NEWROZ’UN GÜCÜ MÜ, NİYETİN NEWROZ’U MU…

A.Baki KARACA

VAN 26.03.2013 17:50:12 0
NEWROZ’UN GÜCÜ MÜ, NİYETİN NEWROZ’U MU…
Tarih: 01.01.0001 00:00
Bir taraftan Öcalan’ın milyonların şahitliğinde okunan mektubu, diğer taraftan Obama’nın İsrail ve Filistin ziyaretlerinden sonra, İsrail başbakanının Mavi Marmara için özür dilemesi, bir anda dünya gündemi olan başlıklar haline geldi. Tabiki uzmanlar ve mahir kalemler bu konuları enine boyuna her gün değerlendiriyor. Açıkçası sürece çomak sokarak perdeleyenler de, ufuk açıcı yaklaşımlarla katkı sunanlarda var. Tabi birçok senaryonun yazıldığı, çizildiği ve ortaya atıldığı inanılması zor bir süreç yaşanıyor bence.
Barış için çaba harcayanları anlıyoruz. Ancak insan ölümlerinden bu kadar keyif alan çevreleri bir türlü anlayamıyorum. İnsanların bu kadar vahşileşecek bir düzeye gelmesinin sebeplerini ortadan kaldırmak gerekiyor. Açık bir şekliyle ifade etmek gerekirse; rantları, imtiyazları, rahat koltukları, beslendikleri kan damarları ellerinden gideceği, buna çomak sokulduğu için olsa gerek ki bu çığlıkları atıyorlar. Evet ben bu yazımda sürecin yerele yansıyacak bölümlerini bilgim dahilinde aktarmaya çalışacağım. Çevreden, sohbet ortamlarından kalemime yansıyanları paylaşacağım desem daha doğru olur.
PKK, silahlı  eylemlerine başladığı 80’li yıllardan bu yana hepimizde bir Mart sendromu oluşmuştu. Özellikle her yıl 21 Mart Nevruz Bayramı öncesinde yüksek oranda bir toplumsal gerilim oluşuyor, toplumun tüm kesimlerinde karşılık bulan bir psikolojik daralma meydana geliyordu. Bu meselenin arka planında yaşanan konulara girmeden, bu yıl Mart ayının gerilimli sendromunun yerini yeni bir dalgaya, ümide ve heyecana bıraktığını şaşkınlıkla izliyoruz.
Hükümetin bir kaç ay önce başlattığı yeni Kürt Açılımı ve buna bağlı olarak gelişen diyalog ortamı, bu Nevruz'u büyük bir beklentiye ve heyecana dönüştürdü. Tabi toplumun büyük kesimlerinde gerilim yerine beklentiye dönüşen bu sürecin, özellikle bölgemizde ve ilimizde önemli bir karşılık bulduğunu söylememiz gerek.  Yapılan ilk açıklamalar toplumun tüm kesimlerinde Nevruz çağrısının yeni bir hayata kapı araladığını gösteriyor. 30 yıldan bu yana devam eden çatışmalı ortamın yarattığı kaos, yerini huzur ortamına terk edecek gibi görünüyor (Eyvah, nasıl yapacağız, nasıl bir şey bu! Şimdi, hiç alışık olmadığımız bir duygu ile nasıl yaşayacak, kan ve cenaze görmeden nasıl uyuyabileceğiz!). Hal böyle olunca bölgede ve ilimizde yeni bir dönemin başlayacağını söyleyebiliriz.
Bana göre hükümet, bunu yaparken gelecek seçimlere yatırım yapmıyor. Aksine, gelecek nesillere yatırım yapıyor. Bunu yaparken iktidar gafil avlanabilir, hata yapabilir, çünkü konu çok önemli ve zor bir süreç. Olası hatalardan pirim yapma aşağılığına kimse düşmemeli, çünkü bundan sonra bu kardeşlik sürecini baltalamaya çalışanlar kendilerini yakmış olacaklar.
Bu yeni dönemin karşılığı sadece "toplumsal huzur" olmayacak. Bunun ekonomik, sosyal ve siyasal bir karşılığı da olacağı açık. Bu alanlarda nasıl bir süreç olacağına da kısaca değinmek gerekir. Öncelikle ekonomik olarak önemli gelişmeler yaşanacağını söyleyebiliriz. İlimizin 81 il içerisinde 76. sırada olduğu gerçeğinden yola çıkarsak, büyükşehir süreci ile beraber oluşan bu huzur ortamının yaratacağı katma değer büyüyecektir. Burada süreci doğru okuyacak kadrolara ihtiyaç duyacağımızı belirtmek gerekir. Van’da şu anda kişi başına düşen gelir yılda 3 bin dolar civarında. 2013 yılı sonunda çok değişim olmazsa da 2014 yılı sonunda 5 bin doların üzerinde bir düzeye geleceğini tahmin edebiliriz. Uygun yatırım imkânları ve yakın pazarlara erişimde oluşacak iyimser hava, yatırımcıların ilimizi tercih etmesinde öncelikli olacak. Kamunun yıllardır ihmal ettiği yatırım alanlarında eksiklikleri gidermek için oluşturacağı bütçe ile askeri harcamalara ayrılan payın eğitim, sağlık ve alt yapı yatırımlarına yönlendirileceğini de tahmin edebiliriz.
