Müslümanlar Kur’an’ı niçin anlayamıyorlar?

Nuri Celepci

VAN 26.12.2017 10:20:25 0
Müslümanlar Kur’an’ı niçin anlayamıyorlar?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Ağzını açan herkes anlaşılmak isterken, her hatip anlaşılayım diye hitap ederken, her mesaj anlaşılması için verilirken, nasıl olurda İnsanlığı karanlıklardan hidayete çıkarmak için gönderilmiş olan Kur’an mesajı anlaşılmaz olabiliyor? Fertleri, toplumları ve hayatı inşa etmek için gönderilmiş olan hayat rehberi bir mesajın anlamı kapalı, anlaşılmaz olması mümkün müdür? Üstelik kapalı, anlaşılmaz denen Kur’an onlarca ayetinde kendisi için ‘ ben apaçığım’, anlayasınız diye kolaylaştırıldım’  diye seslenmesine rağmen.

وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُواْ بِهَا فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ قَدْ فَصَّلْنَا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

‘’Dahası, karanın ve denizin zifiri karanlığında onlara bakıp yolunuzu bulabilesiniz diye sizin için yıldızları var eden O'dur. Doğrusu Biz bu mesajları öğrenmeye gönüllü olanlar için açıklıyoruz.’’ (6/En’am,97.)

وَمَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ إِلاَّ لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Sana bu Kitabı, anlaşmazlığa düştükleri konuları açık açık anlatasın bir de inanıp güvenen bir topluluğa yol gösterici ve ikram olsun diye indirdik. (16/Nahl,64.) , Bakınız: (27Bakara,257. ,  6/maide,16. , 33/Ahzap,43)

Kur’an anlaşılmaz, Kur’an’ı herkes anlayamaz, Kur’an’ın bir çok ayeti, kelime ve kavramı kapalıdır/mücmel, mutlak, âm vs. diyerek açılması ve açıklanması gerekir türünden iddialar, İslam dünyasında Allah’ın gönderdiği Kitap için yaygın bir şekilde ileri sürülen temel iddialardandır.

Gerçekten de öyle midir? Kur’an’ın ayetleri anlaşılmaz, kelime ve kavramları kapalı/mutlak, mücmel midir?

Bu soruları Allah’ın kelamına sorduğumuzda ileri sürülen bu iddiaların Allah’a büyük bir iftira olduğunu görüyoruz.

الَرَ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْآنٍ مُّبِينٍ

Elif-Lam-Ra! Bunlar Kitab'ın, yani özünde açık ve (hakikatı) açıklayıcı olan ilahi hitabın ayetleridirler. (15/ Hicr,1) 

(Bakınız: 22/ hac,16, 6/ En’am.38, 16/ Nahl,89 , 24/Nur,1,34, 11/ Hud,1)

Bu iddiaları ortaya atanların hiçbir delilleri yoktur. Zanna dayanan bu iddiaları ortaya atan ‘ekser’un-nas’, Allah’ın diğer toplumlara gönderdiği İslam peygamberleri ve onların tebliğ ettiği İslam için de aynı iddialarda bulunmuşlardı.

وَإِن تُطِعْ أَكْثَرَ مَن فِي الأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَن سَبِيلِ اللّهِ إِن يَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلاَّ يَخْرُصُونَ

Eğer yeryüzünde yaşayan kitlelerin ardına düşersen seni Allah yolundan saptırırlar: Onlar yalnızca batıl inancın peşinden giderler ve onlar sadece kitle psikolojisiyle hareket ederler. (Enam,116)

Kur’an açıktır;                                                              وَكَذَلِكَ أَنزَلْنَاهُ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَأَنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يُرِيدُ                                          

İşte böyle… Biz onu (Kitabı), birbirini açıklayan ayetler olarak indirdik. Doğrusu Allah, o yolu tercih eden kimseyi yoluna kabul eder. (22/Hac,16)

