No, you can’t…

Markar Esayan

VAN 10.11.2016 09:40:46 0
 No, you can’t…
Tarih: 01.01.0001 00:00

Evet, yazıya oturduğumuz dakikalarda 274 delege kazanan Trump zaferini ilan etmişti. Obama iktidara geldiğinde mottosu “change” yani “değişim” olmuştu. Sloganı “Yes we can”, yani “Evet, yapabiliriz” idi. Obama’dan sonra Trump’ın kazanmasını sağlayan unsur da tatmin olmamış “değişim” ihtiyacıydı hâlâ.

Kısaca ABD’deki “göbeğini kaşıyan adamlar” müesses nizama karşı duydukları tepkiyi “mükemmel aday”Hillary’e karşı Trump’ı destekleyerek gösterdiler.

Trump ne yapar bilemem. Ama mühendislik çöktü. Elitizm çöktü. Uzmanlık çöktü. Anketler, tıpkı Brexit ve 1 Kasım’da Türkiye’de olduğu gibi çöktü. Yani “No you can’t.”

ABD’nin dünyaya “demokrasi, ABD yaşam biçimi ve liberal değerler” ihracının karşısında Turmp. Bu bile başlı başına bir iyimserlik nedenidir.

Bu arada Temsilciler Meclisi ve Senato’da da Trump önceki başkanlara nasip olmayacak bir ağırlık kazanmış durumda.

Lakin buna rağmen, seçimi demokratlar kaybettiği kadar, cumhuriyetçiler de kaybetti. Çünkü aslında Colin Powell gibi cumhuriyetçi tüm elitler Hillary’ye oy vereceklerini ifade etmişlerdi.

Peki neden böyle oluyor? Neden herkesin sinirlerini bozmuş, gerçek olduğu anlaşılana kadar şaka olduğu zannedilen Trump gibi grotesk bir aday Cumhuriyetçi birçok “saygın” adayı geride bırakarak, birçok gafına ve dilediği özre, neredeyse tüm medyanın, tüm lobilerin, hatta FED Başkanı Yellen’in açık düşmanlığına rağmen Trump, Hillary’yi geçti?

Aslolan Soğuk Savaş’ın sona ermesinin etkileridir. İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan denge durumu çökmüş, SSCB yerine ABD kaliteli bir düşman yaratamadığı için (tercih böyle olmak durumunda değildi ama başka türlüsü de düşünülmedi) yeni bir denge oluşamamıştı.

Birkaç yüzyıldır, ancak son 60 yılda tahammülleri aşan şekilde dünya mühendislikle yönetiliyor. Demokrasiyi geliştirmesi gereken kurumlar ve özellikle medya, küreselleşmeyle birlikte sermayenin, yani üst aklın otoritesi bağlamında birer silaha dönüştü. Bu arada Ortadoğu bir cehennem olurken, ortaya 60 milyonluk yüzer gezer bir mülteci kitlesi çıktı. Ancak ABD ve AB’de de sıradan insanların kendi ülkeleri üzerinde etkileri neredeyse sıfıra indi. Gittikçe fakirleştiler. Ülkelerinin kendi istedikleri biçimde yönetilmediğini, seçtikleri hükümetlerin kendilerini ciddiye almadıklarını gördüler. Temsili demokrasi anlamını yitirdi. Dünyayı lobiler ve medya yönetmeye başladı.

Yani uzmanlığın, mühendisliğin, elitizmin demokrasinin altını oyduğu bir sanal gerçeklik Trump türünden gerçekliğin en grotesk haliyle yerle bir oldu.

Bu durum Trump’ın iyi bir adam, iyi şeyler yapabilecek bir lider olmasından ziyade, müesses nizama duyulan tiksintinin bir sonucu. Dünyayı kaplayan bir örneklik, kibir, donukluk darbe aldı. Hatta şimdi bizim malum seçkin medya kanallarına/yorumcularına bakıyorum da, neredeyse Hillary kadar sonuca kahrolmuş gözüküyorlar. Gülen’in 15 Temmuz’dan sonra en kötü gecesini yaşadığı ortada. İran’ın da kötü bir gece geçirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bu arada ABD’de bir darbe olabilir. Delegeler tarihte ilk kez Trump’a oy vermeyebilir. Senato ve Temsilciler Meclisi’nde Cumhuriyetçiler Trump’a kazan kaldırabilir. Trump çok ileri giderse Kennedy gibi ortadan da kaldırılabilir.

Ancak, her halükarda sonucun Türkiye için Hillary’ye kıyasla daha iyi bir etki yaratacağını düşünüyorum. BM’nin, özellikle de NATO’nun sorgulanması, Trump’ın Putin’e bakışı bağlamında Türkiye’nin “Dünya beşten büyüktür” itirazına uygun fırsatlar çıkarabilecektir. Bu arada küresel sermayenin merkez bankalarını işgal ederek milli özelliklerini yok etmelerinin önü alınabilir. Trump ocaktan sonra muhtemelen FED Başkanı Yellen’ı görevden alacaktır.

İşin en kötüsü, ABD’deki siyahlar, hispanikler ve kadınlara Hillary’nin kurtarıcı olarak yutturulması.

Boşuna üzülüyorlar.

Obama kazandığında boşuna sevindikleri gibi…

AKŞAM