Önümüzdeki zaman diliminde gelişecek ekonomik olanakların sosyal hayatımızı da olumlu etkileyeceğini söyleyebiliriz. Bölgenin dört ülkeye komşu olduğunu göz önüne aldığımızda sosyal yaşamda meydana gelen değişim, ilimizi önemli bir bölgesel çekim merkezi haline getirecektir. Özellikle İran ve Irak pazarının bu konuda önemli bir kaynağa dönüşeceğini söyleyebiliriz.
Tüm bu gelişmelere bağlı olarak, siyasal hayatın şekillenmesi de yeni bir döneme girecektir. Belki de en çok hissedilecek değişimler bu alanda meydana gelecektir. Özellikle Kürtlerin yeni bir siyasal formasyonla daha etkin roller üstleneceklerini tahmin ediyorum. Kürt Dili üzerindeki yasakların kalkması, Kürtçe siyaset yapma olanakları yaratacak, Kürtlerin daha fazla siyaset alanında görünmelerine yol açacaktır. Aynı şekilde başta Ak Parti olmak üzere diğer partilerin ilimizdeki siyasi yaklaşım ve usullerinde de önemli değişiklikler yaşanacaktır.  Şu ana kadar siyaset dışında kalmış unsurların siyasi yaşamda daha fazla boy göstermelerine şahitlik edeceğiz. Yine yerel yönetimlerde etkin rollerin bundan sonra değişeceği de gündemde olacak. Yerel yönetimler güçlenirken merkezi hükümetin yetkilerinde daralmalar olacak. Devlet daha fazla denetim görevine soyunacak gibi görünüyor.
Yeni dönemin hayatımızda yaratacağı değişimleri çok daha fazla çeşitlendirip irdelemek mümkün. Ancak şimdilik bu kadar deyip diğer çözümlemeleri yaşadıkça ve pratik karşılığını gördükçe değerlendirme fırsatlarına bırakalım. Savaşın hiç kazananı olmadığını, barışın herhangi şeytani bir fitnelik olmazsa, herkes için kazanım olduğunu sanırım önümüzdeki süreçte göreceğiz.
Elbette ki yukarıda umduğumuz ve elde edilecek sonuçlar olarak okuduğumuz noktaların bir beklenti olduğunu kayda geçmek lazım. Uzun süre savaşın ve cinnetin her türlü ruhsal boyutunda dolaşmış, uçurum kıyılarında hayati kararlar vermiş olan bir ülkeden, toplumdan ve tarihten bahsediyoruz. Kronikleşmiş refleksleri her zaman hesaba katmak, hatta sistemin reflekslerini bilhassa göz önünde tutmak lazım. Siyasi iktidarın kararlarının devlet kararı olmayabileceğini hatırda tutarak hareket etmek gerek. Görünen o ki bu bir devlet kararı. İnşallah iyi şeyler olacak. Ne var ki bu tür geçiş süreçlerinde çok çok daha dikkatli olmak gerekiyor. Çünkü sinir uçları son derece açık ve hassas bir dönemin daha fazla ihtimam gerektirdiğini gözetmek ve yapıcı bir kanaatten uzaklaşmamak gerek. Bu ‘zamanın ruhu’nu da hesaba katmak demek. Köhne ve geçmiş yöntemleri terk edip yeni durumun kendine özel imkânlarını ve doğasını gözetmek demek. Başkalarının tecrübelerini kendi hayatımıza boca etmemek demek. Barışı konuşurken yalnızca barışa yoğunlaşmak ve hedef almak demek. Zamanın ruhu demek kalıcı barışı temin edecek şeyin aslında köklü bir anayasa olduğunu, piyasası oluşmuş bu sürecin herhangi bir belge değeri olmadığı için her an bozulabilecek bir köpük balonu gibi hassasiyet gerektirdiğini, kalıcı barışı kurmak demek bunu klasik yöntemlerin dışında inşa edecek yollar geliştirmek demek.
Çoban isterse tekeden yağ çıkarırmış. Bir Nevruzun nelere kadir olduğunu hep birlikte görüyoruz. O halde marifet Nevruzda değil, çobanların niyetinde...