Namus meselesi

HÜSEYİN BESLİ

VAN 14.08.2015 11:07:33 0
Namus meselesi
Tarih: 01.01.0001 00:00

Burada sözü edilen ‘namus’, kadınların ve erkeklerin cinsiyetlerinden neşet eden namus olmayıp; 
insanın özgün düşünce üretebilmesi ve fikrine sadakatle ilgili bir kavramdır. 
Düşüncenin fikrin namusundan bahsedebilmek için öncelikle özgür bir ortama ihtiyaç vardır. 
Sadece ve sadece özgür şahsiyetler düşüncesinin/fikrinin namusunu taşıyabilirler/koruyabilirler. Başkalarından bağımsız düşünce üretip, fikirlerinin arkasında durabilirler. 
Burada sözünü ettiğimiz bağımsızlık ve özgürlük çevresindeki her şeyden ve herkesten tecrit edilmişliğe tekabül eden bir şey değildir. 
Özgürlük; kişinin içinde yaşadığı toplumda/mekânda olup-biten her şeye hassasiyet göstermesi, maddi ve sosyal çevrede meydana gelen her gelişmeyi takip etmesi, anlaması, özümsemesi sonucu kendine ait çıkarsamalarda bulunabilmesinin adıdır. 
Sorumluluktan ve yaşamaktan kaçmak bağımsızlık değildir. 

Nedense (nedenlerin çok ve karmaşık olduğunu belirtmek için ‘nedense’) günümüzde insanların büyük bir kısmı, kendine özgü bir düşünce geliştirip onun peşinden gitmektense; bir gruba aidiyet gösterip, o grubun kodlamaları içinde yaşamayı tercih etmekte. 
Onlar zaten sözünü ettiğimiz özgürlük ve bağımsızlığın öznesi değiller, hayatlarını ‘uydum kalabalığa’ (partiye/örgüte/mezhebe/meşrebe/derneğe/vakfa/kavime/kabileye/kulübe…vs) diyerek yaşarlar. 
Kişi, topluluğun içinde bir fert olduğu sürece mesele değil de; 
Aynı kodlanmışlıkla malul birisi, toplulukların önüne geçtiğinde, kanaat önderi rolüne soyunduğunda, partiye başkan olduğunda ortaya çıkacak durum bir felakettir. 

Mesela, 
Ömrünün neredeyse tamamını terörün içinde geçirmiş, 
Gün gelmiş insanları terörün içine çağırmış, gün gelmiş teröristlere özgürlük savaşçıları muamelesi çekmiş, 
Terör örgütünün verdiği talimatlarla güya siyaset yapmaya çalışmış, 
En ufak bir sapmadan sonra örgütün sert uyarılarına muhatap olduğunda hiç tereddütsüz geri basmakta bir beis görmemiş; 
Bir ara dönemde ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’cular tarafından sivil siyasetçi diye pazarlanmış birisi; 
Kalkmış da, hiçbir zaman terörün karşısında durmakta bir an bile tereddüde düşmemiş bir parti başkanına, Başbakan’a “terörle arana mesafe koy” diyorsa/diyebiliyorsa; 
Bunu siyaset dilinin seviyesizliğine, konjonktürel davranış koduna bağlayıp geçiştiremeyiz. 
Bu, hilafsız bir ‘namus’ meselesidir. Namus çerçevesinde düşünce üretemeyen, fikir taşıyamayanlara has bir ruh halidir. 
Bu ‘hal’in can ve mal kaybına sebep oluşturmasının yanında; 
Siyaset ahlakını bozucu, toplumsal yapıyı tahrip edici özelliği de düşünüldüğünde; 
Nasıl bir namussuzlukla karşı karşıya bulunduğumuz daha iyi görülecektir kuşkusuz.