Paralel’e sesleniş Hizmet gönüllülerine çağrı

Ömer Altaş

VAN 5.05.2015 09:54:51 0
Paralel’e sesleniş Hizmet gönüllülerine çağrı
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Uzun bir ara oldu.

Hakkınızda ne düşündüğümüzü sorup duruyorsunuz.

Zaman geçtikçe size karşı yumuşayacağımızı bekliyorsunuz.

Gerçeği ne görebiliyor, ne duyabiliyor ne de akıl erdirebiliyorsunuz.

Siz melekeleri alınmış Aytmatov’un mankurtlarısınız.

Başka bir gezegenin insanlarısınız.

Israrlı tutumunuz nedeniyle dayattığınız fikri kabul ediyoruz:

“Sizin diliniz ve dininiz bizden ayrı.”

O zaman “Lekum Dinikum Veliye Din.”

Size dair umudumuz yok.

Bu nedenle kestirmeden anlatmalı.

MHP, bu ülkenin bir sosyolojisidir bizimdir.

CHP, bu ülkenin bir sosyolojisidir bizimdir.

HDP, bu toprakların bir sosyolojisidir bizimdir.

PKK bile, eski faşist devlet karşısında bir anlamdır. Seküler, milliyetçi, Marksist ama bizim zaroklar/çocuklardır.

Gezi Parkı’nda yoğunlaşan çocuklar, kendi içinde bir anlamdır; muhakemesiz, Batıcı ama bizim çocuklardır.

Herkes görecek onları bir bir kazanacağız.

Ya siz?

Bugüne kadar Türkiye’nin sivil, çoğulcu, demokratik dönüşüm iradesine karşı nice kalkışma oldu.

Hâkimiyet tamamlanınca hepsini tek tek affederiz.

Türkçü Kemalistleri affederiz.

“Kahrolsun Şeriat” diye yürüyenleri affederiz.

“Bidon kafalılar” diyenleri affederiz.

“Çobanın oyuyla eşit olamam” diyenleri affederiz.

Tencere-tava çalanları affederiz.

Hızını alamayıp öfke nöbetiyle taş atanları affederiz.

Yok yere yaşam tarzı kaygısı taşıyoruz diyerek taşkınlık yapanları affederiz.

Silah bırakıp dağdan inenleri affederiz.

Hatta en zor zamanlarda; saflık ve basiretsizlikle sizinle ilişkisini koparmayanları affederiz.

Ama sizi asla!

Bu ülkede, bin yıl da geçse 2 faşizmi 2 ihaneti asla affetmeyeceğiz.

6-8 Ekim faşizmi ve sizin faşizminizi. Derin KCK ve Paralel yapılanmayı..

İkisinin de kökü behemehâl kuruyacak.

Ne olursa olsun, 6-8 Ekim Kobani olaylarında, nice badirelerden sonra gelen barışın en güçlü ses verdiği, annelerin yüzünün güldüğü bir süreçte, tüm bölgede sokakları ateşe veren, Kürt ailelerin evlerini yakan, Kürt çocuklarının başlarını taşla ezen, barışa kasteden bu iradeyi örgütleyenleri ne olursa olsun affetmeyeceğiz.

Başkasının gereği yok sadece onlar hesap versin yeter.

Türkiye bir seçim heyecanı yaşıyor. Siz de bu senaryodaki yerinizi almış durumdasınız. Çok çalışıyorsunuz. Buna mecbursunuz.

Diğer yapılar gibi sıradan, normal ve makbul yapılar olarak kabul edilmenizi bekliyorsunuz.

Ancak öyle değil, kafamızda sizin hakkınızda olan kanaati iyi bilin.

Konduramadığımız, dilimizin varmadığı her aşamayı kendi ellerinizle, kendi çabanızla tek tek geçtiniz.

Siz sivil bir yapı değil illegal örgütsünüz.

DHKP-C, IŞİD, El-Kaide gibi bir örgüt.

Mahiyeti farklı biçimselliği aynı olan örgütler.

Liderlik misyonu, örgütlenme biçimi, üyelerin motivasyonu, faşizan eylem tarzı, psikolojik harp teknikleri ve iletişim networkü ile DHKP-C ve El-Kaide gibi yapılardan farkı olmayan uluslararası bir örgüt. Profesyonel bir istihbarat teşkilatı.

