“NE SAVAŞIN SİYASETİ VAR NE BARIŞIN”

Muhafazakâr düşünce kuruluşu Ekopolitik’in kurucusu Tarık Çelenk, Türkiye’nin Kürt sorunu konusunda siyaset üretemediğini söylüyor. Çelenk’e göre, sokaktaki gerilimi düşürmenin yolu siyaset kurumundan geçiyor. Çelenk, Türkiye??

VAN 13.09.2015 12:12:07 0
“NE SAVAŞIN SİYASETİ VAR NE BARIŞIN”
Tarih: 01.01.0001 00:00
El-cezire/ İrfan Bozan
Tarık Çelenk, muhafazakâr işadamlarının desteklediği Ekopolitik adlı düşünce kuruluşunun kurucusu. Çelenk, Ekopolitik’i AK Parti’nin kurucu değerlerini benimseyen ama AK Parti’nin yönlendirmediği, talimat almayan bir kurum olarak tanımlıyor. 2005 yılında kurulan Ekopolitik, özellikle Kürt sorununun çözümü için çalışmalar yürüttü. Psikolojik çatışma ve kimlik konularında dünyanın sorunlu yerlerinde çalışmalar yapan dünyaca ünlü psikiyatri profesörü Vamık Volkan da Ekopolitik’in danışmanlığını yapıyor. Güneydoğuda ve batıda Kürt sorunu merkezli çalışmalar yürüten Ekopolitik bu kapsamda, Ülkü Ocakları’ndan ve Nizam-ı Alem Ocakları’ndan gençler ve güneydoğuda politik gençlerle görüşmeler yaptı. Kürt sorununa farklı bakan aktörleri bir araya getirme perspektifli çalışmalar yurtdışına da taşındı. Ekopolitik’in kurucusu Tarık Çelenk son olarak oluşturulan âkil insanlar heyeti içinde yer aldı. Heyetin Akdeniz Bölgesi sekreterliğini yaptı. Ekopolitik mali desteğinin kesilmesi nedeniyle çalışmalarını sonlandırdı. Çelenk, bireysel olarak Kürt sorununa ilişkin çalışmalarına devam ediyor. Çelenk ile, güneydoğuda yaşanan çatışmaları ve bu çatışmaların batı illerine yansımasını konuştuk. Çelenk kendisinin de içinde yer aldığı sağ geleneğin siyaset üretemediğini savunuyor.  Çelenk’e göre, Türkiye ne savaşın siyasetini üretebildi ne de barışın. Çelenk’le son yaşananları konuştuk.

Güneydoğudaki PKK saldırılarında güvenlik güçleri kayıplarının artmasıyla birlikte sokaklar hareketlendi. Bu yaşananları nasıl tanımlıyorsunuz? 
Bu kontrol edilemeyen bir kriz sürecidir. Bunun sosyal ve psikolojik yönüyle ilgili yapılması gereken çalışmalar muhakkak var. Ancak burada ana unsur siyaset. Siz ne kadar sivil toplum olarak sosyal ve psikolojik manada devreye girseniz bile, siyaset sizin önünüzü açmadığı takdirde, büyük kitlesel gerginliklerde yapılabilecek bir şey yok. Burada doğru olan siyasi karar vericilerin bu tip durumlarda bizim gibi çalışan gruplarla diyaloğa geçmeleri.
Ne yapılması lazım?
Ben akil adamlar toplantısında o dönemin başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a şöyle bir öneri sunmuştum. Türkiye’de çatışan grupların temsilcisi olabilecek insanları Türkiye’de bir araya getirmek. Biz böyle takımları Bursa’da, Adapazarı’nda, Diyarbakır’da, Hakkâri’de de oluşturalım. Bunlarla her an iletişimde olalım. O bölgede çıkabilecek provokasyonlara, kritik krizlere müdahale noktasında onlar hem valilere de büyük destek sağlarlar. O zaman bazı valiler bu önerimize “Keşke böyle bir grup kurulsa da işimiz kolaylaşsa” demişlerdi.