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثِيرًا مِّمَّا كُنتُمْ تُخْفُونَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ قَدْ جَاءكُم مِّنَ اللّهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُّبِينٌ

Ey Ehl-i Kitap! size, Kitap’tan gizlediğiniz birçok şeyi ortaya çıkaran, birçoğuna da dokunmayan Elçimiz (Kitabımız) geldi. Size Allah’tan bir nur ve açık bir kitap geldi. (5/Maide,15)

 (Em’am,114/ Hud,1,2/ Fussilet,3/ Yunus,24,37/Rum,28/Araf,52), her şeyi açıklamış (17/İsra,89, , Fussilet,53, 39/ Zümer,27, 19/İsra,41)

Kur’an’da her şey açıklanmış; 

أَفَغَيْرَ اللّهِ أَبْتَغِي حَكَمًا وَهُوَ الَّذِي أَنَزَلَ إِلَيْكُمُ الْكِتَابَ مُفَصَّلاً وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ أَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِّن رَّبِّكَ بِالْحَقِّ فَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِين   

       (De ki) "Allah'tan başka bir hakem mi ararım?" Kitap'ı size açıklanmış olarak indiren O'dur. Kendilerine Kitap verdiklerimiz bilirler ki bu Kitap, Rabbin tarafından tümüyle gerçekleri gösterecek şekilde indirilmiştir. Sakın şüpheye kapılanlardan olma. (6/En’am,114)

وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَذَا الْقُرْآنِ لِلنَّاسِ مِن كُلِّ مَثَلٍ وَكَانَ الْإِنسَانُ أَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلًا

Biz bu Kur'ân'da insanlar için her örneği, değişik biçimlerde verdik. İnsan ne kadar çok tartışan bir varlıktır! (18/Kehf,54)

Kur’an her şeyi açıklamış;

وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلَّا أُمَمٌ أَمْثَالُكُمْ ۚ مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ ۚ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ 

Yeryüzündeki bütün canlılar, gökyüzünde iki kanadıyla uçan bütün kuşlar, tıpkı sizin gibi toplumlardır (ümmetlerdir). Bu Kitap'ta hiçbir şeyi eksik bırakmış değiliz. Sonra Rablerinin huzurunda bir araya getirileceklerdir. (6/En’am,38)

Yaş ve kuru her şeyin bilgisi bu Kitapta;

وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَا إِلَّا هُوَ ۚ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ ۚ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ إِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الْأَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ 

Gizli bilgilerin (gaybın)  anahtarları, Allah’ın yanındadır. Onları, O'ndan başkası bilmez. Karada ve denizde olan her şeyi, O bilir. O'nun bilgisi olmadan düşen bir tek yaprak yoktur. Yerin karanlıkları içindeki tek bir tane, yaş veya kuru ne varsa mutlaka apaçık bir kitapta (defterde) yer alır. (En’am,59)

NEDEN ÖYLEYSE ANLAYAMADIĞIMIZI SÖYLÜYORUZ?

Herhangi bir insan, sıfatı ister tefsirci, ister fıkıhçı, ister kelamcı, ister hukukçu, ister fizikçi, ister kimyacı, isterse de matematikçi olsun hayatın herhangi bir alanına ilişkin  Allah’ın ayetlerini (kevni, kitabi, afaki ve enfüsi) bu ayetleri oluşturan kelime ve kavramların anlamlarını kendileri oluşturabilir mi? Kelime kavramların içini kendileri doldurabilir mi? Açıklamaları kendileri yapabilir mi?

Kur’an’ın bu soruya cevabı, kesinlikle hayır. Allah’ın gerek kitabi ayetlerini gerekse kevnî ayetlerini ve kavramlarını Allah’tan başkası tanımlayamaz. Allah bu yetkiyi hiçbir beşere vermemiştir. Peki Nebiler de buna dahil midir? Yani Allah’ın nebileri demi Allah’ın ayetlerini açıklama yetkisine sahip değildir? diye sorarsanız, evet Allah’ın Nebileri de diye cevap veriyor Kitabımız Hûd suresi  2. Ayetlerinde

  إِنَّنِي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِير

‘’…Ben de o kitapla sizi uyaran ve müjdeleyen kişiyim.’’