Tağuti rejim, totalitarizm ve askeri vesayetle uyumlu, dindar dönüşüm ve demokratik inşa süreci ile savaş halinde olan hilkat garibesi bir örgüt.

7 Haziran seçimlerine günler kala taraflar birbirini kıyasıya eleştiriyor. Baş göz yarıyorlar. Hiçbir partinin tasarrufunda nihayetinde beis yok.

Hangi parti başarı gösterirse göstersin fark etmez. Tek başına iktidar ya da koalisyon olsun önemli değil.

Biz bizeyiz.

Ama siz başkasıylasınız.

Sömürgecilerle.

Siyonistlerle.

Batıcılarla.

İslam düşmanlarıyla.

Na-mahremlerle halvet oluyorsunuz.

Siz Türkiye’yi, yeni yüzyılında, ana akstan ayırmadan lineer çizgi üzerinde bu kez, II. Kemalizm dönemi projesiyle Batı’ya bağlamak istediniz.

II. Kemalizm döneminin ideolojik adı Kemalizm değil onu mumla aratacak olan Gülenizm’di.

Milleti cepheye koyup savaşan Kemalizm’i geride bırakarak; milletin doğasını tahrif eden, dinin genetiğini bozan yeni bir devlet inşa edilecekti:

Kemalist devlet yerine Gülenist devleti.

Artık Ortadoğu’da İslam’a cepheden savaş açmanın mümkün olmadığı binyılı yaşayacağız. O nedenle İslam’ı “batının kendisi” haline getirmeli.

Bu aşamadan sonra, İslam’ı Yahudiliğin bir cüzü, Hristiyanlığın bir kolu olarak tarif edecek bir fetva duymak sürpriz olmaz!

Sizin arzuladığınız Batı’yla onurlu demokratik bir ilişki ile değil. Diniyle, diliyle, kültürüyle Batının haysiyetsiz bir cüzü olmak.

Siz, “binyıl sürecek” ideolojinin en önemli taşıyıcı ve uygulayıcı gücüsünüz.

Kendi içine çöken TC devleti projesini, restorasyon bahanesiyle; Kuzey ekseni Anglo Sakson aklı tasfiye edip Güney ekseni Siyonist Pentagon aklını ikame etmek isteyen bir iradenin kölelerisiniz.

Siz, bu Siyonizm’in-bu faşizmin-bu tarz sömürgeciliğin küresel taşeronusunuz.

Amerika’ya yerleşik adamlarınızı sadece bir kez dinlemek bütün şifreleri çözmek için yeterli.

Onlar, 6-8 Ekim Kobani olaylarında bir şey yaptılar, Barışa kastettiler; affetmedik.

Siz sadece barışa değil millete kastettiniz.

Dinimizi ve örfümüzü sırtından vurdunuz.

Bediuzzaman Said Nursi’nin ruhunu incittiniz.

Okusunlar diye size teslim ettiğimiz yavrularımızı heba ettiniz.

Açılımları, dönüşümü, demokrasiyi, normalleşmeyi, umudu sırtından vurdunuz.

Asla affedilmeyeceksiniz!

Etrafımızda bile dolaşamayacaksınız.

Din dünyanızı, Asr-ı Saadet dönemini, göbeğine oturduğunuz politik yaşamınızla eşleştirin ve kutsal kutsal bakarak oyalanın.

Değerlerimizi, makamından umarsızca koparıp süfli bir politikanın malzemesi haline getiren aşırı samimi arsız vaazlarla teselli bulun.

Dışarıda her şenaati yapın gidin orada boynunuzu bükün, meyus olun, süzülün. Sapık psikolojiler gibi arının. Rahipler gibi günah çıkarın!

İslam’ı kıymık kıymık doğrayın.

Allah’tan korkmanıza gerek yok.

Zaten gerekmeyecek kadar yeterli korku bariyeriniz var.

Şakirtleriniz korkudan bir şey yapamıyor.

Bütün ülke sizin korkunuzdan davranamıyor. Tüm yapıları korku ve şantaj silahı ile teslim almış durumdasınız.

Bunu biliyor ve görüyoruz.

7 Haziran’da istediğinizi bir kez daha elde edemeyeceksiniz.

Korku imparatorluğunuzun iç ve dış kaleleri yıkılacak.

Her şeyi profesyonel yapıyorsunuz.

İmbikten süzüle süzüle eğitildiniz.

Karda yürüyüp iz bırakmıyorsunuz.

