Nesilleri zehirleyen bir akım ve üzerimize düşen sorumluluklar

Kadir Çiçek

VAN 31.12.2017 09:56:19 0
Nesilleri zehirleyen bir akım ve üzerimize düşen sorumluluklar
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Nesilleri zehirleyen bir akım ve üzerimize düşen sorumluluklar

Gençliğin yaşantısına, mukaddesatı ayaklar altına alan modern ve büyük bedenli düşünceler ekilmiş durumda. İthal ve zevkleri harekete geçirecek türde olan, üstelik gençliğin kımıldayamaz bir fikri tutukluluğa kapılmasına neden olan habis bir mantalite nesiller arasında işlev hale getirilmiş durumda. Farkında olalım veya olmayalım çocuklarımızın kuşatılması için gerçekleştirilen bu saldırılar, okumayan böylece az bilen, gördükleri kabusları omuzlarında bayraklaştıran; üstelik coğrafyalarına yabancı olan başka seslerin uşakları olmak zorunda bırakılan bir kıyım girişimidir bu. Batı, kendi düşünce bahçelerine dikenli otlar eken, zihni önce bulanıklaştırılan sonra karmaşıklaştırılan ve karanlık kuyulara mahkum edilen; sahip olduklarının kıymetini kavramaktan aciz olan; manevi değerler adına kalbinde zerre bir şey hissetmeyen; görebildiklerine tutkulu, göremediklerine düşman kesilen ve materyalist bir kafanın taşıyıcısı olan bir gençliği dünyaya hediye ediyor.

Batı dünyasının rengi, gelişmeyi dine karşı iktidar olmak olarak telakki etmiş, akıldan “tefekkürü” kovmuş, kalbe yığınla taş doldurmuş ve aklı basiret libasından sıyırmış maddeci zihniyettir.  Bu zihniyet, akıl dünyasının özünü idrak edemeyen çürümüşlük halini yaşadığından ötürü, aklı putlaştırmayı amaç edinmiştir. Modern kafanın gelişme gösterdiği her yenilikte, dine karşı bir galibiyet havası estirilmiştir. Duyular ötesinin anlamsızlaştırıldığı bu uzun süreçte, insan, manasızlığın girdabına sokulmuştur. Kâh cinselliğinin esiri olarak, kâh hayvan seviyesine indirgenerek aşağılanmış ve hayatta var olma amacı unutturulmak amaçlanmıştır. Kavramlardan aileye; toplumsal hayattan insanın özüne; siyasi alandan ekonomi alanına kadar her şey, az veya çok zevki, konforu, şehveti ve ifsadı tanrı ilan eden materyalist akımdan etkilenmiştir.

Bugün kendileri dışında kimseye insanca yaşama ve adalet ilkesiyle yönetilme hakkı tanımayan “hümanizmin” patronları, insan eliyle diğer insanları kıyımdan geçirmektedir. Amaç, egemenlik alanlarını genişletmektir. İnsanı dünyaya karşı bir tehdit haline getiren bu fesat güruhunun zehirli şırıngaları genç nesillerimizin temiz bedenlerine vurulmaktadır. Neticede idrak çemberinden yoksun  şekilde ihtiyarlaşan bir gençlikle karşı karşıya bulunmaktayız.

Kendi elleriyle yaptıkları yüzünden yeryüzünde düzeni bozanlara karşı bizler ne yapıyoruz, ne üretiyoruz, ne hedefliyoruz? Diri miyiz yoksa ölmek üzere miyiz? Akıl ve kalp dünyamız, yeryüzü fesat(çı)larına karşı nasıl bir proje çizmiş durumda?

Galip başladığımız yeryüzü ıslah çalışmalarına, şimdilik farklı mağlubiyetler tadarak devam etmekteyiz. Bu süreçte mücadeleyi bırakmamak, ayakta kalabilmek çok önemli. Her şeyden önce bulunduğumuz noktayı muhasebe etme kavrayışı zinde olmalıdır. Genç nesillerin kalpleri zincirlere vurulmuş, akılları ise kalp dünyasına düşman olan meşguliyetlerle oyalanmakta. Gençliğin düşünce ırzına göz koyanları, sadece dinamik bir ruh defedebilir. Kompleks rüzgarlarında oyalanmak yerine, ruhu besleyen hür tefekkürler ekmeliyiz. Kasvetli fırtınalara karşı fıtratla barışık hayatlar beslemeliyiz. Polemik sürtüşmeler yerine saf yüreklerde çiçekler filizlendirmeliyiz. Çünkü aklın başkaldırı teşebbüsü, ancak kalbin yönetimi ele geçirmesiyle son bulur. Yapmamız gereken akıl ve kalp uyumunu güçlü kılmaktır.

Biz, ölü nesli diriltmek için elinde su taşıyan, semanın güneşini nesle doğrultan taraf olmalıyız. Zira bilmeliyiz ki; ölüler semtinden yükselen pişmanlıklar, yaşayanların harabeye dönüştürdüğü dünyaya ulaşamaz. Harabeleri onarmak, bizim için ecri büyük olan bir emektir. Tohumunda gudubet ruhu olan davranışların yelkenle denize açılması denize kirlilik getirir. Bundan dolayı, davranışları pişmanlığa sebebiyet vermeyecek kadar korunaklı alanlarda yeşertmeliyiz. Ve şunu da unutmamalıyız ki, hayat alanından ölüler ülkesine göç esnasında elde kalan sadece yaptıklarımız, yapmaya çalıştıklarımızdır.

Sonuç olarak, Batı Allah’a düşmandır. Batı, ruha düşmandır. Batı adalete, merhamete, kalbe, değerlere, insanlığa düşmandır. Batı, yeryüzünü temiz bir gayretle ıslah ve inşa etmeyi emreden Kitaba düşmandır. Gayeleri, yeryüzünde “adam” yetiştirmek olan Peygamberlere düşmandır. Batı kendi var ettiği tanrıya tapmayan herkese köle gözüyle bakmaktadır. Kendisine itaat edenler ve etmeyenlere karşı kendisi sadece efendidir. Yeryüzünü kaosa sürükleme projeleri üreten ve vahşetler besleyen böylesi yamyam zihniyete karşı, öncelikle nesillerin temiz fıtratta kalmasını sağlamanın yanında, şahsiyet ve fikirlerini besleyen temiz sularla sulamak da amaçlanmalıdır. Mukaddesatlarımıza sarılmak, bozulmaya karşı zırh giymek olduğunun şuurunda olmalıyız. Aklımızdan çıkarmamamız gereken bir şey de düşünce bahçesinde olgun kimliklerin yetişmesi için hayat düzleminde terbiye ve ahlakı kuşanmaktan geçtiği gerçeğidir.

Zehri vücuttan temizlemek için panzehire ihtiyaç vardır. Ama bundan da önemlisi, zehrin vücuda girmesini önleme gayretidir. Zehirler, temiz olanları yıkmak için vardır. O halde temiz olanlar da zehri yok etmek için var olmalıdır. Üzerimize düşen görev, nesillerimizi sömürü zihniyetlerin bıçaklarından kurtarıp yeryüzünün İsmaillerini merhametle besleyen İbrahim(a.s)’ın bıçağının önüne yatırmaktır.