Allah’ın ayetlerini açıklama yetkisi kendisine aittir. Nebilere ve inananlara düşen ise bu açıklamaların görülmesi, uygulanması ve tebliğ edilmesidir.

Böyle yapmayıp da ayetleri kendileri açıklamaya kalkarlarsa, kelime ve kavram kaplarının  içini kendileri doldurmaya kalkışırlarsa Allah’tan başkasına kulluk etmiş olurlar.

Neden öyleyse on dört asırdan beri ümmetin elinde bulunan bu Kitap, ümmetin vicdanında, iradesinde, siyasetinde, sanatında ve de hayatında yer almamıştır?

Bu kadar açık, açıklayıcı ve her şeyin bilgisini içeren, her şeyden en güzel misalleri veren bu vahyi insanların çoğu neden anla(ya)madıklarını iddia ederler?

Kur’an da her şey anlatılmış, açıklanmış, Hz. Peygamber ve ilk nesil Müslümanlar tarafından da anlaşılmış ise, bu gün Müslümanların bu anlamdaki dağınıklığının keşmekeşliklerinin ve anlama problemlerinin sebebi nedir? Allah’ın vahyi muhatapları tarafından ne zaman doğru olarak anlaşılabilecek?

 Kur’an’ı ne zaman doğru anlayabiliriz?

Özne olması gereken kitap, nesne olması gereken muhatap iken,  muhatap özne, kitap ise nesneleştirildiğinde Kitap’ın açık ve anlaşılır olması yeterli olmayacaktır elbette.

Allah’ın vahyinin Müslüman olduğunu iddia edenler tarafından anlaşılmazlığa mahkum edilmesini ve Kur’an’ı ne zaman doğru anlayabiliriz sorusunun cevabına ilişkin mülahazalarımızı şöyle sıralayabiliriz:

1. kur’an’a nesne muamelesi yaparak onun kelime, kavram ve ayetlerine işkence etmediğimiz zaman

 Ayetler arasındaki irtibatı sağlayacak olan bağ kuran aydınlık aklı devre dışı bırakmadan, Onun lafız, mana ve maksadını göz ardı edecek bir körlükle bakmadığımızda.

وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُونَ إِلَيْكَ أَفَأَنتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ وَلَوْ كَانُواْ لاَ يَعْقِلُونَ    

‘’Bir de, onlar arasında sana kulak verip işitirmiş gibi yapanlar var; iyi ama, eğer akıllarını kullanmıyorlarsa sen sağırlara duyurabilir misin?’’ (10/Yunus,42.) Bakınız: (3/ Al’i-İmran,190. , 10/Yunus,100. , 25/Furkan, 44. , 39/Zümer,18.)

O’nun merkezinde insan olduğu gerçeğini hissedemeyip yamuk bir zihinle bakarak, vahyin nihai amacının insanı kula kulluktan kurtarmak olduğunu içselleştirebildiğimiz zaman. 

           الَر كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ

ELİF! LÂM! RÂ! Bu öyle bir kitaptır ki âyetleri hem muhkem kılınmış hem de doğru kararlar veren ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır. (Hud,1-2)

   أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ اللّهَ إِنَّنِي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِير

Böyle olması, Allah’tan başkasına kul olmayasınız diyedir. Ben de o kitapla sizi uyaran ve müjdeleyen kişiyim.

2. Kur’an’ın kendisini, kelime ve kavramlarını tanıttığı gibi tanımak ve anlamak yerine kendimiz tanımlamaya ve açıklamaya kalkışmadığımız zaman

الم  ذَلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِّلْمُتَّقِين                                                          

Elif-Lam-Mim! İşte kendisi hakkında hiçbir kuşkuya yer olmayan bu ilahi kelam, takva sahipleri için bir hidayet rehberidir; .(2/Bakar,1-2)  ( Bakınız: Hud,1-2. , 41/fussilet,3. , 6/ En’am,114.)