Nasıl gruplar biraz daha açar mısınız?
Yapısını çok iyi bilmiyorum ama mesela Bursa’da en çok kimler var; Karadenizliler var, göçmenler var, Gürcü kökenliler var; Kürtler, Yörükler, Çerkezler var. Onlar üzerinde etkili olabilecek “aksakallılar” dediğimiz kişiler bulunur. “Dur” denildiği zaman insanları durdurabilecek, “aksakallı” insanları bir araya getirmek lazım. Bu tip insanları bir araya getirdiğiniz zaman zaten çıkış yolu arıyorlar. Onlar bir grup haline geliyorlar. Kriz anlarında bu gruplardan ortak kararlar çıkıyor. Provokasyonları önlemede devlet politikalarının geliştirilmesi, yerel sorunların anlaşılması noktasında çok işlevli olur. Düşünün ülkücü bir önde gelen Kürt mahallesinden molla bilmem ne ile konuşuyor, oturup anlaşıyor. Kitlelere “durun” denilince kitle durur. Burada psikanaliz önemli. Grup davranışlarını, insan öfkesini, insanın acımasız tarafını, insani taraflarını anlamak çok önemli. Öngörülemeyen durumları anlamak için bu tür yapılar oluşturulabilir. Bu tür yapıların oluşturulması için sivil toplumun teşvik edilmesi lazım.

“Türk toplumunun onuru zedelendi”
Bu eylemler öngörülebilir eylemler miydi?
Bunlar ölçülebilir, planlı olaylar değil. Bence geçen seneki Kobani eylemleri de planlı değildi. Bu eylemlerden önce de, sonra da Kandil talimat verdi ama başaramadı. İnsanlar sokağa çıkmadı. Bu ortamlar kontrolsüz ortamlardır. Bu tür durumlarda sağduyu çağrıları önemlidir. Yas tutmak çok önemli bir şey. Türk toplumunun onuru zedelendi. Kendi cenazelerinin dahi alınamaması, tüfeklerin dahi köylülerce toplanması, bunların medyaya yansıması Türk toplumunun onurunu zedeledi. Onuru yaralanmış bir grubun yapabileceklerini öngörmek zordur. Bu yas tutma işinin ortalığı harap etmeden yapılmasının yollarını aramak lazım. Herkes evine bayrak asabilir, ele bayrak alınıp sokağa çıkılabilir. Bir de “Z” kuşağı, 90 kuşağı denilen Gezi kuşağından daha bağımsız, daha lümpen, daha kontrolden âri bir kuşak var. Bu kuşak, her an çok ciddi manada provoke edilebilir. Bunlara dikkat etmek lazım. Bugün her siyasi tabanda bu kuşak var.

Toplumdaki gerginliğin azaltılması için ne yapılması gerekli?

Türkiye’deki siyasi krizin çözümünün anahtarı Sayın Cumhurbaşkanı’ndadır. Cumhurbaşkanı’nın ezber bozması gerekiyor. Ezber bozulmadan bu kriz hali, bu kilitlenme hali çözülemez. Cumhurbaşkanı’nın bir, iki hamle yapması gerekiyor. Hamlelerden bir tanesi şu olabilir: Kendisine muhalif ama hakaret etmeyen aydınları toplaması meselâ. 50 kişiyi toplasın, bu önemlidir. Toplumdaki gerginliğin düşmesi için önemlidir. Ne konuşulduğu önemli değil. Onların orada, bir arada olması önemlidir. İkinci mesele, muhalefet liderlerini çağırması gerekiyor. Kendisinin söylemini değiştirmesi, bakış açısını revize etmesi gerekiyor. Muhalefet liderlerinin Külliye’ye gelmemek gibi bir lüksü yoktur. Bunları çağırması gerekiyor. Bunlarla da bir arada fotoğraf vermesi gerekiyor. HDP ve MHP’nin bir arada fotoğraf vermesinin Sayın Cumhurbaşkanı’nın veya Başbakan’ın katkıları ile sağlanması gerekiyor.

