Mustafa Sarı: Van Balığını Avlamayın, satmayın, almayın, yemeyin!

Van gölünde yaşayan tek endemik tür olan İnci Kefali balığı üreme dönemi geldiği için önümüzdeki günlerde tatlı sulara doğru göç edecek. Van'da bu nedenle, 15 Nisan'dan 15 Temmuz tarihine kadar avlanma yasağı uygulanacak.

VAN 14.04.2014 19:12:21 0
Mustafa Sarı: Van Balığını Avlamayın, satmayın, almayın, yemeyin!
Tarih: 01.01.0001 00:00
Hem tek tür olması hem de çevre il ve ilçeleri dahil ettiğimizde yaklaşık 2 milyon insan için ekonomik bir değer olan ve çok sayıda insanın geçim kaynağını oluşturan İnci Kefali'nin önemi, avlanma yasağı ve yaşanan sıkıntılara ilişkin Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı ile konuştuk:


Röportaj: Umut TARHAN-Adil HARMANCI

İnci Kefali balığıyla ilgili kısa bir bilgi verebilir misiniz okurlarımız için?

İnci kefali bilindiği gibi sadece Van gölünde yaşayan bir endemik tür. Yaşamını gölün tuzlu-sodalı suyunda sürdürüyor. Ama üremesine uygun olmadığı için de ilkbahar ayları geldiğinde sürüler halinde akarsulara göç ediyorlar. Bu göç esnasında muhteşem manzaralarla karşılaşıyoruz. Örneğin çıkan engelleri, şelaleleri atlayarak, zıplayarak geçiyor. Dolayısıyla inci kefali yaşamı itibariyle inanılmaz bir sır. Yani Van gölü tuzlu-sodalı burada yaşamaması gerekiyor, yaşıyor. Göçü sırasında diyelim ki kendi boyu 20 cm bir metre yükseklikteki şelaleleri aşıyor, mendi boyunun beş katı yüksekliğinde engelleri zıplayarak aşıyor. Dolayısıyla inci kefali aslında yaşamı sırlarla dolu olan bir balık türü.
İşte bu orijinal durumundan dolayı biz inci kefalinin biraz daha hassasiyetle üzerinde durmak durumundayız. Bu yüzden de 1996-97 yılından itibaren inci kefalinin korunması için çalışmalar başlattık.

Ne tür çalışmalar bunlar, sıralarsak?

Av yasaklarının tarihlerini değiştirdik mesela. Eskiden 25 Mayıs'ta başlardı Erciş, Adilcevaz, Ahlât ve Tatvan'da; Van, Gevaş, Muradiye ve Edremit'te ise 15 Mayıs'ta başlardı. Yani 15 Nisan, 20 Nisan'dan itibaren insanlar avcılık yapmaya başlıyorlardı, tam bıkıyorlar, sıkılıyorlar, balık ucuzluyor, ot biçme zamanı geliyor, bu kez de avlanmayı bırakıp ot biçmeye gidiyorlardı. Yani bir av yasağı yoktu aslında.

Öncelikle bu 15 Mayıs'ta topladık bunu, yani Erciş'te Deliçay'la Bendimahi çayı arasında 17 kilometre fark var, 17 kilometrede iklim değişiyor yani; böyle bir şey olabilir mi? Yaşlı bir balıkçımız vardı, Allah rahmet eylesin. Ona söyledim, "Hacı siz nasıl yaptınız bu işi, Erciş nasıl sonra başlıyor, 17 kilometre mesafeden Muradiye, Van nasıl önce başlıyor?" diye, bana dedi ki, "Beyim vallahi o zaman müdürümüz Ercişliydi, bir kıyak yaptı, biz ona rica ettik, biz belki adamı yanılttık ama işte böyle oldu".


Önce 15 Mayıs'a çektik, sonra 10 Mayıs'a, en son 15 Nisan'a çektik. Dolayısıyla önce av yasağı tarihlerinde bir sıkıntımız vardı, önce bunu düzelttik. Onun arkasında, yasa var, çok güzel, Su Ürünleri Kanunu 1971'den beri var, bu çok güzel, peki uygulanıyor mu, uygulanmıyor. Tamam, av yasaklarını 15 Nisan'a çektik ama kim bunu uygulayacak? Ben üniversite hocası olarak o yetkiye sahip değilim. Bunu devletin uygulayıcı kurumlarının yapması lazım. Tarım Bakanlığının, Valiliğin, jandarmanın, polisin, belediye zabıtasının yapması lazım. Dolayısıyla 2000'li yıllardan itibaren de bu gerçeklemeye başladı.
Önce hiç kimse bunu yapmak istemedi. Dediler ki, 'eski köye yeni adet gelmesin, insanlar buna alışmışlar, asırlardan beri devam eden gelenektir, sen bunu değiştiremezsin'. Fakat uygulamaya başladığımızda bunun yavaş yavaş değişmeye başladığını gördük. İşte, bunun için de dedik ki, 'her yıl bir koordinasyon toplantısı yapalım. İlgili kurumları çağıralım, iş bölümü yapalım, herkes rolünü, görevini, sorumluluğunu bilsin, sonra da av yasakları sırasında bunu denetleyelim.'


