Öcalan: Bayrak Provokasyonu Bana Karşı Yapıldı

MARKAR ESAYAN'ın bayrak indirme provokasyonu hakkındaki analizi:

VAN 11.06.2014 10:05:49 0
Öcalan: Bayrak Provokasyonu Bana Karşı Yapıldı
Tarih: 01.01.0001 00:00

Bayrak konusu çok hassas... Zaten Diyarbakır'daki 'bayrak indirme' hadisesi bu nedenle planlanmış gözüküyor. O çocuğu askeri birliğin içine gönderen güçler, tabii ki onun öldürüleceğine kesin gözüyle bakmışlardı. Onun ölümü ile ortalık karışacak, bugün 'Bayrağımız neden indirildi' diye ortalığı vaveylaya veren kesimler, çocuk öldüğünde bu sefer 'Çocuk katili AKP!' kampanyaları düzenleyecek, muhtemeldir ki başka vatandaşlarımız da çıkacak olaylarda hayatını yitirecekti.

CHP'nin Lice'de yol kesmeler karşısında hükümeti ve TSK'yı acizlikle suçlarken, iki vatandaşın ölmesi üzerine cenazeye Sezgin Tanrıkulu ve Melda Onur'u göndermesi gibi...

Böyle toplum mühendisliklerine tevessül edenler, hem Kürtlere, hem de Türklere incik boncuk karşılığında ellerinden altınlarını aldıkları yerli muamelesi yapıyorlar akıllarınca. Hassas bir sembolün aşağılanması üzerinden halkın galeyana gelmesini, Çözüm Süreci'nin böylelikle sahipsiz kalmasını planlıyorlar.

Oysa bayrağı aşağılayan Kürtler değil, Çözüm Süreci'ni çökertmeye and içenler... Bayrağın fiziki olarak gönderde durması önemlidir ama gençlerini hayatta tutamayan bir ülkenin tam bağımsız olduğundan da bahsedilemez. Bayrak gerçek manada, çocukların öldüğü, barışın hamasete kurban verildiği zamanlarda yere düşer, en devasa direklerde dalgalanıyor olsa dahi.

Öcalan'ın olaylar üzerine 'acil' koduyla HDP heyeti ile görüşme talep etmesi, bayrak hadisesinin Kürtleri Türklerle çatıştırmayı hedeflediğini açıkça ifade etmesi önemli. Bununla da kalmıyor Öcalan ve şöyle diyor:

'Bu tarz provokasyonların halkların ortak geleceğini amaçlayan demokratik ulus çözümlemelerimi hedef aldığını herkesin bilmesi gerekir.'

Öcalan açıkça 'Bu provokasyonlar bana karşı yapılmıştır' diyor.

Öcalan'ın AK Parti ile süreci başlatma iradesine yönelik ciddi bir alerji olduğunu biliyoruz. Bu alerjinin Kandil'de ayrı, Erdoğan karşıtı ittifakta ayrı gerekçeleri olabilir. Sonuç fark etmiyor. Öcalan sürecin başından beri Erdoğan'la el sıkışmaması için baskı altında tutuluyor, hatta tehdit ediliyor. Erdoğan karşıtı ittifak, Kandil ve Kürt sosyolojisi üzerinde etkisi olduğu iddia edilen sosyalist ve sol liberal kalemler üzerinden 'Erdoğan'la el sıkışma' kampanyası yürütüyor. Gezi ve 17-25 Aralık süreçlerinde Öcalan'ın fırsatçı davranmamış olması, bu kesimlerde ciddi bir öfke yarattı. Bu anlamda Öcalan'ın üzerinin bu kesimlerce 'çizildiği' net biçimde gözüküyor.

Peki Kandil ve BDP-HDP açısından durum nedir?

BDP'nin sosyalist ve sol liberallerin etkisinde kaldığı söylenebilirse de, Kandil için aynı şeyi iddia etmek kolaycılık olabilir. Gerçek biraz daha komplike...

