'Ne âkilem ne divane…'

FATMA BARBAROSOĞLU

VAN 5.04.2013 12:16:01 0
Tarih: 01.01.0001 00:00

'Ne âkilem ne divane…'

'Benim listem senin listen, son dakika listesi' tantanalarından sora nihayet âkil adamlar/insanlar listesine kavuştuk.

Gazeteciler, akademisyenler, iş dünyası, sivil toplum örgütünden temsilciler ve sanatçılar. (Spor insanı var mıydı?)

Dün Hayrettin Karaman Hoca'nın yazısında da geçtiği üzere mâkul olanlar yani aşırıya kaçmayanlardan Türkiye'nin yedi bölgesine karşılık yedi heyet oluşturuldu.

Vazife başlamadan üzerinde bu kadar çok yorum yapılmasının sebebi, daha işin başında yanlış bir isim konmuş olmasından kaynaklanıyor .

Türkiye'nin öteden beri 'isimler ve kavramlar' konusunda sıkıntısı vardır. Projenin adı âkil adamlar/insanlar olarak sunulunca, tartışması kendinden önce yürümeye başladı. Bunun sebeplerini kabaca iki noktada toplamak mümkün: Birincisi âkil adam kavramı geleneksel zamanın kodları ile uyumluluk gösterebilecek bir kavramdır. Yani ortalama ömrün 60 yaş civarı olduğu zamanlarda kırk yaşını aşmış, görmüş geçirmiş, görüp geçirdiklerinden hayat tecrübesi kazanmış insanlar akla gelir âkil insan denince.

Dinimiz ergenlik yaşına erişince bizi mükellef yani 'sorumluluk sahibi özne' kabul eder 'akil baliğ' oluruz ama âkil baliğ olur olmaz âkil insan olamayız. Hayatın cenderesinden geçip giderken bıraktığı izden irfan ve tecrübe kazanarak 'âkil' oluruz.

Ya da üç günlük dünya durağında, imanını ateş gibi yaşayanlar, 'Ne âkilem ne divane/ gel gör beni aşk neyledi' mertebesine varır.

İçinde yaşadığımız postmodern dönem; tecrübeyi verimli ve değerli kılmıyor. Ortalama ömür 80 yaşa vardığı için 40 yaş 'âkil adam' basamağı kabul edilmiyor artık.

Ne diyordum…

'Âkil insanlar' yerine daha soyut/şiirsel bir ifade kullanılabilirdi. O zaman 'Ben niye burada yoğum/falan niye orada?' diye isyan edenlerin lüzumsuz tepkisi bertaraf edilmiş olurdu.

Neticede bu bir imaj çalışmasıdır.

'Âkil insanlar'ın öncelikle kendi arasında bir dil birliğine varması gerekiyor. Yedi bölgenin kendine mahsus öncelikleri ve hassasiyet noktalarının tespiti kadar konu bütünlüğü ve bu bütünlüğü ifade eden dil seçimi önemli.

Dil önemli! Çünkü 'Akil'lerin en birinci görevi duyguyu duyguya tercüme etme çabası olmalı.

Lakin 'Akil İnsanlar'ın görevi konusunda kamuoyu baştan yanlış bilgilendirildi.

Medya, henüz içi boş olan tencereyi vaktinden evvel kaynatmaya koyuldu.

Bundan sonra da o var bu niye yok diye bir müddet daha kaynatırlar.

Medya demişken listenin ağırlığının köşe yazarlarından oluşmuş olması oldukça sorunlu.

Şu açıdan sorunlu: Ya akademide hiç 'âkil' kalmamış, daha doğrusu akademinin çalışma şartları, akademisyenlerde derman bırakmamış ya da hükümet sadece 'göz önünde' olanlardan yani medyada bulunanlardan haberdar.

Her iki durum da ziyadesiyle sorunlu.

Sonuç olarak ekran görünürlüğünün ağır bastığı bir liste ile karşı karşıyayız. Ekran tanınırlığının avantajları da var dezavantajları da.

Proje başlamadan önce iletişim bilimcilerden bu avantajlar ve dezavantajlar üzerine topluca brifing almak faydalı olur diye düşünüyorum.

Projeyi yürütenler de yönetenler de havf ile reca arasında olmak durumunda. Yani ümit ile korku arasında.

PKK'nın sınır dışına çıkması ile ilgili olarak kamuoyu meselenin 'nasıl olacak' boyutuna odaklanmış; tedirginlik ile her şey daha güzel olacak arasında gidip gelen bir salınım içinde. Hükümet ise Âkil Adamlar Listesi ile psikolojik boyutu yönetmeye çalışıyor.

Akil adamlar ile meselenin psikolojik boyutunu yönetmek hem hükümeti hem de o listede yer alanları ziyadesiyle yorar. Oysa önümüzdeki günler için herkesin en sağlıklı şekilde fikri, sanatsal, siyasi, üretimde bulunması, ürettiği kavramları en sağlık şekilde kamuoyuna sunabilmesi gerekiyor.

Velhasıl 'Âkil insanlar'ın gayretlerinin ve çalışmalarının Türkiye'yi bütünleyecek bir harç oluşturmasını temenni ediyorum.

Yedi bölgenin yediveren gülü gibi latif bir koku ile her daim korkusuz seherlere açması için hepimizi niyaza davet ediyorum.