Mustafa Öztürk
***
Son dönem İslam dünyasında dua ve sevap niyetiyle Kur’an okumaya dair olumsuz görüş genellikle Selefî ve Vehhâbî çevrelerce dile getirilir. Bilhassa son dönemde rağbet gören bu görüşün aksine Türk-İslam kültüründe hemen her vesileyle özellikle Fâtiha okunması çok yaygın bir gelenektir. Mezar taşlarındaki “Ruhuna el-Fâtiha” ifadesi bu geleneğin belki de en meşhur görsel simgesidir. Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkelerdeki birçok dinî müesseseye ait güncel fetva metinlerinden edindiğimiz kanaate göre gerek Allah’tan af ve mağfiret istirhamıyla gerek vird ve tesbihat maksadıyla Fâtiha okuma geleneği daha ziyade Türk-İslam kültürüne mahsus bir uygulama gibidir. Çağdaş Vehhâbî ve Selefî çevrelere ait dinî literatürde ise duanın akabinde veya ölülerin ruhlarına bağışlamak üzere Fâtiha okumanın bidat olduğu açıkça belirtilir, hatta bidat bu çerçevede büyük bir masiyet (günah) olarak değerlendirilir.
Bu görüş kimi zaman İbn Teymiyye’nin çeşitli eserlerinden yapılan alıntılarla desteklenir. Ancak İbn Teymiyye Kur’an okuyup sevabını anne babasına ve uhrevi âleme göçmüş müslümanlara bağışlamanın meşru olduğu kanaatindedir. Bizzat kendi ifadesiyle, “sahih haberlerde bildirildiğine göre Rasûlullah ölünün namına sadaka verilmesini ve yine onun için oruç tutulmasını tavsiye etmiştir. Âlimler bu ve benzeri haberlerden hareketle hem mali hem namaz, oruç ve Kur’an tilaveti gibi bedeni ibadetlerden hâsıl olan sevapların müslüman ölülere bağışlanabileceğine hükmetmişlerdir ki bu görüş Ahmed b. Hanbel ve Ebû Hanîfe tarafından da benimsenmiştir. İmam Mâlik ve İmam Şâfiî’nin kanaatleri aksi yönde olmakla birlikte bu iki imamın taraftarlarından bir kısmı da aynı görüşe iştirak etmiştir. Buna mukabil diğer bazı âlimler “İnsan ancak kendi çabasının karşılığını görür” mealindeki Necm 53/39. ayeti delil göstererek ölülere Kur’an okuyup sevabını bağışlamanın hiçbir anlam ifade etmediğini söylemişlerdir. Ne var ki Allah bu ayette “İnsana ancak kendi amelleri fayda verir” dememiş, aksine “İnsan ancak kendi yapıp ettikleri şeylere maliktir; bunun dışındaki amellerde hak sahibi değildir” demiştir. Bu sebeple, bir başkası kendi amelini bir insana bağışladığında bu bağış o insana fayda verir.”
***
Sonuç olarak, başta Haşr 59/10 ve İbrahim 14/41. ayetler olmak üzere Kur’an’daki birçok ayet müslümanların hem kendileri hem anne-babaları hem müminler ve hem de kendilerinden önce gelip geçen din kardeşleri için Allah’a dua ettikleri ve hatta bu minvalde dua etmeleri gerektiği bildirilir. Özellikle İbrahim 14/41. ayetteki, “Rabbimiz, beni, ana-babamı kıyamet günü mağfiret eyle” ifadesi çok dikkat çekicidir. Bize göre bu ayet Allah’tan af ve mağfiret talebiyle Kur’an okunmasının meşruiyetine dair en güçlü delillerden biridir. Kur’an okumak suretiyle Allah’tan talep edilen af ve mağfiretin karşılık bulup bulmayacağı biz kulların bilebileceği bir şey değildir. Konunun bu tarafı hukûkullahla ilgilidir. Kur’an tilavetinin sevap olarak ölüye ulaşacağı yönündeki görüş sonuçta engin ilâhî rahmete ilişkin bir ümit ve beklentinin yansımasıdır. Bu konuda başvurulan delil ise kıyastır. En’âm 6/12. ayette “Rahmeti kendine ilke edindi” ve A’râf 7/156. ayette “Rahmetim her şeyi kuşatmıştır” buyuran Cenâb-ı Hak mümin kullarına hitaben dualara icabet edeceğini de bildirdiğine göre O’na yönelik en güzel dua ve niyazların yine O’nun kelamıyla yapılması kuşkusuz daha uygundur. Bize kendi kelamında nasıl dua edeceğimizi öğreten Cenab-ı Hakk’ın dua ayetlerini okuduğumuz zaman O’nun nezdinde karşılık bulacağı umulur.