İşte her yıl yaptığımız bu koordinasyon toplantılarının arka planı burada, bunun için yapıyoruz.


Kimler var koordinasyonda?


Üniversite var, Jandarma var, valilikler var, yani Bitlis ve Van valilikleri; sekretaryasını her zaman Tarım Bakanlığının yerel teşkilatları Van Tarım il müdürlüğü, ya da Bitlis il müdürlüğü, komple belediyeler var, göl kenarındaki kaymakamlıklar var, polis var ve Devlet Su İşleri (DSİ) var, çünkü su debileriyle ilgili sorunlar yaşıyoruz zamana zaman. Yaklaşık olarak sanırım 18 kurumuz. Tabi sivil toplum kuruluşları da var. Bu kurum ve kuruluşlar bir araya geliyor ve bir takım kararlar alıyor.


Bu yılki toplantınızla ilgili bilgiler alabilir miyiz?


Bu yılki toplantımızı Bitlis valiliği organize etti. Yani inci kefali koruma çalışmalarına başladığımızdan bu yana bu da bir ilk. Bitlis valiliği geçen yıl burada katılmıştı, dediler ki, "bu yıl biz organize edeceğiz toplantıyı". Bitlis Tarım İl Müdürlüğü sekretaryasını yürüttü. Ve Tatvan'da Şubat ayı içerisinde bur toplantı yaptık. Toplantıya giderken doğrusu ben çok kaygılı gittim. Nedeni şu; biliyorsunuz bir burada yıllardır bir güvenlik sorunu yaşıyoruz. Güvenlik sorununa bağlı olarak jandarmanın, polisin ya da diğer ilgili birimlerin balığın kaçak avcılığını denetlerken resmi araçlar kullanması, geçmişte bazı araçlar kurşunlandı, böyle bir sorunumuz vardı. Bu yüzde biz 2005 yılından beri sivil araçlar kiralıyorduk. Bunu da Özel İdare karşılıyordu. Biliyorsunuz Van Büyükşehir oldu. Özel İdare de belediyelere devredilmiş oldu. Daha belediye teşkilatları oluşmamış, bütçeler oluşmamış, hiç bir şey yok ortada. Eski düzeni kaybettik yeni düzeni kuramıyoruz. Böyle bir telaşımız, kaygımız vardı. Bu sene bu işi yürütmek için parayı nereden bulacağız? 29 Ekim resepsiyonunda tarım İl Müdürlüğümüzle konuşmuştuk. İnci kefali için bir kaynak arayışına girmemiz gerektiğini söylemiştim, müdür bey de, 'Bakanlığımıza yazalım, belki para alırız' demişti. Bitlis ve Van Tarım il müdürleri kafa kafaya verip uğraşmışlar ve Tarım Bakanlığı tarihinde ilk defa bir para aktardı. Bir balığın korunması için Tarım Bakanlığı bütçe ayırdı ve para aktardı.

İşte Bitlis'teki toplantıya giderken böyle bir telaş içinde gittim. Oraya gittik, Tarım İl Müdürümüz dedi ki "paramız hazır!". Çok güzel bir şey oldu. İki tane ilki yaşamış oldu, biri Tarım Bakanlığı para aktardı, biri de Bitlis valiliği toplantıyı organize etti.


Ne tür kararlar alındı toplantıda, sakıncası yoksa anlatır mısınız?


