Ortak vizyon ve Tayyip Erdoğan

Ömer Altaş

VAN 14.07.2015 13:35:26 0
Ortak vizyon ve Tayyip Erdoğan
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Arzu.

Teori.

Pratik.

Hayat; bu üç olgunun korelasyonundan ibaret.

Her şey bir arzuyla başlar. Felsefi anlamda, ‘Tanrı’ önce istemiş olmalı ki ‘eşya’ olsun.

Ardından kuram gelir. ‘Yoğunlaşmış arzu’; teoriyi inşa eder. Örneğin, tabiat tanrının tezidir.

Pratik ise son kademedir. Yaşam pratikte başka bir hal alır. Pratik, aynı zamanda teknik bir alan var eder. Örneğin, kutsal kitap tanrısal tezin tatbikidir.

Pratik; arzuyu sağar, teoriyi sınar.

Her pratik tersten, kurama ve arzuya yeni biçim verir.

Yaşamın döngüsü bu.

Böylece anlarız ki; yaşam, sadece arzu etmekten ibaret değil.

Çok arzu edilmesine rağmen bir türlü gerçekleşmeyen ideolojik taleplerin öyküsü budur.

Tarih boyunca, tek başına teknik bir ihtiyacın, nice Teori ve Arzu’yu boşa çıkarmasının öyküsü de budur.

Şimdi felsefeden siyaset dünyasına sert bir geçiş yapalım.

Olgumuz Recep Tayyip Erdoğan.

Tayyip Erdoğan; bazıları için Reis, bazıları için Cumhurbaşkanı, bazıları için de mutlak düşman olabilir.

Fark etmez.

Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin II. yüzyılında pratik bir ihtiyaç.

Bu realitenin aslında daha geniş kapsama alanı var.

Bugün, dünya sisteminin, Batı ve Avrasya jeopolitiğinin Erdoğan’a ihtiyacı var.

Devletin, HDP’nin, MHP’nin, CHP’nin de.

Erdoğan’a, “Türk Ordusu’nun” da ihtiyacı var.

Zaten liderler buna benzer istisna ortamlarda ortaya çıkarlar.

Sayılan ihtiyaçlar; arzu ve kuramların dışında pratik bir gerçeğe tekabül ediyor.

.  Dünya sistemi, kendi gerçekliği ile ayakta durabilen, ekstra maliyet üretmeyen, katma değer sağlayan devletlere ihtiyaç duyar. İdeoloji önemli değildir. Dünya sistemi her liderin Erdoğan gibi tamamlayıcı bir performans göstermesini ister. Global sistem, Erdoğan’ı bu anlamda “ayakta tutuyor.”

.  Doğu ve İslam coğrafyasıyla çatışma Batı’ya büyük maliyet üretiyor. Gelinen süreçte Batı, hem öz-organik hem de demokratik olan güçlerle ilişki kurmak zorunda. Ne IŞİD gibi marjinal yapılar ne de Batıcı zayıf uydu yapılar rantabl. NATO konseptinin yeni bir vizyona ihtiyacı var. Erdoğan buna karşılık geliyor. Batı, Erdoğan’a kızmaya devam edecek ama ondan vazgeçemeyecek. Batı Menderes’in, Özal’ın eceliyle ölümüne engel oldu ama Erdoğan’a bunu yapmayacaklar. Batı gelecek binyıla uzanabilmek için kendi iç çatışmasına kendi direnecek, Erdoğan iradesini onaylayacak, ayakta tutacak ve önünü açacak.

.  Avrasya, Türkiye’nin irade sahibi olmasını ister. Zira bu irade, her hâlükârda bağımsız ve anti sömürgeci bir karakter olacaktır. Avrasya ruhu, son tahlilde yeni Türkiye’ye karşı olamayacaktır. Putin, Erdoğan’ı övecek, Rusya ve Çin jeopolitiği Erdoğan’ı refleksle “ayakta tutmaya” devam edecektir.

.  Türkiye, devlet olarak; yenilenmek, iç barışını sağlamak, normalleşmek ve yapısal dönüşümünü tamamlamak zorunda olduğunu gördü. Bunun -yüzyıl öncesinde olduğu gibi-kelimenin tam anlamıyla devrimci bir irade ve devrimci bir kişilik ile mümkün olabileceğine kanaat getirdi. Kendini kilitleyen ağır yüklerden kurtulmanın başka çaresi yok. İniş çıkışlar yaşandıkça Türkiye devleti, Erdoğan gibi güçlü bir simaya daha fazla ihtiyacı olduğunu fark edecek. Devletin doğası budur. Devletin ruhu; Erdoğan’ı “korumaya aldı” bile.

.  Fazlalıkları attığımızda HDP, toplamda bir Kürtlük istencine tekabül ediyor. HDP’ de Türkiyelileşme bir strateji değil. Bir zorunluluk. HDP’nin, kürtlük bilinciyle çelişmemesi gerekecekse dağdan inmek zorunda. Silah parantezini kapatmak zorunda. Yapısı ve pratik söylemi ne olursa olsun HDP olarak kalabilmek için Erdoğan liderliğine ihtiyacı var. Vebadan kaçar gibi Erdoğan’dan kaçma kısa bir süre sonra kendilerini vuracak. HDP’nin ferasetli davranması ve Demirtaş üslubundan usturuplu bir şekilde vazgeçmesi gerekiyor.