Parlamentoda da yapılacak şeyler de var meselâ. HDP ve MHP’nin aynı masaya oturması lazım. Böyle bir fotoğrafı halkın görmesi lazım. MHP ve HDP aynı masaya gelsin, farklı şeyler söylesinler önemli değil. Bu fotoğraf verilirse yaşanan gerginliğin yüzde 40’ı düşer diye düşünüyorum.

“AK Parti sorunu kendi milletvekilleri ile çözmek istedi”

MHP-HDP fotoğrafı gerilimi düşürür diyorsunuz ama şu anda bakıldığında AK Parti-HDP geriliminin de diğerinden geri kalır durumu yok gibi, ne dersiniz?
AK Parti 2002’den bu yana Türkiye’nin kalkınmasını yürüttü. Türkiye’nin iyiliğini tek parti hükümetinin icra kolaylığına bağladığı için Kürt sorununun bütün dinamiklerini de kendi elinde tutmak istiyor. Kürt sorununu temsil edecek parlamenterlerin de kendi partisi içinde olmasını tercih ediyor. Kendi dokusuna yabancı bir Kürt hareketinin parlamentoda olmasını, onun iktidarının engellenmesi, icra kolaylığının engellenmesi açısından doğru bulmuyor. AK Parti kendi içindeki Kürtlerle bu sorunu daha kolay çözebileceğini düşünüyor. AK Parti, İmralı ile, dolaylı yoldan da Kandil ile iletişim kurarak güvenlik sorunlarını çözmek, sosyal ve siyasi manadaki diyalogları ise kendi içindeki milletvekilleri veya kendi kontrol edebildiği, kendine yakın sivil toplum kuruluşları ile halletmeyi tercih ediyor.

Böyle halletme şansı var mı sizce?
Bunun doğru olmadığını AK Parti içindeki çok büyük bir grup da görüyor.

1 Kasım seçimleri bahsettiğiniz “siyasi kriz”den çıkışı sağlayabilir mi? AK Parti’nin tek başına hükümet kuracak çoğunluğa erişmesi çözüm olabilir mi?
AK Parti’yi iktidara getiren, toplumdaki değişim taleplerine bir karşılığı olmasıydı; AK Parti’nin ürettiği değerlerin, o zamanki yozlaşmanın karşısında olmasıydı. AK Parti kaybetmesinin nedenini bunlarda değil de niceliksel, sayısal rakamlarda arıyor. Böyle bakarsa sayısal olarak iktidara gelebilse bile sosyal ve siyasi olarak iktidarı yönetemeyecektir. AK Parti kendi kurucu değerlerine dönebilirse rakamlara itibar etmeyen, tekrar düşünce üretimine açık kapı bırakan bir parti olursa, koalisyon ortağı bile olsa iktidarını sürdürebilecektir. Mevcut söylemlerle tek başına iktidar olsa bile kriz derinleşir.
“Sağ siyaset üretemiyor”

Siz çözüm sürecinin çok öncesinde Kürt meselesine ilişkin çalışmalar başlattınız. Konunun bir araya gelmesi zor olan taraflarını 2009’larda bir araya getirip tartıştırdınız. Hâlâ Kürt sorununa ilişkin çalışmalarınız kurumsal olmasa da devam ediyor. Çatışmaların tekrar başlamasına ilişkin herkesin bir yaklaşımı var. Sizin yaklaşımız nedir?

