ORTA-SINIF TÜKETİM EKONOMİSİ

Orta sınıf, ulaşmış olduğu gelir seviyesi ve yapabildiği tüketim sebebiyle rahatı yerinde olan ve bu rahatlığın rehâvetiyle farkında olarak yada olmayarak, zengini ve devleti daha da zenginleştiren ama yoksulu daha da yoksullaştıran ve b

VAN 2.09.2017 12:04:33 0
ORTA-SINIF TÜKETİM EKONOMİSİ
Tarih: 01.01.0001 00:00
Hârûn Görmüş
İnsanlık târihinde her zaman 3 farklı sınıf bulunmuştur: Zengin, orta ve fakir-yoksul sınıflar. Fakir-yoksul sınıf tüm zamanlarda toplumun ve Dünyâ’nın en kalabalık kesimini oluşturmuştur-oluşturuyor. Zengin sınıf her zaman işini bilir ve başının çâresine bakar. Bu kıyak kesim, çeşitli yollarla devletle de iş-birliği hâlinde olduklarından, bir-birlerine muhtaçtırlar ve bu nedenle de deverân bu şekilde sürüp gidiyor.
Hem bu zengin sınıf, hem de iktidârının sürmesi için bu zengin sınıfa muhtaç olan seküler devlet en çok neyden korkar?. Halkın büyük çoğunluğunu oluşturan ve toplumun en yoksul kesimi olan en alttaki fakir kesimin isyânından. Bu kesimin isyân etmemesi için, “uydurulmuş din” de dâhil, çeşitli araçlara baş-vurur ve onları daha harekete geçmeden susturmanın yolunu arar ve bulur çoğu zaman. İşte bu kesimin eleştiri, îtirâz ve isyânını daha baştan önleyecek oluşumlardan birisi de bir “orta-sınıf” oluşturmaktır. Böylece zengin sınıf ve devlet arasında, hâlinden memnun olan bu sınıf ile kendilerini korumak isterler. Çünkü bu kesim, genelde hâlinden memnun olduğu için düzeninin bozulmasını istemez. Düzeninin bozulmasını önlemek için devletin ve zengin sınıfın da düzeninin bozulmaması gerektiğini bilir. Bu nedenle bu sınıfın kendi düzenini koruması demek, devletin ve zengin sınıfın da düzenini koruması anlamına gelir. Devlet ve zengin sınıf da kendi çıkarı için bu sınıfın çıkarlarını her zaman düşünmek zorundadır ve bu kesimin, hem gelirini râzı olacakları şekilde düzenler hem de zamanla bu sınıfın sayısının artmasını sağlar.
Devletin bu kesimin sayısını arttırması çok önemlidir. Zîrâ bu sınıf alt-kesimin aleyhine olan politikaları ve kararları göğüsleyerek blôke edebilen bir söylem, eylem ve yapıda bulunurlar. Böylece devletin ve zenginlerin çıkarları ve çarkları korunmuş olur. Alt-kesim çok zor ve ağır şartlarda çalışmasına rağmen karnını zor doyurabilecek bir gelire sâhiptir ve zâten onun isyân etmesini önleyen nedenlerden biri de budur. Bu sınıftakiler sâdece “yaşamalarına yetecek kadar” tüketecekler ama tükettiklerine göre çok-çok fazla üretimde bulunacaklardır. Aşırı üretimi bu kesim yapacaktır kapitâlist-liberâl ekonomiye göre. Peki devleti ve zâten zengin olan sınıfı daha da zengin edecek ve büyütecek tüketimi kim yapacaktır?. İşte “profesyonel tüketici” diyebileceğimiz kesim bu orta-sınıftır. Alt-kesimin çok aşırı yaptığı üretimi çok-çok tüketecek olanlar bunlardır. Bu sınıf çokça tüketmelidir ki, devlet büyüyebilsin ve zenginler zenginliklerini katlayabilsinler. İşte bu nedenle orta sınıf denen bu profesyonel tüketici kesimin hem tüketmesine yetecek oranda bir gelire sâhip olması, hem de bu kesimin zamanla çoğalması plânlanmıştır ve uygulanmıştır-uygulanır. Bu kesimin tüketimini arttırmak için, en kalabalık olan alt-kesimin hem çok çalışması hem de zamanla azalacak bir gelire râzı olması gerekir ki bunu kabûl ettirmek için çeşitli plânlar yapılır ve uygulanır. Meselâ bu kesim çok fazla bir gelire sâhip olmamalıdır ki iyi gelirin rahatlığı ile aşırı üretim yapmak için ağır çalışma şartlarına îtirâz eder bir duruma gelmesin.
