Mustafa Yeşil: 7 Şubat, Başbakan'a uzanacaktı

Hilal Kaplan, GYV başkanı Mustafa Yeşil’in Mayıs 2012’de Neşe Düzel’e verdiği röportajda 7 Şubat’ın Başbakan’a kadar uzanacağını söylediğini hatırlattı.

VAN 1.01.2014 11:51:38 0
Mustafa Yeşil: 7 Şubat, Başbakan
Tarih: 01.01.0001 00:00

Yeni Şafak yazarı Hilal Kaplan bugünkü köşe yazısında 7 Şubat darbe teşebbüsüyle birlikte AK Parti iktidarını hedef alan saldırıları ve Gülen grubunun pozisyonunu yazdı.

İşte Kaplan’ın yazısından satır başları…

Tarih 7 Şubat darbe teşebbüsünün başarısızlıkla sonuçlandığının kesinlendiği Mayıs 2012.

Daha Neşe Düzel isminin, Başbakan Erdoğan'ı Yüce Divan'da yargılatma aşkıyla anılmadığı günlerde, Fethullah Gülen'in 'Onursal Başkanı' olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil'e, Neşe Hanım soruyor ve şöyle bir cevap alıyor:

'N.D: Aslında MİT Müsteşarı'nın tutuklanması, bir sonraki adım olarak Başbakan'ın soruşturulması ve tutuklanması sürecini de başlatacaktı. Oslo sürecinin sorgulanması, Başbakan'a kadar uzanacaktı. Sizce de öyle değil mi?

M.Y.: Meselenin akıp geleceği yer o taraflar... Oraya kadar varıyordu iş... Bunu da Başbakan'ın verdiği tepkiden anlıyorum. Dolayısıyla her iki cephenin de yıpranması, Türkiye'de bir yerlerde birilerinin ciddi işine yarayacaktı. Türkiye'nin böyle hassas ve nazik bir çizgide seyrettiği bir dönemde, mevcut iktidarın bu manada yıpranması ve Hareket'in makul ve masum projelerinin gölgeye düşmesi meselesi, bizi ciddi olarak rahatsız etti. Bunun aydınlatılması için o açıklamayı yaptık biz.'

Gülen Cemaati temsilcilerinin, âdeta aynı cümleler üzerinde anlaşılmış gibi konuştukları ve 7 Şubat'ta işin ucunun Başbakan'a gitmesini hâlâ 'efsane' olarak nitelendirdikleri düşünülürse, bu açıklamayı belki bir lapsus olarak da okumak mümkün. Belki 17 Aralık süreci de akamete uğratılırsa, yine benzer türden 'lapsus'lar duyabiliriz, kim bilir...

Bugünlerde de, cemaatin duruşu noktasında, 7 Şubat'la benzer bir süreçten geçiyoruz. Cemaatin kâlemleri ve temsilcileri, kendi iradelerini savcılarla birleştirircesine bir savunma hattı kurmuş durumdalar. Daha da ötesi, cemaatin tabanı, dershane sürecindeki muhalif tavrını soruşturmalara yönelterek, daha önce hiç angaje olmadıkları kadar siyasî muhalefet yapıyorlar.

İlginçtir, savcıların 'taktikleri' de aynı. 7 Şubat soruşturmasının başındaki savcı Sadrettin Sarıkaya da, aynı 17 Aralık ve 25 Aralık savcıları Öz ve Akkaş için iddia edildiği gibi amirinden bilgi gizlemiş ve soruşturmanın gizliliğini ihlal etmişti.

Hatırlarsanız 7 Şubat soruşturması da, gece yarısına yakın Hürriyet'e sızdırılmıştı. Ve kanuna göre haber verilmesi gereken İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı'dan dosya yine özenle saklanmıştı. En nihayetinde savcı Sarıkaya da 'soruşturmanın gizliliğini ihlal' ve 'amirinden bilgi gizleme' nedeniyle dosyadan alınmıştı.

7 Şubat sürecinde 'vatan hainliği' ile özdeşleştirilmeye çalışılan bir iktidar vardı.

Gezi'de seküler hayat tarzına düşman bir iktidar portresi çizilmeye çalışıldı.

Üç ay sonraki dershane tartışmaları sırasındaysa dini cemaatlere düşman fişlemeci bir iktidar.

Şimdiyse yolsuzluk batağına batmış gibi gösterilmeye çalışılan bir iktidar.

Ve gittikçe El Kaide ile birlikte anılmaya, yazı ve tivitlerle yurt dışına şikâyet edilmeye başlanılan, Today's Zaman yazarının ifadesiyle 'ürkütücü İslâmî bir ajandaya sahip olan' bir iktidar...

Bu algı operasyonlarının hepsi, toplum ve uluslararası toplum nezdinde Ak Parti'nin ve tabii ki öncelikle Başbakan Erdoğan'ın ahlâkî üstünlüğüne nişan alıp bertaraf etmeye çalıştı.

Ne var ki hepsinde halkın sağduyusu ve feraseti hakim geldiğinden ahlâkî üstünlük hiçbir zaman operasyonel çevrelere geçmedi, hep siyasetin alanında kaldı.

Paris suikastleri, Amerikan Büyükelçiliği'ne saldırı, İmralı sızıntısı, Ak Parti binasına ve Adalet Bakanlığı'na silahlı saldırı, Reyhanlı saldırısı, Gezi olayları ve en son yolsuzluk operasyonu görünümlü siyasete müdahale çabası...