NATO’DAN ASYA-PASİFİK’E İSTİKRARIN ADRESİ TÜRKİYE

Terörün bölgemizden temizlenmeye başlaması ve yakında bölgenin siyasi, ekonomik, askeri ama özellikle insani olarak mimarı olacak Türkiye’nin, Asya Pasifik’te yaşanan ve artarak devam etmesi beklenen sorunlarının da çözümünün adresle

VAN 14.11.2016 10:43:27 0
NATO’DAN ASYA-PASİFİK’E İSTİKRARIN ADRESİ TÜRKİYE
Tarih: 01.01.0001 00:00
Yenişafak/ Doç. Dr. Murat Kirişci/İstanbul Üni.
Tarihin hiçbir döneminde insanlık barışçıl yaşama imkânı üretemedi, yani insanoğlu kendini kendinden korumayı, güvende hissetmeyi başaramadı. Günümüzde ise güvenlik, özellikle ilginç bir kurgu olan ve adının aksine, genelde savaşların yaşanmadığı Soğuk Savaş döneminin ardından farklı bir kulvara girdi. Soğuk Savaş’ın bitişi ile önceden alttan alta işleyen birçok çatışma gün yüzüne çıktı ve ülkelerin gidişatını, tercihlerini net bir şekilde değiştirdi.
Güvenlik algısının farklılaşmasında uluslararası sistemdeki değişimin çok önemli etkisi var. Çünkü çatışmalar, kavgalar, savaş ve işgal kavramları farklı anlamlarla tanımlanmaya başladı. Teknolojinin baş döndüren hızıyla ordular çok üstün özelliklere sahip olurken ve askeri yeterlilikler gelişmeye devam ederken güvenliğe ait sorun üreten ve bu sorunları çözen aktörlerde çoğaldı. Aktörlerde farklılıklar oluştukça, güç kullanımına bakış değişerek önceki yüzyılın güvenlik mimarisine itirazlar arttı. Bu itirazların en güçlü sesi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan oldu ve “dünya beşten büyüktür” çıkışı ile uluslararası alandaki gücün tanımı bambaşka bir anlama evirildi.
KÜRESEL GÜVENLİK ÇERÇEVESİNDE DÖNÜŞÜM
Son 20 yıldır süren uluslararası terörizme karşı savaş sloganı güncel çatışmanın dünya üzerindeki yeni tanımıdır. Ancak ilginç olan terörizmle savaşma kararını alan aktörlerin bizatihi kendilerinin terör üretiyor olmalarıdır. Tarihe kısa bir göz attığımızda bile kolayca göreceğimiz üzere sabıkası oldukça kabarık olanların insanlık adına teröre karşı yaptıklarını ifade ettikleri işler teatral bir gösteriden ibarettir. Uluslararası sistemin ciddi anlamda yaralanmış olması, hegemonya için kürenin her yanını kendine göre düzenlemek isteyen ABD’nin uzun zamandır Asya-Pasifik bölgesine eğilmek istemesine rağmen Avrupa’nın hegemonyasından vazgeçmek istememesi, Ortadoğu’nun da beklenilen istikrara kavuşmasını engellemektedir.
Avrupa 15. yüzyıldan itibaren ulus devlet anlayışını geliştirdi. Halk devrimi adıyla tanımlı fakat gerçekte burjuva devrimi olan 1789’la başlayan sermaye gücünün temerküzü artık bir yol ayrımında. Çünkü devletlerin güçlü olup sermayenin de devletler eliyle kontrolünü isteyen yeni dünya düzeni iletişim devriminin farklı dinamikleriyle radikal ve nitelikli değişimler oluşturdu. Bu durum “yeni” olanı anlamakta geri kalan ve 20.yüzyılın üretim sistemlerinden ayrılamayan, “eski” fikrine uygun ekonomi yönetimine devam eden “eski” dünya Avrupa’nın, gerici ve kısıtlı gelişim atraksiyonuyla kendini kurtarmaya çalışmasına sebep oldu. Aslında bir sıçrama yakalayıp eski güçlü hallerine dönmeye çalışan Avrupa, küreselleşmenin kendisine getirdiği yıkıcı etkilerden kurtulamadı, “yeni”nin dinamiklerini çözecek yeteneğinin kalmadığını fark etti.