Ama siz her şeyi belirleyenin basit bir “kanaat” olduğunu bilmiyorsunuz.

Bir bakarsınız, insan ve toplum içgüdüyle bir konuda kendi kendine kanaat sahibi olur.

Ve inanç gerçekleşir. Hiçbir güç de o kanaati değiştiremez.

Her şeyi ayarladınız bir bunu bilemediniz.

Bu ülke kanaat getirdi:

“Bunlar hainler.” “Bize düşmanlar”

Ve kaybettiniz.

Sizin kendinizden başka bir şeye inancınız yok.

Siz bir bütün olarak materyalist, “bütün içi unsurlarda” dindarsınız.

Bu geminin demirleyeceği son liman Nihilizm olacak, birlikte göreceğiz.

Nasıl bir Allah’a inanıyorsunuz ki sadece size tecelli ediyor.

Nasıl bir Kur’an’a inanıyorsunuz ki sahife sahife sadece size nazil oluyor.

Nasıl bir peygambere inanıyorsunuz ki sadece size ayan oluyor.

Nasıl bir dine bağlısınız ki sadece sizi ihya ediyor.

Nasıl Müslümansınız ki sadece kendi yapınız içindekilerle kardeşsiniz.

Nasıl bir insansınız ki insanların gözlerinin içine baka baka yalanı bir yaşam tarzına dönüştürüyorsunuz.

Tam olarak sapkın, fanatik, gayri insani Yahudilik mezhepleri gibi bir mezhebe dönüşmek üzeresiniz.

Bütün göstergeler bu gerçeğe işaret ediyor.

Sahte yüzlerle kandırdığınız beyaz yakalı çocuklarımızı serbest bırakın.

Onları kullanmaktan vazgeçin.

Ey hizmet gönüllüleri!

Siz de orayı terk edin.

Görmüyor musunuz sizi ne hale getirdiler?

Sizi gösterip toplumdan ve devletten meşruiyet devşiriyorlar.

Bu oyuna bir son verin.

Siz adım atmadığınızda görüyorsunuz ki teknik olarak bizim yapabileceğimiz hiç bir şey kalmıyor.

Siz terk etmedikçe bulunduğunuz konum her ne olursa olsun fark etmeyecek sizi ateşe atıyorlar/atacaklar.

Suça bulaştıracaklar.

Aslında siz terk edemiyorsunuz. Bu realite yüreğimizi yakıyor.

Şebekenin beyni dağılmadıkça da isteseniz de terk edemeyeceksiniz.

Bazıları yaptığınız kamikaze saldırılarını Allah rızası için yaptığınızı sanıyor.

Hâkimlerin, savcıların bir inanmışlık psikozuyla operasyona giriştiğini düşünüyor.

Net olan şu ki tek güdünüz “korku”.

Katı illegal örgütlülüğün tabiatı budur.

Örgütlülük ahtapot gibi sarar, birey ölümcül kollar arasında kımıldayamaz. Kişi yavaş yavaş öleceğine tek seferde ölmeyi tercih etmeye başlar. Hayat zaten bitmiştir. Örgüt elemanı etrafına şöyle bir bakar, normal insanlarla arasındaki farkı görür ve bu dramatik gerçek yüreğine bir külçe gibi oturur.

Herkes DHKP-C militanının Vatan caddesindeki saldırısını bir kahramanlık olarak görüyor. O bir destan değil bir iflastır. Dava, inanç ve devrimci mücadele söylevleri derin illegal örgütlerde korkunun türevidir. Vatan caddesi saldırısını bir kez daha izleyin. Hayatına son vermek isteyen bir psikolojiyi yakinen görürsünüz. Kurtulmak için son hamle. Bir kahraman olarak görülmek de ödül!

Paralel yapı da, DHKP-C’den daha katı, öyle bir örgütlenme var ki hiçbir üye kımıldayamaz.

Bir yardım eli olsa da bizi kurtarsa diye sabah akşam dua ediyorlar.

Bu millet, inanarak oraya katılan insanlardan daha fazla kayıp olmasın diye çaba sarf ediyor.

Solculukla, Sağcılıkla, Apoculukla heba olan insanımız şimdi Gülenizm’le heba ediliyor.

Dişinizi sıkın.

Kendinizi suçtan koruyun.

Umarız ve inşallah yakında sizi de bu kara bela odağın pençesinden kurtaracağız.