Türkiye’de barışın da, savaşın da siyasetini üretmeye ihtiyaç var. Maalesef bizim ne barışımızın ne de savaşımızın siyaseti var. Bütün problemleri çözecek olan sonuçta siyasettir. Üretemediğiniz bir siyasetle neyi çözebilirsiniz? Çözüm sürecinde devlet, siyaset bir yol haritası hazırlayamadı. O kadar devletin kurumu var, düşünce kuruluşları var. Ben hâlâ Kürt sorununun çözümüne ilişkin bir rapor görmedim. Kamu Güvenliği Müsteşarlığı çözüm süreci ile ilgili kapalı kapılar ardında raporlar yayınladı ama kamuoyunun gündemine gelen, üzerinde uzlaşma sağlanabilecek bir rapor yayınlamadı. Bu duruma çözüm sürecinin kapalı kapılar ardında yürütülmesinin daha emniyetli olacağı düşüncesi neden oldu. Kamu Güvenliği Müsteşarlığı daha aktif olarak devreye sokulsaydı, en azından barışımızın da, savaşımızın da bir siyaseti olacaktı. Şu anda ne savaşımızın bir siyaseti var ne de barışımızın. Onun için barış anında çıkan krizlere de müdahale edemiyoruz, savaş anında çıkan krizlere de müdahale edemiyoruz. Bu sefer de maalesef üçüncü taraf denilen yabancı güçler ABD, Avrupa Birliği veya bunlara bağlı sivil toplum kuruluşlarının devreye girmesine de kapı açmış oluyoruz. Temel sorun aslında sağın siyaset üretememesinde.
“Sağ siyaset üretemiyor” diyerek neyi kastediyorsunuz?

Sağ hep iş ve hizmet üretir, geleneği ona bağlıdır. Bu, Demokrat Parti’den gelen bir gelenek. Sağın hizmet üretmekte hiçbir zaman sıkıntısı olmadı ama iyi hizmetin yanı sıra ekoloji, çevre, tarihsel estetikler, bunlara karşı yabancıdır. Bunlara tarikatlar, medreseler de kapalıdır. Türk sağı diyalektiğini kaybetti. Kendi sistemi içinde ötekisi olmak zorunda, sen öteki ile birlikte olgunlaşacaksın. Ötekini yok edersen senin orada varlığının anlamı olmaz. Sağ bu diyalektik düşünme metodunu kaybetti. Haliyle düşünce üretemiyor. Düşünce üretemediği için kurduğu müesseselerde insanları kullanıyor, ama değerlendirmiyor. Sağ gelenek, Ortadoğu’da biriken sorunlara, Türkiye’nin konsolidasyonuna, Türkiye’nin ekonomik krizine çözüm üretemez. Mevcut projeleri çok iyi uygular, işte Kemal Derviş’in ekonomi projesini uyguladı ama bitti. Avrupa Birliği projesini iyi uyguladı. Bu projeler bitti, şimdi gerçeklerle karşı karşıya ve üretme sıkıntısı yaşıyor.
AK Parti’nin Kürt sorununu çözmek için attığı adım bir siyaset değil miydi?

