‘O Olmasaydı, Adınız Yorgo veya Eleni Olurdu..’ Tapıcılığı

Başka ülkelerdeki diktatörlüklere lânet okurken, kendi zihinlerimizde kurulmuş olan diktatörlük sistemlerine karşı toplum olarak ne zaman bir hassasiyet geliştireceğiz?

VAN 16.09.2013 10:58:18 0
‘O Olmasaydı, Adınız Yorgo veya Eleni Olurdu..’ Tapıcılığı
Tarih: 01.01.0001 00:00

Selahaddin E. Çakırgil

Resmî ideoloji ‘ikon’una teslimiyet ve bey’at, ne zamana kadar?

Mümtaz’er Türköne, 12 Eylûl tarihli Zaman’daki yazısında, ’Cumhuriyet tarihinin önemli kararlarının, içki masasında alındığını bilmeyen yok..’  diyor ve o kararları alanlar hakkında,  ’Acaba masadakilerde tek tek kaç promil alkol çıkardı.’ diye soruyordu. Cumhuriyet kurulmadan önceki durum da çok farklı değildir. Nitekim, Temmuz-1919’daki Erzurum Kongresi günlerine dair hatıralarını aktaran ve o günlerde Bitlis Valisi de olan ve o kongre günlerinde M. Kemal’in özel kalem müdürü gibi bir rol de üstlenen Mazhar Mufîd  (soyadı kanunundan sonra, Kansu), 7-8 Temmuz gecesi sabaha karşı, muhtevası meşhur sofralardan birinin etrafında, M. Kemal’in kendisine, ‘Yaz bunları..’ diyerek, gelecekte neler yapmak istediklerini açıklarken, ‘Kadınların tesettürünün açılacağı, alfabenin değiştirileceği, halka şapka giydirileceği,  Saltanat’ın kaldırılıp Cumhuriyet ilan edileceği’ gibi hususları sıralar. Mazhar Muf’îd, bunları duydukça, sonunda, ‘Paşa’nın, galiba, bunları alkolün tesiriyle söylediğini’ düşünür. Bunun üzerine, o da, ‘Birgün gelip bunları sana soracağım, Mazhar Muf’îd gündemin hangi maddesine geldik?’ diye.. İlginçtir, ‘Dervişin fikri neyse, zikri de odur..’ misali, kafasında taa baştan, Tanzimat kafasının alâmet-i farikası olan Gardrob Devrimciliği’nin genel çerçevesi varmış, demek ki..

Kezâ, (daha sonraları Soyak soyadını alan) ve M. Kemal’in ölümüne kadar, onun Özel Kalem Müdürlüğü’nü yapan, Hasan Rızâ Bey’in hâtıraları da bu alanda oldukça zengin ve ilginçtir. Hattâ o kadar ki, bir keresinde, yine o meşhur sofralardan birinde, sabaha kadar yenilir-içilir, nutuklar çekilir, devletin yönetimine dair önemli emirler verilir.

Ve, Şef’in bu konuşmaları da ertesi gün, (daha sonraları Ulus adını alan) ‘Hâkimiyet-i Milliye’ gazetesinde yayınlanır. Ama, o gecelerden birinde, M. Kemal irad eylediği nutkun, ertesi sabah, gazetede yer almadığını görünce, Hasan Rızâ’dan sorar, ‘Nerede?’ diye..

O da, cebinden çıkarır metni ve uzatır..

M. Kemal, geceleyin irad ettiği nutkun metnini okur ve sonra, Hazan Rızâ’nın o konuşmayı gazeteye göndermediği için, onu, ‘Başvekil olacak adamsın çocuk!..’ diye takdir eder. O nutukta kimbilir ne ‘inci’ler vardı ki, Şef’ine, bir ‘bende/ kul-köle’ derecesinde hizmet eden Hasan Rızâ  bile ‘Artık bu kadarı da olmaz..’ deyip, onu sansürlemişti!

Bu bakımdan, Türköne’nin, tesbitine şaşmak ve katılmamak mümkün değil..