GÜÇ DENGESİNİN YENİ AKTÖRLERİ
Günümüzde terörle oluşturulan dünya savaşı bölgesel olarak Kuzey Afrika ve Ortadoğu’dan ayrılmaya başladı. Bu bölgelerde savaş ekonomik terörle devam edecek ve bu arada Asya-Pasifik terör ile bu dünya savaşına dâhil olmaya başlayacaktır. Dönemsel olarak Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki yoğunlaştırılmış çatışmalar buralardaki terörün kapandığının görülmesine engel olmaktadır. Ancak çok yakın bir gelecekte görülecek ki güç savaşları Asya-Pasifik’te yaşanacaktır. Şimdiye kadar açıktan ciddi savaşlar, çatışmalar olmamasına rağmen, Asya-Pasifikte son dönemde yaşanan terör olaylarını görmemizi Kuzey Afrika ve Ortadoğu eksenli çatışma ve tartışmalar engellemiştir. Bunula beraber özellikle Asya ekonomisi her tür olumsuz etkiye ve Avrupa müdahalelerine rağmen çok güçlenmiştir. 2050’den sonra Asya’nın ekonomik gücünün dünya reel satın alma güç payında yüzde ellilere ulaşacağı tahmin edilmektedir. Ekonomiyle beraber yeni savaşlar artık geleneksel savaş olmaktan ziyade siber savaş, bilgi savaşları ve hatta uzay çalışmalarında olmaktadır. Bu savaşların etkisi ve alanı genişledikçe, terör de şekil değiştirmektedir. Ülkemize karşı yürütülen savaşların, 15 Temmuz hain kalkışmasından itibaren ekonomiye saldırıyla devam ettiği ve diğer alanlarda da savaşların boyutunun arttığı görebilir.
Uluslararası kriz ve savaşların Asya-Pasifik’e kaymasındaki temel sebep “eski” dünya ile “yeni” dünya savaşının bu yeni tip çatışmalar ekseninde yürümesi ve yeni güreş alanlarının bu bölge olmasıdır. Asya-Pasifik coğrafyasına bakıldığında bu bölgede ciddi sorunların bulunduğu ve bu sorunların bu bölgede kaşınarak üretilen “yeni” tip savaşların çok esaslı bir yeri olduğu/olacağı açıktır. Bu eksen tartışmasında çok fazla örnek mevcuttur. Kuzey ve Güney Kore arasındaki gerilim, hatta Kuzey Kore’nin son dönemdeki nükleer gücü, Çin ile Japonya’nın tarihten gelen ve hala bitmemiş zıtlıkları, Hindistan ve Pakistan arasındaki sorunlar, Güney Çin Denizi’nde yaşananlar, Rusya’nın bölgedeki gücü, ABD’nin Pasifik’te tüm siyasi, askeri, ekonomik hakimiyeti elinde bulundurma isteği gibi çok büyük sorunlar bölgenin hızla terörize edilebileceğini göstermektedir.
Asya-Pasifik eksende yaşanan ve yaşanması muhtemel çatışmalar ortada iken NATO ile ilgili uzun zamandır başlayan tartışmalar ilginçtir. NATO’nun anlamı ve amacı gündem olurken dünyanın gelişen güvenlik dinamikleri bu tartışmadan mülhem yön değiştirdi. Bu değişimin ortaya çıkardığı tartışmalar içinde Türkiye’nin NATO’dan çıkacağına dair yazılar ise uluslararası medyada geniş yer buldu. Türkiye’nin bir NATO ülkesi olması ve ayrılık gibi bir düşüncesi bulunmaması bu tartışmaların farklı bir anlamı olduğunu ortaya çıkarıyor. NATO, kuruluşu sırasındaki dengelerin değiştiği ve farklı bir dünya fikrinin geliştiği bir dönemde hem kabuğunu hem de özünü değiştirerek farklı bir paradigmayla yoluna devam etmek istiyor. Bu istek uzun süredir var ve hayata geçmeye başladığı andan itibaren ciddi sorunlar doğurmaya başladı. Bu sorunların en nitelikli olanlarının başında Türkiye’de yaşanan olaylar gelmektedir. 15 Temmuz’daki hain kalkışmadan geriye gidersek, Rusya ile uçak krizi de dâhil, toplumun gözünün önünde cereyan eden hemen hemen bütün olaylarda bu değişim sancısının etkilerini görüyoruz. Sancı bölgesinin Türkiye olması ve Türkiye üzerinden tarafların birbiriyle restleşmesine dikkat edersek, büyük bir sorunlar yumağının ortasından geçtiğimiz gerçeğini gözler önüne sermektedir.