كِتَابٌ فُصِّلَتْ آيَاتُهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِّقَوْمٍ يَعْلَمُون                                                

Bu bir kitaptır ki ayetleri, bilenler topluluğu için Arapça kur’ânlar (kümeler) halinde açıklanmıştır. (41/Fussilet,3.)

3. Kur’an’ı baştan sona ben açıklayabilir ve anlayabilirim iddiasıyla ’ Ulu’l el-bâb’(erdem sahibi, dik duruşlu eğilip bükülmeyen insanlar) ve  bilenler topluluğu kavramına kulaklarımızı tıkamadığımız zaman.

             وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُواْ بِهَا فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ قَدْ فَصَّلْنَا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

Karanın ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye yıldızları sizin için o yapılandırmıştır. Ayetlerimizi, bilen bir topluluk için tek tek açıklamışızdır (6/En’am,97)

 (6/En’am,98 -126. ,  25/Furkan,50. ,  41/ Fussilet,2-3, 7. , /Araf,52.)

4. Bir konuyla ilgili  ayet kümelerini ‘Kur’an’  oluşturmadan edilerek verilecek bir hükmün yanlış olacağı  gerçeğini bildiğimiz zaman.( 4/Nisa,127. , 17/ İsra, 106. , 75/Kıyame,18-19. , 42/ Şura7.) 

فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِن قَبْلِ أَن يُقْضَى إِلَيْكَ وَحْيُهُ وَقُل رَّبِّ زِدْنِي عِلْمًا

Gerçek hükümdar olan Allah pek yücedir. Kur'ânın vahyi tamamlanmadan hüküm vermekte acele etme. “Rabbim ilmimi (bilgimi) artır” de. (20/Taha,114.)

5. Kitabın ayetlerinin bir ilme göre açıklandığını ve bu ilmi de Allah, nebilerine, nebilerinin de Ulu’l el-bâb olan sahabelerine, ümmete öğrettiğini ve bu ilmi kitab’ında gösterdiğini kavrayacak bilgiden uzak kalmadığımız zaman.

         إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللّهُ وَلاَ تَكُن لِّلْخَآئِنِينَ خَصِيمًا

Gerçekleri içeren bu kitabı sana biz indirdik ki insanlar arasında Allah'ın gösterdiği yöntemle hükmedesin. Sakın hainlerin savunucusu olma.  (4/Nisa,105.)  Bakınız: (20/Taha,114.)  

6. Kitabın hikmetli ayetlerine muhatapların kapalı ve yamuk bir yürekle bakmayı bıraktığı zaman ve Allah Rasulü’nün problem çözme, toplumun sorunlarına/sorularına cevap bulma yöntemi olarak seçkin sahabelerine ve ümmetine öğrettiği hikmeti tekrar gündemimize aldığımız zaman. 

                                                     وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ

 

Rahman'ın uyarısını görmezden gelmeyi tercih eden kimseye gelince, Biz onun içine öteki kişiliğini oluşturmak üzere (kalıcı) bir şeytani dürtü yerleştiririz.  (43/Zuhruf,36) Bakınız: (33/ Ahzap,34. ,  3/Al-i İmran,58. ,  2/ Bakara,269 , 10/ Yunus,1 )

وَاذْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ وَمَا أَنزَلَ عَلَيْكُمْ مِّنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُم بِهِ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ   

Allah'ın size olan nimetlerini, size öğüt vermek için size indirdiği vahyi ve hikmeti hatırlayın ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun! İyi bilin ki Allah her şeyin aslını bilir. (2/Bakara,231)

7. Bu kitabın bir metninin olduğu, bu metnin bir dilinin olduğu (41/Fussilet,3, 21/Yusuf,1-2, 20/ Taha,113 )  bu dilin kelime ve kavramlarının olduğu bunlar arasında bağlantıların olduğunu, bu bağlantıların /te’vil dikkate alınarak Allah’ın kitabına sadece hitap edilmiş bir metin muamelesi yapmadığımız, Kitabın lafzını önemsizleştirip mana ve maksat ile ilişkisini kesen ‘tarihselci’ bir yaklaşımla yaklaşmadığımız zaman.