15 Nisan-15 Temmuz tarihleri arasında av yasaklarını etkin bir şekilde sağlamamız lazımdı. Bunu kim sağlayacak, av yasaklarının uygulanması için dört noktada tedbir lazım. Bir; bu bağlı daha avlanmadan korumalıyız, avlanmasına izin vermemeliyiz. Nerede avlanıyor bu balık, dere ağızlarında. O zaman biz dere ağızlarında tedbir almalıyız. İki; balığın biyolojisi gereği çok geniş bir alanda üreme gerçekleştirdiği için ve her noktada da tedbir almak 24 saat mümkün olamayacağı için, ollarda tedbir almamız lazım, kaçak avlanmış balığın taşınmasını engellememiz lazım. Yolları kontrol ettik ama bir şekilde şehir merkezlerine getirebilirler, burada da satışını engellemememiz lazım. Ne kadar müdahale edersek edelim bu Pazara sunulacak bu balığın tüketilmesini engellememiz lazım. Yani dere ağzında tedbir almalıyız, kim alacak, tarım alacak, jandarma alacak; yollarda tedbir almalıyız, kim alacak, jandarma-polis; satışını engellememiz lazım, kim alacak bu tedbiri, zabıta alacak, polis ona yardımcı olacak. Güvenlik sorunu çıkarsa tüketimini engellememiz lazım kim yapacak bunu, siz yapacaksınız, ben yapacağım. Çarşıda gördüğümüzde "15 Nisan'dan 15 Temmuz'a kadar balık yemiyorum kardeşim" diyeceğiz. Satanı gördüğümde diyeceğim ki "arkadaşım sen yanlış yapıyorsun" ve belediye zabıtasını çağırıp 'arkadaşım gel sen bunu engelle' diyeceğiz. Bu tedbirleri nasıl güçlendiririz bunun üzerinde tartıştık. Bir iş bölümü yapıldı. Sonra şöyle düşünülüyor ve bu eleştiri haksız da sayılmaz, "kardeşim ne iş olsa polisin askerin üstüne yıkıyorsunuz, elinde silah var nasıl olsa her işi silahla yapıyorsunuz" Şimdi bu bizim tercihimiz değil, bunu yapmakta ne polis asker mutlu, ne de biz mutluyuz. Bilinçler silahın yerini alıncaya kadar bunu yapmak zorundayız. Oradaki her vatandaşımız polisin askerin yerini alacak kadar bilinçlendiği zaman zaten polise de askere de ihtiyaç kalmaz orada. Zaten onlar da diyorlar ki, "bu bizim işimiz değil, bizi neden bu işin içine sokuyorsunuz?" Dolayısıyla böyle bir sorunumuz var. Ama mecburen yapıyoruz bunu.
Balık avlanmadan kanuni olarak düzenlemeler yapacağız, kanunların uygulanması için tedbirler almamız gerekiyor. Aldık bu tedbirleri; yollardan geçmesini nasıl engelleyeceğiz, yol kontrolleri yapmamız lazım, çarşıda satışını nasıl engelleyeceğiz, satanlara cezalan uygulamamamız lazım, tüketiciyi bilinçlendirmek için etkinlikler yapmamız lazım. İşte bu yıl koordinasyon toplantısında önemle üstünde durduğum çerçeve bu. Ama bunu yaparken hep bunu söylüyoruz uygulayıcılara, "kanunları uygulayalım, ama kanunların dışında bir şey yapmayalım". Kaçak balık yakalamış Ahmet dayı, yakaladık, balığı aldık elinden buna cezasını tatbik ettik, buna küfretme hakkımız var mı bizim, yok, hakaret etme hakkımız var mı, yok, asla bunu yapmayacağız. İnsanlar suç işledikleri zaman suçlarının cezasını çekecekler ama cezalarını çektikten sonra onlara tekrar kötü gözle bakılmaması gerekiyor. Çünkü bu bizim insanımız, bugün yapar yarın ikna olur, durumu anlar vazgeçer. Ve o balığın korunmasında katkı sağlar.

Diğer bir sorunumuz derelerde bu balığın tam göç zamanında sulama ihtiyacı hasıl oluyor. Tarımsal üretim var Mayıs ayında, derelerdeki suyun kurutulmaması gerekiyor. Balığın üremesine yetecek kadar su bırakmamız gerekiyor. Bunun için DSİ'den yetkililerimiz oluyor. Daha önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da aldığımız kararlardan bir tanesi bu oldu. Dere yatağında ne kadar su varsa, 3'e böleceğiz, iki birim tarla sulamasında bir birimi de dere yatağında kalacak. Kuraklık dönemlerinde belki zorluk çıkar, ama her halükarda dere yatağında su vardır. Tabi su debisi az ise dereye balık daha az gelecek ve göç süresi daha uzun sürecek.

Telef olmazlar değil mi?

Yok, ama nasıl telef olur, su üç birimlik ise gidip o üç birimlik suyu birden bir birime düşürürseniz …

Sudan çıkmış balığa dönerler…
Aynen dediğiniz gibi, dereye girmiş balıklar tam da sudan çıkmış balık olurlar. Dereye çok balık girmiş olur, oksijen biter ve ölümler başlar. İşte bunu önlemek için de kademeli azaltmamız lazım. Bu gibi konuları konuştuk, bunun tedbirleri üzerinde tartıştık ve sonuç itibariyle de iş bölümleri yapıldı, işte araç kiralama işleri Tarım il müdürlüklerimiz tarafından yapılıyor. Şimdi teknelerin bağlanması lazım. Balıkçılıkla uğraşan teknelerin 15'i gibi karaya çekilip bağlanıp mühürlenmesi gerekiyor. Bunlar bizim aldığımız yasal tedbirler.