AK Parti orada ezberi bozmaya çalıştı, en azından yüzleşebildi. Kemalist, CHP, bürokrat geleneğinin defolarını açabildi. İnsanların konuşmasına, ticaret yapmasına olanak sağladı. Oraya halkla iletişim kuran valileri, kaymakamları yolladı. Bunlar da hizmet ile alakalı şeyler aslında. Ondan sonra insanlar konuşmaya başladılar, ama konuşulan kavramlar bizim sağ geleneğe, sağdaki kalıplara çok aykırı şeylerdi. Bunlar bu konuşmalara karşı siyaset üretemedikleri için çok zikzak yapıyorlar. Şimdi çok sert davranıyorlar, ertesi gün tekrar barışa geçilecek ama barış içinde bir siyaset üretilemeyecek. Bu sefer doğan boşluğu da örgüt dolduracak. Çünkü onlar siyaset üretiyor. Öcalan siyaset üretiyor. O kadar yerli düşünce kuruluşu var, içerik üretebiliyorlar mı? Biz içerik üretemezsek, “bölgede karar veren gücüm” demenizin gerçekten bir anlamı olmaz. Bunu en iyi anlaması gereken de Ahmet Davutoğlu’dur aslında.
“Karşılaşma kaçınılmazdı”
Çözüm sürecinde nelerdeydik biz o zaman?
Bir vücut düşünün; bel fıtığı olduğunuzda omurlar sinirlere baskı yapar, aradaki amortisör dediğimiz kaslarımız durumu biraz kurtarır, sakinleştirici ile geçiştiririz. Artık amortisörler ortadan kalktı. Amortisörler üretilecek siyasette. Siyaset olmadığı için bu karşılaşma 1 Kasım seçimlerinden önceye alındı. Belki seçimden sonra da olabilirdi. Bu karşılaşma kaçınılmazdı diye düşünüyorum. 27 Temmuz’da bu hesaplaşma olmasaydı da buraya gelinecekti. Çünkü sonuç itibariyle Kandil’di, İmralı’ydı çok detaylı bir yol haritası ortaya koyuyor, kendi çıkarları doğrultusunda siyaset üretiyor, bunu kabul edelim. Akil insanlar projesi de, Öcalan’ın çalışmaları sonucu oraya konulan bir projedir, hakikat komisyonu da onun projesidir. İzleme heyeti de onundur. O devamlı çıkarı için siyaset üretiyor, koyuyor, siz siyaset üretmiyorsunuz. Hizmet ile ilgili adımlar atıyorsunuz, yol yapıyorsun, havalimanı yapıyorsun. Biz onların bu siyasi taleplerine hizmet ile karşılık veremeyiz, biz siyaseten inisiyatif almak zorundayız. Siyaseten onlara onurlu bir U dönüşü alanı üretmek zorundayız. Biz siyaseten Ortadoğu’da hamle yapmak istiyorsak, bütün aktörlere U dönüşü alanı yaratmak zorundayız. Maalesef bizim kültürümüzde karşındakine U dönüşü alanı yaratmak yok. Biz kaybedince masaya oturuyoruz. Kazanınca masaya oturmuyoruz.

“PKK iktidar istiyor”

Biraz da geleceği konuşursak, sizce bu çatışmalı süreç devam edecek mi? Ankara, PKK’nın silahlı gücünü tamamen Türkiye’den çekmesi şartını koydu. Bu gerçekleşir mi?    

Bir dönemin sonunda Abdullah Öcalan devreye girecektir. Makul çözüm iki taraf arasında gayriresmî diplomasilerle yürür.  Ankara “pes etti” fotoğrafı vermeyerek U dönüşü yapar. Kandil istediği ateşkesi almak için Ankara’ya bir hareket alanı açabilir. Sonuçta gidilecek yer İmralı’dır diye düşünüyorum. Öcalan ateşkes ile ilgili birtakım taahhütlerle, Kandil’in Türkiye içindeki silahlı güçlerini terk etmesini sağlayabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu tek şart olarak koydu. Bunu muhtemelen Öcalan üzerinden yaparlar. Tabii Kürt siyaseti artık dil özgürlüğü, belediyelerde hareket alanı dışında artık iktidar istiyor. PKK’nın Kürt sorununun çözümü ötesinde bir iktidar talebi var. Bunun gerçekleşemeyeceği ile ilgili Türkiye’nin siyaset üretmesi lazım. PKK’nın bu talebini kabul etmek mümkün değil. PKK özyönetim diyerek kurduğu saha hâkimiyetini iktidar alanı talebine dönüştürmüş durumda. O bu iktidar talebini ‘Rojova’da bana iktidar alanı açarsanız, ondan sonra iktidar talebimi ertelerim’ tarzına götürüyor. Bence PKK’nın da demokratikleşmesi gerekiyor. Kandil’in tasfiyesini beklemek hayaldir, Kandil’in tesviyesini beklemek gerekiyor. Kandil’in tesviyesini yapmak için de yine siyaset üretmek gerekiyor.


iktibasdergisi.com