Ölmek Üzerine

Bilgin Erdoğan

VAN 7.04.2018 10:37:31 0
Ölmek Üzerine
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Bedenen ölmek, yaşamak kadar fıtridir. O bir yok oluş değil bir nevi seyahat ve bir çeşit tebdil-i mekan sahih olan tasavvurda..

 

Lakin hakiki ölüm, insanın duyguları’nın ölmesi belkide. Dağları delen Ferhatlar’ın kalkamaması ayağa mesela. Hatrı kalmaması sevginin ve merhametin yürek bodrumunda.

 

İman gibi bir iddiayı ispatsız yani amelsiz bırakmak mesela. Muazzam bir mefkureyi ayaklar altında paspas etmek..

 

Millet-i İbrahim’in Rabbinden değil ateşten, Nuh neslinin tuğyandan değil tufandan korkması veya Musa’ya iman eden yığınların Firavunlar karşısında el pençe divan durması ve yine ümmet-i Muhammed’in vahiyden yüz çevirmesi ve dünyevileşmesi.

 

Hakiki anlamda ölmek imanın ve aşkın vefat etmesi.. Hakiki ölmek insanlığın ölmesi ve sağır,dilsiz ve kör kalmak mesela mazluma.. Evet, hakiki ölmek yetimlerin ve gariplerin kalmasıdır garip ve mahzun.

 

Vahiy ne güzel der: Summun bükmün umyun fe hum lâ yerciûn. Mealen “Sağırdırlar,dilsizdirler,kördürler artık dönemezler” 

 

Evet, yüreği diriler, her daim yaşarlar ve asla ölmezler.

 

Ölüm değil, anlamsızlıktaki boşluktur acıtan. Ölüme en büyük anlamı vererek onu yepyeni bir hayatın başlangıcı olarak görenleri ölüm acıtır mı?

 

Hayal etme melekemizin mefluç olmasıdır hakiki ölüm. Bir nevi umursamazlık halidir. Duyguların bitmesidir, ümitlerin tükenmesidir. 

 

Sorumsuzluk bilinçsizliği, vicdanın ölmesidir. Sükut etmesidir, yürek dudaklarının. Görmemesidir gönüldeki gözlerin. Hakikati duyamamasıdır kulakların.

 

Hakiki ölmek toprak bile olamamaktır. Toprağın sinesinde çiçekler yetişir de ölen bir yürekte ot dahi bitmez. 

 

Ölmek taş bile olamamaktır. Taş dahi şerha şerha yarılır da ölen sinelerdeki katılık hiç yumuşamaz kasavet hiç bitmez.

 

Lakin ahirete iman, umut verir sinelerimize. Bedenen öleni diriletecek Rabbimizin, sinesi ölenlere hayat vermeye gücü yetmez mi hiç ?

 

Maddenin enkazı altında kalmış umursamaz bir  güruhu sorumluluk bilinciyle kuşanmış cemiyet yapamaz mı?

 

Sahabe misalinde olduğu gibi vahşi ve adetlerinde mutassup bir kavmi yeryüzünün en hayırlı topluluğu yapan, kalpleri elinde bulunduran Rabbimizdir elbette.

 

Kendi kız çocuklarını diri diri gömecek kadar vicdanı kararmışları aklın ve vahyin aydınlığına çıkaran Rabbimiz irade edip çalışırsak bunu bugün de bize nasip etmez mi zannederiz?

 

Sosyolojik olarak dahi biliyoruz ki bir şey bir defa olmuşsa o şey bir daha olabilir. 

 

İnsanoğlu'nun zaman çizgisindeki hareketinde binlerce kere zulmeden topluluklar adalet ve hikmetle kuşanmışsa yeise düşmek anlamsızdır.

 

Etimizin, kemiğimizin, cesedimizin yeniden yaratılacağına inanıyorsak yüz yıllardan beri hayati damarları kesilmiş aşkımızın, vicdanımızın, şuurumuzun ve aklımızın dahi dirileceğine ve bu kabiliyetleri öldürenler aleyhinde şahitlik edeceklerine inanıyorum ben.

 

Amerika hapishanelerinde varoluşsal anlamıyla buluşan yüzbinlerce müslüman “Bittim!” dediğimiz yerde “Yettim!” diyecek bir Rabbimizin olduğunu hatırlatıyor, yüreklerinin dudaklarıyla kelime-i tevhidi gür bir sadayla dillendirdiklerinde.

 

Dünyayı idare etme iddiasında olan bir devletin idare edemediği insanların gönüllerini ve idraklerini asırlar öncesinde bir yetimin yüreğinde yankılanan vahiy idare ediyor.İki bin kişilik hapishanede dörtyüz elli kişi oruç tutuyor. O halde umutsuz olmaya sebep var mı?

 

Yeter ki biz duyarlı olalım ve yeni müslümanların akidesi ve hayatı hurafe ve mitoloji ile kirlenmesin. Gelenek ve taassup imanı ve akideyi esir almasın.Zira bilelim ki şirk ve bid'at imanın ve dinin en tehlikeli katilidir.

 

Bugünlerde moda olan Deizm, imanın ölmesine bir misaldir .Lakin bu teolojik sapmanın en temelinde dahi uydurulmuş hurafelerin dini algıları kirletmesi var. Öyleyse dini Allaha has kılmak, yani bilgiyi vahye arzediş adeta dini anlamda yeniden diriliştir.