ve ahiret saadeti için çabalayacak, beşeriyetten insanlığa çıkışın yol yöntem ve süreçlerini örnekleyecek, ihya, inşa ve ıslah için ter dökecek, ulvi olanı önceleyecek bir duyuş, düşünüş ve duruş sergilemek gerekirken; tam ters yönde, ‘esfeli safiline’ düşüşün, batılı batıl paradigmanın kulu ve kölesi olacak, kendine, kendi dinine ve değerlere yabancılaşacak, at gözlüklü bir bakışın, yanlış yerde duruş ve konumlanışın, yaratılış amacını ve Yaratanını unutuşun, uyuyuşun, uyuşukluğun dıştan/ötekiden içe kör dövüşü, kısır döngüsüdür yaşananlar… Dön baba dönelim! Kendimizden geçelim! Zevki sefa sürelim! ‘Ebediyyet ağacından tadalım’ ve ‘hiç yıkılmayacak bir mülkün peşinden koşalım’!
Bu yazının tezi, malum metaforun anti tezini kurgulamak değil; tez elden tashih edip olması gerektiği gibi, aslına irca etmektir. Hakkını vererek, Hakk’a tabi olup yalnız Hak ve hakikati üstün bilip onları yüce kılacak, baş tacı edecek, doğru çabaları doğrularla beraber olarak, doğruluktan ayrılmadan, taviz vermeden, yegane dosdoğru yol üzre sebat ederek, yarışarak, yardımlaşıp dayanışarak, danışarak, yalnız Rabbe rağbet ederek ve özümüze, asli kaynaklarımızla doğru irtibatı kurarak kulluğumuzu, hak vaki olana değin, elden geleni ardımıza koymadan, yüksünmeden, küsmeden, mazeretlere sığınmadan, imanımızı imkan kılarak, emin olarak, yalnız kalmayı da göze alıp kınayıcıların kınamasına, çeldiricilerin çelme ve ulufelerine aldanmadan, ahireti ertelemeden, tüm bunları ilk ve asıl/asil işimiz bilerek bilinir görülür kılmaktır. Bilgi, bilinç ve salih amellerle…İKTİBAS DERGİSİ