.  MHP’nin Türkçü kimliği, bağlamlarını yitirdi. Türkçülük, bir devlet projesiydi. Şimdi devlet değişti. MHP devletle mi çatışacak? Bu çatışma MHP’yi MHP olmaktan çıkarır. Önceki yüzyılda Türklük, Türkçülük yaparak dünya sisteminde yer alabilirdi. Ancak bu yüzyılda Türklük, vizyonu genişleterek kendine yer bulabilir. Ama MHP kadrosu bu vizyonu anlamıyor. Erdoğan Türk’ü, dar Türkçülükten evrensel Türklüğe eviren bir çaprazda ses veriyor.

.  Eski devleti tasfiye eden gücün, yine devlet olduğuna dair veriler topluma yayıldıkça ve geriye dönüşün mümkün olmayacağı netleştikçe; doğru orantıyla, CHP’nin etrafında çember daralacak. CHP, partiden kliğe doğru ricat yaşayacak. Kendini AK Parti’nin anti-tezi olarak konumlandıran CHP, zorunlu bir yıkılışa sırtını dayıyor. Yeni dönemde var olabilmek için güçlü bir AK Parti’ye ihtiyacı var. CHP'nin; karşıtının hegemonyası altında yenilenme sürecini tamamlamaktan başka çaresi yok. CHP, kendi kendine bunu yapacak vizyona sahip görünmüyor. CHP, AK Parti'nin açtığı yoldan yürüdükçe soluklandığının farkında mı? CHP, içgüdüsel ve mezmur bir şekilde Erdoğan’ı ayakta tutuyor.

.  Ordu, NATO konsepti içinde de olsa “milli ordu” olmak ve askeri yapı içinde yuvalanmış iltisaklı unsurları yok etmek için güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç duyar. Batı, aynı paralelvari yöntemle nice devleti tek kurşun atmadan teslim aldı. Türkiye’de de, ordu dâhil devleti tek kalemde teslim almaya çalışan profesyonel bir yapı söz konusu. Ordu, bu büyük operasyonun hatrına kıskançlık göstermeyecek, kendini siyasete açacak, siyasetle yakınlaşacak. Asker, bu bilinci içselleştirdikçe Tayyip Erdoğan’a olan ünsiyeti artacak.

.  AK Parti teşkilatı, konvansiyonel bir yapı. Eski düzen habitatından çıkmış ona göre dizayn olmuş bir teşkilat. Bu nedenle, sivil devrimin her aşamasında adapte olmada zorlandı. Devrim partisi olamadı. Bu nedenle çoğunlukla liderini yalnız bıraktı. Buna ontolojisi izin vermedi. AK Parti teşkilatı, kodlarını hâlâ değiştiremedi. Aslında fiiliyatta 2 AK Parti var. Biri, sıradan demokratik bir AK Parti; diğeri, devrimci AK Parti. AK Parti, Hoca dönemi ile bu dönüşümünü tamamlama fırsatı yakaladı, öznel nedenlerle bu gerçekleşmedi. 7 Haziran 2015 seçimleri ile bunu 2. kez yakalayan AK Parti, bu fırsatı da teperse, yeni devrimci bir partinin inşa edilmesi gündeme gelir. AK Parti’nin her şeyden önce henüz devrim bilinci yok. AK Parti kendini ya da yakasını devletlu oluşa kaptırdı. AK Parti, II. yeni Türkiye döneminde var olmak istiyorsa tüm prosedürleri zihninde yerle bir etmeli, devrim bilinciyle bilinçlenmeli. Başkanı, kadroları ve teşkilatları birlikte Erdoğan’ın yanında, tartışmasız, omuz omuza saf tutmalı. Bu olursa, 7 Haziran, toplumun bir ihtarı; bu olmazsa, AK Parti için bitişin son kapısı olur.

Güçlü bir AK Parti herkes için iyi. Bu insicamın oluşması geciktikçe sadece AK Parti kaybetmez.

Görüldüğü gibi Erdoğan olgusunun; Cumhurbaşkanı, Reisçilik, Hocacılık ya da Erdoğan düşmanlığı parantezinin ötesinde daha büyük bir anlamı var.

Devletler ve toplumlar yüzyılda bir güçlü bir lidere ihtiyaç duyar ve İbn-i Haldun mantığıyla şartlar o lideri var eder. Bu dönem o dönem.

Çoklu ihtiyaçlar, şaşırtıcı harmoniyle öyle bir rüzgâr var eder ki, arzular ve teoriler boşa düşer.

Arzular, teoriler ayrıdır, pratik ihtiyaçlar ayrıdır.

Gelinen noktada, tartışmalar bir üst bilinçle son bulmalıdır. AK Parti devrim partisi misyonunu üstlenmeli. Diğer partiler, tarihin akışına uyum göstermeli. Ordu sürece katılmalı. Millet, siyaset, ordu aynı yolda yürümeli.

Macera aramamalı. Yüzyıllık fırsatı ıskalamamalı.

Ve devlet, bu ortak vizyonun hamisi olmalı.