Kandil, Öcalan ve Erdoğan ile barışın üzerini çizmiş midir? Evvelki günkü KCK açıklaması bu anlama gelebilir mi? Kandil Öcalan'a karşı kazan mı kaldırıyor, yoksa sadece kendince siyaset yapıyor ve bilakis Öcalan'ın önemini arttıracak bir taktik mi güdüyor?

Kandil'in zorluklarına gelelim bu sorunun cevabını bulabilmek için...

1- Öncellikle, 30 yıldır silahın konforuna alışmış, namzetleri tarihin çöplüğüne giderken silahlı mücadele ile ayakta kalmış bir örgütün siyasete entegrasyonu kolay değil. Diyarbakır Annelerinin direnişi Kandil'in bu süreçte karşılaştığı en büyük krizdi ve paniğe neden oldu. Silah olmadan tabanlarını nasıl tahkim edeceklerine dair hazırlıksızlık KCK'nın son açıklamasının ana nedenidir diye düşünüyorum.

2- Gezi ve 17-25 Aralık'ta ağır saldırıya uğrayan, bundan sonra da en azından 2015 seçimlerine kadar potansiyel hedef olan bir hükümetle yol yürümenin riskleri Kandil'de sürekli hesaplanıyor olmalı. Bence Öcalan ile Kandil arasındaki asıl farklılık bu noktada yatıyor. Öcalan Yeni Türkiye için risk alıyor, ama Kandil fırsatçı davranmak istiyor. Örgütün tam da bu nedenle süreçte adım atılacağı anda sokakları hareketlendirme yoluna saptığını varsayabiliriz. Gösterilenin aksine, Kandil'in Türkiye'deki egemenlik mücadelesinin kaderi belli olana kadar silahı elinde tutmak istediğini düşünüyorum.

3- Hatırlanırsa, son Newroz öncesi KCK'dan, 'hükümetin demokratikleşme hamlesinin muhatabı olmaktan çıktığı' yönünde bir açıklama gelmişti. Üstelik bu açıklamayı Öcalan'ın 9 Mart'ta HDP-BDP heyetine 'Devlet heyetiyle yaptığım son görüşmem olumlu geçti' sözlerine rağmen yapmıştı. Burada KCK'nın seçimler öncesinde hem kendi, hem de Öcalan'ın elini güçlendirmek için siyaset yapıyor olduğundan bahsedilebilir. Bu tür açıklamalar bir yandan da AK Parti'ye yeteri kadar sert eleştiri yapılmadığına dair baskıları hafifletmektedir.

4- Bu sefer sokağın da hareketlendirilmesi, kötü ve geri tepecek bir siyaseti ima ettiği kadar, KCK'nın Gezi ve 17-25 Aralık'ın diyetini Erdoğan'dan alamamış ve Çankaya seçimlerinin bir milat olacağının bilinmesi nedeniyle olabilir.

5- Güvensizlik hâlâ ana etkendir. Böyle sorunlarda karşılıklı güven süreç içerisinde inşa edilir. Ancak sorun şu ki, Çözüm Süreci hâlâ siyaset üstü bir milli mesele olamadı. CHP, MHP ve paralel yapı hem AK Parti'ye, hem de Çözüm Süreci'ne karşı. Erdoğan'ın maruz kaldığı saldırılar ve Kürtlerin kritik rolü, taleplerin maksimizasyonunu örgütün aklını başından alacak şekilde gündemde tutuyor. 'Bastırmak' için de kritik Çankaya seçimleri öncesinin son şans olduğu düşünülüyor.

Teşhis yanlış. Çünkü Türkiye şartlarına uymayan bir talebin sürecin çökmesi pahasına Erdoğan tarafından karşılanması mümkün değil. Öcalan bu gerçeği doğru okuyor. Ama dağdan belli ki bazı şeyler farklı görünüyor.

YENİ ŞAFAK