Musul aynasında Türkler, Kürtler ve Ortadoğu denklemi

Salih Abdullah Erbil

VAN 12.06.2014 11:14:53 0
Musul aynasında Türkler, Kürtler ve Ortadoğu denklemi
Tarih: 01.01.0001 00:00

Musul düştü…

IŞİD, elini kolunu sallaya salaya Musul’a girdi. Hiçbir çatışma olmadı. Irak ordusu, kurşun bile sıkmadı. Kimi kaçtı, kimi sivilleri giyinip halk arasına karıştı. Türkiye ve Kürt Bölgesi’ne karşı şahin kesilen Maliki, BM, AB, Arap Birliği ve ABD’den acil yardım talebinde bulundu… Bağdat’ta İran etkisi bu kadar önemliyken Şii İran’dan yardım talebinde bulunmaması manidar karşılandı… Senaryo, iyi okunursa ironi daha iyi anlaşılır. Irak, özellikle ABD’nin çekilmesinden sonra mezhep ve etni siteye bağlı bir kaosa sürüklendi. Musul ve Kerkük’ün ne tam olarak merkezi hükümete ne de tam olarak Kürt yönetimine bırakılmaması sorunun başlangıcı oldu. Maliki’nin uyguladığı Şii politikaları, Sünni Araplar arasında ciddi rahatsızlıklara yol açtı. Saddam sonrası ilk dönemde Irak parlamentosu bir nebze de olsa çoğulcu ve temsil yeteneği yüksek bir yapıya sahipti. Şii Maliki, Kürt Talabani ve Sünnileri temsil eden Haşimi… Çıkarılan yasalar, uygulanan politikalar, ekonomik denge, gelir dağılımı gibi konularda belli mesafeler alınmıştı. Ancak zamanla Maliki’nin Şii İran politikasını önceleyen adımları, Haşimi’nin idamla yargılanıp sıkıştırılması ve ülkeyi terk etmek zorunda bırakılması, Talabani’nin etkisiz kalması ve hastalığı, bu dengeyi sarstı… Bu sarsıntı, temsil anlamında özellikle Kürtleri ve Sünnileri mevcut duruma karşı tedbir almaya, merkezi yapıya anti-patiyle bakmaya zorladı. Son seçimlere bağlanan umut, dengelerin yeniden kurulma ihtimaliydi. Çıkan sonuç, bunun mümkün olmadığını gösterince IŞİD gibi yapıların daha aktif rol oynamasını sağladı. Özellikle Anbar bölgesinde, Ninova’da yani Suriye’ye yakın bölgelerde etkinliğini arttırmasıyla Irak yeniden ateş topuna dönmüş oldu… IŞİD’in bu kadar rahat hareket etmesinde Şii politikaları nedeniyle Maliki’ye muhalif olan Sünni aşiretlerin katkısı var. Lojistik destek ve stratejik hareket kabiliyeti dolaysıyla kısa vadede IŞİD’in batı ve orta Irak bölgelerinde çok daha etkili olacağını gösteriyor. Tikrit’in düşmesi, Kerkük kapılarında çatışmaların olması çok uzak bir ihtimal değil artık…

Kürtler ’in Geleceği

Kürtler, bu senaryoda ne yapmalı, ne yapıyor? Son zamanlarda okuyabildiğimiz kadarıyla Kürt yönetimi, kendi gelecekleri açısında çok ciddi çabalar gösteriyor. Barzani’nin Türkiye ile ilişkileri kilit nokta... Merkezi hükümetle olan sorunlarını aşmak için çeşitli politikalar yürüten Barzani hükümeti, geçmişten dersler çıkararak daha dikkatli adımlar atıyor. Türkiye, ABD ve AB nezdinde yürüttüğü siyasi dengeler manzumesi, Kürtler ‘in var olma, kimlik ve devlet inşası düşüncesini güçlü bir noktaya taşıyor. Saddam öncesinde başlayan ancak özellikle ABD işgalinden sonra kazandığı güçlü mevzi, Kürtler’i, Irak ve Ortadoğu coğrafyasında çok daha başka bir konuma getiriyor. An itibariyle yaşananlar, Kürtlerle Maliki’yi, öbür yandan Kürtlerle Türkleri yeni denklemlere sevk ediyor. Irak petrolleri ve bütçe meselesinde ciddi sorunlar yaşayan Maliki ve Barzani, IŞİD’e karşı Musul ve Kerkük’te ortak hareket etme kararı alabilirler. Böyle bir karar, karşılıklı tavizleri ve anlaşmaları beraberinde getirecektir. Merkezi hükümet ya karşı çıktığı petrol anlaşmasına onay verip bütçe sorunlarını halledecek ya da Kürtleri tamamen kaybedecek. Zira ne merkezi hükümet ne de Kürt tarafı Musul ve Kerkük’ten vazgeçmek niyetinde. Bu bağlamda İŞID’in yarattığı bu defakto, tarafları yeniden düşünmeye ve gard almaya yöneltiyor. Maliki ile Barzani’nin anlaşamamaları durumunda denememiş modellemelerin önü açılabilir. Konuşulacak ve tartışılacak meselelerden biri, Türkiye ve Kürdistan ilişkilerinin yeni bir politik gerçekliğe dönüşümü olacaktır.