Bunun için yaptıkları plânlar şöyledir: “Vatan-millet Sakarya” edebiyatı ve ulus-devlet ideolojisi ile birlikte milliyetçilik düşüncesi aşılanması ve “vatan için” söylemi; müzik, spor, film-dizi; yanlış din inancına paralel olarak yanlış kader inancı; lîdere olan bağlılık; zengine-güçlüye olan psikolojik bağlılık ve sevgi; “aman daha kötü olmasın” düşüncesi vs.’dir. Aslında “prangalarından başka kaybedecekleri bir şeyleri olmayan” alt kesimin isyâna kalkışmasını önlemek için bu-tür uygulamalar devreye sokulur. Genelde de başarılı olunur. Zâten şöyle bir kısır-döngü vardır: Bu kesim kendi okuyamamış yada sermâye yokluğu başta olmak üzere çeşitli nedenlerle bir iş kuramamış kişilerden oluşur. Bu kesimin çocukları da kendileri gibi olurlar. Çünkü, bu kesimin bir-çoğu kirâda otururlar, bu nedenle de gelirlerinin büyük bölümü kirâya gider ve bir birikimleri olmaz ve bu durum ileride çocuklarına da sirâyet eder. Yâni ileride onlar da kirâda otururlar. “Cins kafalı” olanlar hâriç okuyamazlar da bu sebeplerden dolayı. Çünkü okumak için belli şartlar gerekmektedir. Meselâ özel ders almak gibi. Çünkü millî eğitimin kalitesi çok düşüktür. Okullarda kaliteli ders verilmediğinden ve iyi bir iş-sâhibi olmak için bitirilmesi gereken üniversite sınavları bu nedenle kazanılamadığından, toplumda sâdece özel ders alarak desteklenmiş olan zengin ve orta-sınıfın çocukları iyi iş-sâhibi olunabilecek üniversiteleri kazanıp bitirebiliyor ve o işin sâhibi olabiliyorlar. Yoksul kesimin çocuğu ise parasızlıktan dolayı özel ders alamaz ve okuyamaz. Zâten âile ortamı da yoksulluğun getirmiş olduğu çeşitli negatif durumlardan dolayı karışık olduğundan, cins kafalar bile okula devâm etmekten vazgeçip çalışmaya başlarlar. Çocuk, babasının yaptığı işin aynısını yada benzerini  yaptığından, “çark” bu şekilde döner gider.
Orta-sınıf denilen kesim ise, hem geliri görece iyi olduğundan, hem de özellikle son zamanlarda olduğu gibi karı-koca berâber çalıştıklarından, hem daha iyi yer-içer-giyinir ve tüketirler hem de çocuklarına eğitim konusunda gerekli desteği verebilirler. Böylelikle onlar da babadan-oğula geçen aynı işleri yaparlar, yâni orta-sınıf olurlar ve hâllerinden memnun bir şekilde yaşarlar. “Akıllı kapitâlizm” denilen sistem bu şekilde işler ve tüketim insan sayısıyla ve kışkırtmayla orantılı olarak artar. Sonuçta da hem devlet ve hem de zâten zengin olan sınıf daha da zenginleşir. Tabi bu durum dünyâ-genelinde de aynı şekilde işlediğinden, Dünyâ zamanla bir “adâletsizlik küresi”ne döner.
Bu orta-sınıf karı-koca çalıştığında evlerini-arabalarını taksite de girerek alabilirler ve taksitlerini, gelirleri yüksek olduğu için kolayca ödeyebilirler. Ev-araba-eşyâ-yeme-içme-giyme-gezme-eğitim-eğlence vs. her-şeye yetecek bir gelire sâhiptirler. Bu nedenle de tüketimi zıplatırlar ve zamanla da arttırırlar. Devlet bu sınıfı özellikle ortaya çıkarmıştır ve besleyip büyütür. Çünkü ölçülerini bu sınıfa göre yapar. Bu sınıfın gelirine göre halkın genel durumunu ölçer, belirler ve kabûl ederler. Bu sınıf yoksul kesimin kötü durumunu perdeler. Devlet, bu sınıf iyi tüketiyorsa tüm halkın iyi tüketebildiğini düşünür yada düşünmek ister. O şekilde kabûl etmek işine gelir. Ortaya koyduğu istatistikler bu orta-sınıfın gelirine ve giderine göre hesaplanır ve eleştirilerin önü bu sınıfın genel durumu göz-önüne alınarak ve açıklanarak blôke edilir. Hâlbuki halkın büyük kısmı (bu sayı 80 milyon nüfusu olan Türkiye’de 55 milyondur) karnını zor doyurmaktadır. Temel ihtiyaçlarına bile çok zor yada yetersiz ulaşır. Buna rağmen ilginçtir ki devletin başındaki lîderi en çok ve güçlü bir şekilde destekleyen kesim bu kesimdir. Ay sonunu getiremeyen ve kirâsını ödemeyenler “saray”ı destekler.
