Paris’in İran sevgisi, yeni senaryo ve Erbil’de ‘darbe’!

Nedret Ersanel

VAN 5.08.2015 11:04:45 0
Paris’in İran sevgisi, yeni senaryo ve Erbil’de ‘darbe’!
Tarih: 01.01.0001 00:00
 “Bizler İran'dan, bilhassa bu antik kültürün mirası ve bu ülkenin bilim ve düşünce tarihindeki payından daima etkilendik. Bugünkü şartlar alışverişin teşviki için uygundur. Bizim teknolojimiz ve ürünlerimiz güvenilirdir. Biliyoruz ki İranlı tüketici ve girişimcilerin taleplerine de karşılık verecektir. Şu andan itibaren iki ülke için yeni umutlar ortaya çıkacaktır…”

“Bizler”, Fransa oluyor ve yukarıdaki bu 'edalı' satırlar, Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius'un 29 Temmuz'da gerçekleştirdiği Tahran ziyareti sırasında İran basını için kaleme aldığı köşe yazısına ait.

İran'ın nükleer müzakerelerle birlikte uluslararası camiaya-Batı'ya da diyebilirsiniz-dönüşü, özellikle Avrupalı ülkelerin iştahını kabartıyor. Paris yönetiminin İran ziyareti de aynı kefeye eklenebilir. Malum, İngiltere, Almanya ve Fransa hayli “pragmatik” ülkeler ve İran pazarının cazibesini atlamaları zor. Bakan Laurent Fabius kısa süre önce, 'müzakereleri bitiririm” dediği için “İran'a karşı Demir Adam” başlıkları ile anılmış olsa da!.. ('Laurent Fabius, homme de fer contre l'Iran', 01/07, Le Point.)

'DENGE BULUCU' EYLEM BULMANIN ZORLUĞU

Avrupa tipi Batı pragmatizm ve fırsatçılığın belirgin örneklerden biri olarak ve 'daha dün' tazeliğinde yaşanmış; müzakereler devam ederken Fransa'nın S. Arabistan'la gerçekleştirdiği milyarlarca dolarlık iş bağlamalarını ve zikrettiği, “biz Riyad'ın tarafınızdayız mealindeki İran karşıtlığını” söyleyebiliriz.

Elbette İran da bunun farkında. Paris'in bahsettiği rolü geri çevirmedi ama bizzat İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransız Bakan'ın yüzüne şunları söyledi; “Fransa-İran ilişkileri, tarihsel anlamda Pers İmparatorluğu'ndaki büyük oyunun bir parçasını oluşturuyor. Fransa'nın o dönemde İran ile düzgün bir ilişkisi olmamıştı. Bu, Rusya, Britanya, İsrail ve ABD'nin sürekli müdahalesiyle gerçekte sürekli kazaya meyilli bir ilişkiydi. Ve çağdaş ortamda da Fransa'nın Arap ülkeleri ile bilhassa da 'Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi' ülkelerindeki kapsamlı ticari çıkarları olduğu müddetçe, denge bulucu bir eylem gerçekleştirmek zor(unda) olacaktır.”
Nihayetinde ekonomi üst çatısı altında enerji, ulaşım ve bazı Fransız firmalarının İran'la iş yapması noktasında mutabık kalındı. (Kuşkusuz Fransız Fabius'tan daha hızlı veya daha yavaş ülkeler/meslektaşlar var. Mesela Almanya Şansölye/Başbakan yardımcısı ve Ekonomi Bakanı, Fabius'tan 10 gün önce Tahran'a ulaştı. İran ile Almanya arasında geçmişten günümüze özel ilişkiler olduğunu biliyoruz ve Türkiye için ilk Berlin-Tahran yakınlaşması değil bu. İtalya ve özellikle İngiltere'nin ise-Dışişleri Bakanlığı gibi üst düzey temasta-Fransa'ya kıyasla geciktiklerini söyleyebiliriz.)

Ancak iki ülke ilişkilerinin -büyük sürpriz olmaz ise- hepsi bu kadar ve öyle de kalacak. Acı gerçek şu ki, Paris için İran öncelikli ülke olmadı. Tahran'ın da Paris'e bir anda kanının kaynaması mümkün görünmüyor.

O halde Fransa'nın İran ilgisinin sebebi ne? Basit ve önemli; İran'ın Ortadoğu'da gelişebilecek rolüne uygun bir pozisyonu şimdiden almak. Ama bu da Batı ülkelerini koştur koştur İran'a getirmez. Asıl iş Ortadoğu'da beklenen keskin dönüşüm dönemi. Yani ortada stratejik bir senaryo var! Herkes rolüne hazırlanıyor, sahne dışında kalmak istemiyor.

ERBİL DARBESİNİ TÜRKİYE Mİ DURDURDU?..

Senaryonun bütününü eksiksiz gören ve tanımlayabilen ülke yok denecek kadar. Çünkü süreç yeni olasılıklar üretiyor ve değişkenleri çok. Ancak kimi hareketlerden işin nereye sürüklenmek istediğini anlayabiliyoruz.
Mesela…

Önce İran Cumhurbaşkanı Ruhani herkesin ama özellikle Irak, Suriye ve Türkiye'nin duyulabileceği şekilde, “biji Kürdistan” diye bağırdı. Kendi ülkesindeki Kürt bölgelerini uzun zaman sonra ziyaret etti. Ki, kimi yorumcular bunu, 'İran'ın Kürt açılımı” olarak tanımlıyor. Ardından, Devrim Muhafızları Generali Kasım Süleymani'nin Erbil'de kimi Kürt liderle görüştüğü, buna Barzani'nin de dahil olduğu haberi geldi. İddia Barzani tarafından yalanlandı.

Bitmedi, takiben İran Genelkurmay Başkanı Firuzabadi, Türkiye'nin terör örgütü PKK ve uzantılarına karşı yaptığı operasyonlar için, “Kürtleri vurmak hata olmuştur” itirazını dillendirdi. Erbil hareketliliği artınca Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu Erbil'e gitti. Barzani ile görüştü. Bunun ardından da Erbil'den, “PKK, Kürt yönetimi toprağından çıksın” açıklaması geldi ki, muhatabı Kandil olduğu kadar hatta daha çok Tahran ve yeni müttefikleri diyebiliriz.

İnce işçiliktir; Kuzey Irak Kürt Yönetimi Başkanlığı 10 yıldır Mesud Barzani'nin elinde. Fakat buradaki muhalifler ve belli ki yakın komşulardaki muhalifleri artık bunu istemiyor. Görev süresinin uzatılmasına parlamentodaki diğer partiler itiraz ediyor. Yani karışık. İran'ın “Kürt açılımı” ile Türkiye'nin PKK operasyonları bu zamanlamaya da denk düşüyor!
Bu da Tahran ve Ankara'nın yeni senaryodaki rollerini nasıl oynayacakları veya oynamayacaklarına getiriyor konuyu. Aslında Avrupa ülkelerinin kimi ne kadar sevdiği ne Ankara'nın ne Tahran'ın umurunda. İki ülke de Fransa'nın, İngiltere'nin, Almanya'nın Ortadoğu'yu nasıl gördüklerini iyi biliyor.

Mesele, Ankara ve Tahran'ın birbirini nasıl gördüğü.