Kırım Modeli ve Türkiye –Kürdistan İlişkileri

Ortadoğu, tarih boyunca hep çok bilinmeyenli bir denklem olarak dünya sahnesinde rol aldı. BOP ve Arap Baharı, özellikle Kuzey Afrika ile Ortadoğu’nun kimyasını değiştirdi. ABD dışında Avrupa’da Almanya, Fransa ve İngiltere’nin yenidünya düzenindeki küresel güç mücadelesi, başta Libya, Mısır, Suriye ve Irak olmak üzere pek çok ülkenin genetik devlet kodlarını dinamitledi. Tam da bu noktada Türkiye’nin yeni, farklı, otantik bir aktör olarak ortaya çıkıp bu sahada “ben de varım” demesi, kendi politik çıkarlarını öne çıkaran ve güç dengelerini irrite etmeye başlaması, bütün planları bozmuş oldu. Erdoğan ismi, klasik Türk devlet adamları geleneğinin dışında olması, pek çok çevrede değişik imajlarla anılmasına; sempati yanında korku ve şüpheye de neden oldu. Liderlik vasfı itibariyle bütün bir İslam coğrafyasında saygı ile anılan Erdoğan, spesifik olarak “one minute” çıkışından sonra mazlum halkların doğal “hami”si haline geldi. Siyasi ve ekonomik başarıları, kangren haline gelen devasa sorunları çözme becerisi, dış politikadaki etkin rolü içte ve dışta değişimlere neden oldu. Bu değişimlerin en ilginç olanı Türkler ve Kürtler için muhakkak çözülmesi gereken PKK mesesleydi. Erdoğan hükümetinin büyük riskler alarak başlattığı görüşmeler, Barzani’nin de inisiyatif alarak verdiği destek, kronikleşen ve Türkiye’nin enerjisini içte tüketmesine neden olan bu mesele zor da olsa belli bir mesafe almaya başladı. Bu meselenin çözülüyor olması, güç odaklarını fazlasıyla tedirgin etti. Çünkü ciddi ekonomik sorunlar yaşayan Avrupa devletlerinin tek çıkış noktası, BOP ve Arap Baharı ile karışan ülkelerden gelecek olan kaynaklardı. Hiçbir zaman istemedikleri “güçlü Türkiye”nin temelleri atılıyor olması ve tarih sahnesine yeniden çıkmaya başlaması hiç beklemedik bir şeydi. Bütün bunlar, birilerinin Türkiye’ye operasyon yapması için yeterdi. “Gezi” başta olmak üzere, “17 ve 25 Aralık Operasyonları” bunun en bariz örnekleriydi. Ancak bu operasyonların başarısız olması, denenecek yeni yol ve metotların da önünü açtı. Lice ve Musul bu operasyonların yeni versiyonudur.

Tarih, bin yıldır aynı coğrafyayı paylaşan ve her şeye rağmen dost ve kardeş olarak yaşayan iki milleti, Türkler ile Kürtleri, yeniden ortak paydalarda buluşmaya davet ediyor. Türkiye, Kürtler olmadan tarihi misyonuna yeniden kavuşması çok zor görünmüyor. Aynı şekilde hiç olmadığı kadar Kürtler Türklere yakın olmak durumunda. Son birkaç yıldır bu gerçek bütün çıplaklığıyla ortadadır. Mevcut durum, Türk-Kürt ittifakını her iki taraf için zorunlu kılıyor. Eğer Maliki ile anlaşma olmaz veya ilişkiler daha iyiye gitmezse Kürtlerin bağımsızlık kartları dışında son zamanlarda Rusya ve Ukrayna’daki duruma benzer bir tablo zuhur edebilir. Kırım’ın Rusya’ya ilhakı nasıl gerçekleştiyse benzer bir defakto, Kürtler için gündeme gelebilir. Bu durumda her iki yapı, hem kamuoyu hem de yetkili merciler itibariyle hazırlıklı olmalıdır. Böyle bir ihtimal, bütün denklemi yeniden kurgulamayı gerektirecektir.

IŞİD ve Yeni Dengeler

IŞİD, özellikle Suriye’deki boşluğu çok etkin olarak kullandı. Güç dengeleri, Sünni Irak aşiretlerinin Maliki’ye karşı onları bir koz olarak görmesi palazlanma sebebi olarak görülebilir. Gelinen noktada görülmesi gereken en önemli husus, Suriye meselesinin Irak’ı içine alarak büyümüş olmasıdır. Fiili durum, topyekûn bir Ortadoğu girdabıdır. Farklı ülkelerden oluşan bu lejyoner yapı, dini referansları kullansa da temelde bu değerlerle çelişen pek çok yönü olduğu biliniyor. Irak ve Ortadoğu, yeni gelişmelere gebe…

*Salih Abdullah Erbil, Öğretim üyesi - Kuzey Irak