Orta-sınıfın durumunu ve seviyesini yâni alım-gücünü özel olarak belirleyen devlet ve iş-birlikçileri, onların her-şeye ulaşabilmelerinin önünü açmış ve sağlamışken; halkın büyük çoğunluğunu oluşturan alt-sınıfın ellerinin, temel ihtiyaçlara bile uzanamamasını ve bir karış mesâfe kalmasını sağlarlar. Yâni yoksul kesim, ihtiyaç duyduğu çok da a-normâl olmayan isteklerine bile ellerini uzattıklarında ulaşamazlar ve ulaşmaya çok az bir mesâfe hep kalır. Bu mesâfeyi bâzı uyanıklar ve devletin iş-birlikçileri doldururlar ve derler ki: “Ne oldu, yetişemiyor musun?. Dur ben uzatayım. Fakat bu “uzatma”nın bir bedeli var ve bu bedeli bana yavaş-yavaş ödemelisin”. Tabî ki fâizle. Yoksul halk hem gerçekten ihtiyâcı olduğundan, hem de kapitâlist-liberâl sistemin kışkırtmasıyla ve nefsinin de istemesiyle o farkın bedelini ödemeyi göze alır ve hayâtının ilerideki 10-15 yılını ipotek ederek ulaşabilir ancak o istediği şeye ama burnundan da getirirler ve bâzıları bu nedenle çeşitli gayr-ı meşrû işlere bile karışabilir.
Devlet ve iş-birlikçileri kalabalık yoksul kesimin de tüketmesini ister. Çünkü kapitâlizm gereği aşırı üretim vardır ve yeni üretimler için bir-an önce üretilmiş olanların tüketilmesi gerekir. Bu kesimin sayısı ise epey bir kalabalıktır ve bu kesim gerek özendirilerek, gerekse daha fazla çalışarak bu tüketimi yapmalıdır. Nasıl tüketileceğini onlara “aracı sınıf” olan orta-sınıf öğretir ve alıştırır. Ne de olsa bu iki kesim benzer yerlerde yaşıyordurlar ve hattâ birbirleriyle sıkı ilişkileri vardır. Hem gerçekten ihtiyaç hem de orta-sınıfın tüketim-şekli özentisiyle alt-sınıf da başlar tüketmeye. Fakat; zengin sınıf zâten üretici olduğu için istediği gibi tüketir; orta-sınıf yeterli gelire sâhip olduğu için satın alıp tüketebilirken; alt-sınıf ancak çok çalışarak yada hayâtının ileriki yıllarını ipotek ederek bu tüketime ulaşabilir ve tüketebilir. Orta-sınıf tüketimin reklâmını ve temsilciliğini çok iyi yaptığından, bir tüketim câzibesi oluşturur.
Aristoteles’e göre her ülkede üç sınıf insan yaşamaktadır: Çok zenginler, aşırı yoksullar ve orta-sınıf. Toplumun iyi yönetilmesi orta-sınıfın varlığına bağlıdır. Çünkü orta-sınıftan bir kişi ne zenginler gibi yalnız kendi çıkarını düşünür ne de yoksullar gibi başkasının hesâbına çalışır. Orta-sınıfın özelliği devlet yararına çalışmaktır.
Evet; bu orta-sınıf, “devlet ve zengin kesim” ile yoksul-kesim arasında bir “trafo” işlevi görür ve istediği gibi bir hayat yaşayabilirken, devleti ve zengini korur. Fakat belki bir zamanlar kendisi de yoksul-kesimden olan bu orta-sınıf, insan nisyan=unutkanlıkla mâlûl olduğundan, eski zamanlarını çok çabuk unutmuştur ve yoksul kesimin durumunu anlamaz ve onlara çok absürt tüketim tavsiyelerinde bulunur yada kendisinin kolayca yaptığı ama yoksula göre “uç” olan tüketim şekillerini önünü-arkasını düşünmeden anlatır durur.
İşte tüm bu nedenlerden dolayı yoksul kesimin yapması gereken şey, mevcut durumun değişmesi ve iyileşmesi için eleştiri, îtirâz ve en sonunda da isyân etmek olacaktır. Aynen Ebu Zerr’in: “Aç sabahlayıp da (yada temel ihtiyaçlarını karşılayamayıp da) eline kılıcı alıp isyân etmeyene şaşarım” demesi gibi.
Orta sınıf, ulaşmış olduğu gelir seviyesi ve yapabildiği tüketim sebebiyle rahatı yerinde olan ve bu rahatlığın rehâvetiyle farkında olarak yada olmayarak, zengini ve devleti daha da zenginleştiren ama yoksulu daha da yoksullaştıran ve bu nedenle toplumun kutuplaşmasını oluşturan ve arttıran kesimdir vesselam.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.

İKTİBAS