ÖLEN ÖLÜR, KALAN RANTLAR BİZİMDİR!

Tatil tadında umre ziyaretlerimiz, VIP Hac turlarımız… Yorulmadan, ter dökmeden, konformist anlayışla yaşadığımız bir ömür… Bir lokma bir hırka edebiyatı yapan ama tekkeleri, cemaatleri, camiaları birer holding gibi yöneten şeyhler,

VAN 5.11.2016 12:30:42 0
ÖLEN ÖLÜR, KALAN RANTLAR BİZİMDİR!
Tarih: 01.01.0001 00:00
Haber 10/ Muaz Ergü
Konforlu, steril, sorunsuz, çiçek gibi bir yaşam için her türlü imkân elimizin altında artık. Dünyayı gurbet belleyen, buraları ahretin tarlası olarak gören öğretiler nostaljik öğeler olarak zihnimizin ve evimizin şark köşelerine hapsedildiğinden bu tarafa tek gayemiz iyi yaşamak. Ezan okuyan saatlerimiz, telefonlara indirilen dijital Kur’an’lar, dua okuyan seccadeler, parayı verince kurbanımızı kesen dernekler, bir sms bedeli yardımlar… Evet, her şey bizim rahatımız için, İslam’ı en güzel surette yaşayabilmemiz için. Sağ olsunlar hiçbir zorluktan kaçınmıyorlar!…
Zalim beldelerden, zulme engel olamadığımız yerlerden emin yerlere hicretimiz olmasa da Hicret Emlak Pazarlama bürolarımız, devasa duvarlarla, güvenliklerle çevrili İslami sitelerimiz var. Tatil tadında umre ziyaretlerimiz, VIP Hac turlarımız… Yorulmadan, ter dökmeden, konformist anlayışla yaşadığımız bir ömür… Bir lokma bir hırka edebiyatı yapan ama tekkeleri, cemaatleri, camiaları birer holding gibi yöneten şeyhler, hocalar, ağabeyler var. Ticari işletmelere dönüşen İslami STK’lar… Tacirler, tüccarlar…
Alengirli, hafızaları zorlayan, efsane tadında sahabe hayatlarının anlatıldığı haftalık sohbetlerimiz var. Coştuğumuz, ağladığımız, iç geçirdiğimiz… Kendi kendimize bile itiraf etmekten korktuğumuz tuhaf bir ezikliğimiz, ikiyüzlülüğümüz var.  Sohbetlerdeki kıssalarda dinlerken hayatlarına özendiğimiz, derin derin iç geçirdiğimiz insanların benzerlerini gerçek hayatta, yanımızda gördüğümüzde bizde tiksinti uyandıran, bizi Onlardan uzaklaştıran bir tuhaf anlayışın esiriyiz. Evvelden davası olanlara, dava delilerine, idealleri olanlara kahraman derdik. Şimdi ise davası olanlara, ideasının peşinden koşanlara enayi diyoruz.
Kapitalizmi eleştiriyoruz, küresel siyaset simsarlarına kızıyoruz ama ticaretimiz de siyasetimiz de maalesef eleştirdiklerimizden daha vahşi. Dindar iş adamlarının iş ahlakından haberi yok. Sürekli sömürü… Dinin sömürüsü, emeğin sömürüsü… ‘İşçinin alnının teri kurumadan ücretini verin’ diyen bir peygamberin ümmetinin iş ahlakı yok, iş disiplini yok, vicdanı yok…
Modern zamanlarda her şey tezgâhta. Alınabilir, satılabilir her şey. Yeter ki bedelinde anlaşılsın. Peki, bu durum Müslümanlarda farklı mı? Tabiî ki hayır! Bizde daha berbat. Bunun en sahici örneği 15 Temmuz’da darbenin gidişatını değiştiren Şehit Ömer Halisdemir’in adının bir siteye verilmesi ve site reklamında rahmetlinin adının kullanılması… Bir şehidin hatırasının konforlu yaşam alanıyla birlikte anılması… Bir hatıranın yağmalanması… Birilerinin vatan için, millet için en değerli varlığını, canını hiçe sayması… Başka birilerinin bu yüceliği ranta tahvil etmesi… Aslında bu reklam afişi her şeyi bütün açıklığıyla gösteriyor.
Bu reklam muhafazakâr bir inşaat şirketine ait. Başka projeleri de var: Abdulhamit Evleri 1-2, Beşir Bey Konakları, Suhube Evler 1… Gerçi “Konforlu Yaşam Alanı: Şehit Ömer Halisdemir Sitesi” adlı proje Halisdemir’in ailesinin tepkisi üzerine iptal edilmiş deniyor ama bu mantık, bu mantalite çok feci. Bu anlayış her şeyi ranta tahvil ediyor, mukaddes hiçbir değer bırakmıyor. Bundan sonra vatanın her karış toprağı şehit kanıyla sulandı demeyeceğiz. Her karış beton şehit kanıyla yükseliyor diyeceğiz.
Müslümanların hızla ve hazla imtihanları çok çetin. Dünya nimetleriyle, metaıyla… Bu imtihanda ne yazık ki ahlak, edep en çok aşınan değerlerden. Adalet arayışı yerini kalkınma, zenginleşme, daha çok hırsına bırakıyor. Neyi eleştiriyorsak ya da neye düşmansak onlarla aynişeleşiyoruz. Kibirliyiz, müstağni… Kişiliği, insan olmayı madde arıyoruz, maddeye, güce sahip olmada… Mağlup olmanın, yenilmenin o derin, uhrevi hazzı yerini başarı putuna kulluğa bırakıyor. Artık bizim de yaşam koçlarımız var, beş vakit danıştığımız psikologlarımız… Terapistlerimiz var, evlilik uzmanlarımız… İyi yaşamanın bilmem kaç kuralı…
Evet, yaşadığımız zamanları en iyi anlatan cümle ölen ölür, kalan sağlar bizimdir cümlesi olsa gerek. Yani ne tarihe saygımız kaldı, ne şehide ne de ölmüşlerin hatıralarına. Bakıyoruz işimize yarayan ne varsa tepe tepe kullanıyoruz. Tarihi, değerleri tahrif etme pahasına. İşimiz bitince kaldırıp atıyoruz. Ve bir gün tarihsiz, hatırasız, yalnız kalakalacağız sanırım…