NATO’DA DEĞİŞİM DİNAMİKLERİ VE TÜRKİYE
Bugün NATO’daki kabuk ve içerik değişiminin Türkiye olmadan yapılamayacağı o kadar net olarak anlaşılmaktadır ki 15 Temmuz sonrası dönemde yürütülen görüşmeler bunu teyit eder niteliktedir. Avrupa’dan “Türkiye NATO’dan çıkarılır” tehdidi bile NATO’nun değişimi ile kenara itileceklerin isyanından başka bir şey değildir. Nitekim Rusya ile sorun yaşanılan dönemde Rus donanmasına ait gemilerin boğazlardan geçerken yaptıkları bazı gösteriler sanılanın aksine Türkiye’ye değil şu anda değişime karşı çıkan ve soğuk savaş parametreleriyle dünyayı ve NATO’yu tanımlamaya devam etmek isteyen eski algıya karşıdır. Bu, aynı zamanda Suriye’de ilk önce Türk savaş uçağının daha sonra Rus savaş uçağının düşürülmesiyle bölgede oluşturulmak istenen kaosun sahiplerinin üretmek istedikleri algıdır.
Eşsiz jeopolitik varlığı ve jeostratejik gerçekliği ile Türkiye, gelişen dünya şartlarıyla beraber tarihinin de imkânlarını kullanarak güncel pozisyonda ciddi bir güce ulaştı. Özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yla entegrasyonu, eksen tartışmalarıyla gelişmesi ve genişlemesini engellemeye çalışanların ürettiği sorunların üstesinde gelebilme kabiliyetinin artması, ikinci Dünya Savaşı’ndan beri hazırlandığı siyasi, ekonomik düzeye gelerek “yeni” ve “büyük” olma stratejisini hayata geçirmesi, özelde bölge de genelde ise küre ölçeğinde çok etkili avantajlar elde etmesini sağladı. Son dönemin finans, ticaret ve enerji koridorlarının birleştiği nokta olan ve yakında tam olarak politika belirleyici lider ülkeler arasında bulunacak Türkiye, dünya üzerinde birçok ülkeye umut olmaktadır. Bunun aksine düşünenler ise genelde “eski” eksen olan Avrupa’nın gerici algısı ve bunların Türkiye içindeki uzantılarıdır. Bu gerici algı, Balkanlarda 90’lı yıllarda ortaya çıkardığı savaş ile biraz nefes almıştı. Bu savaşın hemen ardından ölü doğurdukları Euro ile ekonomik gücü ve böylece ticareti de tekrar ellerine geçirebileceklerini düşünmüş ancak siyasette olduğu gibi ekonomide de gerici fikirleri 2015 yılından itibaren piyasalardan Euro’nun rezerv para olmaktan çıkmasıyla çökmüştü. Bugün Avrupa’nın en güçlü ekonomisine sahip olduğu iddia edilen Almanya’da Deucthe Bank’ın düştüğü hal, Avrupa’nın Türkiye üzerinde oyunlar oynayarak eski gücüne dönme hayallerinin ne kadar ham olduğunun göstergesidir. Deucthe Bank olayı Brexit’in de görünen ilk etkilerindedir.
Siyasi ve ekonomik olarak istikrarsızlığa düşen Avrupa’nın aynı zamanda mültecilere karşı takındığı tavırlarla insanlığın yok oluşuna da şahit olduğumuz bu kısa zaman diliminde dünyanın yine savaşlara boğulup barışçıl politikaları üretmeyeceği ortada. Siyaseti, ekonomisi, kültürü, sosyal politikalarıyla Türkiye ise, tüm dünyaya barış müjdeleyerek dünya halklarına uzlaşma üretme konusunda umut olmaktadır. Terörün bölgemizden temizlenmeye başlaması ve yakında bölgenin siyasi, ekonomik, askeri ama özellikle insani olarak mimarı olacak Türkiye’nin, Asya Pasifik’te yaşanan ve artarak devam etmesi beklenen sorunlarının da çözümünün tek adres olacağı açıktır. Yaşanan kaoslarla NATO’daki kimlik değişiminde de etkin rol alan hatta bu işlevselliği dolayısıyla kısa zamanda birçok sorun yaşayan Türkiye, NATO’nun dönüşümünün tek anahtarı haline gelmiştir.