(M. Kemal’in nasıl bir halet-i ruhiyeye sahib, bir nahvet küpü halinde olduğunu anlamak isteyenler için ilginç bir ‘tevâzu’ örneği oluşturduğuna da burada kısaca değinilmesinde fayda vardır. Kendisinden bir-iki yaş küçük olan kocaman kocaman adamlara bile, onun hep, ‘çocuk’ diye hitab ettiği, aktarılan hâtırâların ortak özelliklerindendi.. Burada ismi geçen Hasan Rızâ’nın da, 1888 doğumlu olduğunu bu vesile ile hatırlayalım. Kendisine, bir kavmin atası gibi çok ‘mutevâzî’ bir soyadını verdirip, bunun başka kimseye verilemiyeceğini de kanûnen hükme bağlatış tavrında da, bu ‘tevazû’ hali bir âbide gibi yükselmiyor muydu?)

*

Yazar,  ‘Çocukken, içki şişelerinin dizildiği bakkal veya büfe vitrinlerinde dikkatimi en çok etiketinde Atatürk resminin yer aldığı şişe’leri hatırladığını belirtip şöyle devam ediyordu: ‘Derin bir çocuk merakı ile anlam veremediğim şey, üzerinde Atatürk resmi bulunan içkiydi. Dün merak ettim, içki satan bir dükkâna girip sordum. Üzerinde aynı resim duruyor. Merak edenler benzer bir dükkâna girip Kulüp Rakısı’nı soruşturabilirler. (...) İlkokul çağlarım, Atatürkçülüğün büyük patlama yaşadığı 60’lı yılların ikinci yarısında geçti. Kafanızda kötü bir sarhoş imgesi, bu sarhoşluğu veren bir içkinin üzerinde, her gün bağlılık yeminleri ettiğiniz ve şükranlarınızı sunduğunuz Atatürk resmi.. (…) Etikette profilden bir kişinin daha resmi var. Her ikisinin elinde birer rakı kadehi ve masada bir rakı şişesi. Diğer kişi de İsmet İnönü imiş. (…) Kulüp Rakısı, 1930’dan beri bu resmi kullanıyor. Resimdeki kişilerin gerçekten Atatürk ve İsmet İnönü olup olmadığı konusunda ihtilaflar mevcut. Lakin kesin olan bir şey var: Atatürk her zaman Kulüp Rakısı içermiş. (…) Cumhuriyet tarihinin önemli kararlarının, içki masasında alındığını bilmeyen yok. (…) Türk Tarih Tezi belirlenirken, Türkçe ezana karar verilirken, Güneş Dil Teorisi’ne son şekli çizilirken ölçmek mümkün olsaydı acaba masadakilerde tek tek kaç promil alkol çıkardı. Meret, şişede durduğu gibi durmuyor, koskoca bir tarihe şekil veriyor.’

Bu noktada, 28 Şubat 1997 Zorbalıkları döneminde, bir yüksek resmî toplantı sonunda Başbakan Erbakan’ın verdiği yemekte, ona inad, rakı isteyen ve kemalizme her alanda nasıl bağlı olduğunu bu şekilde de isbatlayan -dönemin- Deniz Kuv. Kom. (müteveffâ) Güven Erkaya’yı hatırlayabilirsiniz.

*

‘O olmasaydı, adınız Yorgo veya Eleni olurdu..’ diyerek, bir kişiyi Yaratıcı yerine koymak dehşeti..

HT kanalında, ‘Tarihin Arka Odası..’ isimli bir proğram var. Bu proğramda, bazen güzel konular da işlenmiyor değil..

Ama, sıra M. Kemal’e gelince..  Proğramın asıl sahibi ve sunucusu konumundaki magazinel tarihçi M. Bardakçı, sanki bu proğramın asıl hedefi, M. Kemal’i temize çıkarmak imiş gibi bir tavır sergiliyor. Bir takım itirazlar geldiğinde, bazen alayla, bazen hattâ ağır hakaret  ifadeleriyle muhatablarını,  ‘Tarihe mal olmuş kişilerden ne istiyorsunuz?’ gibi sözlerle azarlıyor.