وَكَذَلِكَ أَنزَلْنَاهُ حُكْمًا عَرَبِيًّا وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءهُم بَعْدَ مَا جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ وَاقٍ

Ve işte böylece Biz, onu Arapça bir hüküm kaynağı olarak indirdik. Artık sana ilimden bir pay verildikten sonra eğer onların keyfi arzularının peşine düşersen, senin için Allah'tan başka ne bir yar, ne de bir sığınak var! (13/Ra’d,37)

8. Bu Kitabın Yüce/aşkın, müteal, mutlak bir makamdan süfli/ içkin, mukayyed bir mekana indiği gerçeğini unutarak insanın yazdığı herhangi bir metin gibi değerlendirip onda giriş gelişme ve sonuç gibi bir akışın olması gerektiğini düşünen bu düşüncesini göremeyince de anlamsız ve düzensiz bir metin olarak hüküm vererek sathı bir değerlendirme yapmadığımız zaman.

تَنزِيلًا مِّمَّنْ خَلَقَ الْأَرْضَ وَالسَّمَاوَاتِ الْعُلَى

Bu, yeri ve yüce gökleri yaratan tarafından indirilmiştir. (20/Taha,4.)

            أَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّهُ مَثَلاً كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرةٍ طَيِّبَةٍ أَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَاء

bir Allah'ın güzel söze nasıl bir benzetme yaptığını görmez misin? O, kökü (yerde) sabit, dalları göğe uzanan alımlı bir ağaç gibidir. (14/ İbrahim,24)

9. Bu kitap/hitab’ın başı gökte ayakları yerde  ilahi bir gök sofrası olduğunu ve kendisine göre bir metodunun usulünün olduğunu görebildiğimiz zaman

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا

Görmezlikten gelenler; “Kur’an ona toptan indirilseydi ya?” dediler. Böyle olması, senin kalbini sabitleyelim ve sana ağır ağır okuyalım diyedir. (25/Furkan,32.) Bakınız: (17/ İsra,106-107, 6/ Enam,105)

10. Bu kitaba her türlü ön yargıdan uzak, atalarımızı hangi şey üzerinde bulduk ise onun dışına çıkmayız gibi müşrik yaklaşımlarını bir kenara bırakarak temiz ve berrak bir zihin ile, saf bir akıl ile, kirlenmemiş duygularla, özgür bir iradeyle yaklaşabildiğimiz zaman. 

فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيم                            

‘’Bundan böyle Kur'an okuyacağın zaman, öncelikle kovulmuş şeytandan Allah'a sığın’’ (16/Nahl,98), Bakınız: ( 2/Bakara,171   )

11. Bu kitap ağır ağır, düşüne düşüne/tertîl ile okunması gerekirken, susarak, dinleyerek, kıraat edilmesi gerekirken onu sese, tınıya, makama indirgemediğimiz ve tilavetin nesnesi haline getirmediğimiz zaman. 

                                                            أَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْآنَ تَرْتِيلًا

                                                                        

‘’ya da yarısından fazla bir süre kalk da Kur'ân'ı yavaş yavaş ve düşünerek oku!’’ (73/ Müzzemmil,4.)  (Bakınız:7/ Araf,204, 46/ Ahkaf,29, 72/Cin,21)

12.  Alah’ın bu Kitap’ta ayetlerini muhkem ve mütaşabih olarak ikiye ayırdığını muhkemini  Kitabın anası özü, hüküm içeren, hikmetli ayetler, müteşabihlerini ise, muhkeme lafız mana ve maksat açısından benzeyen ve muhkemi tafsilatlandıran mesani şeklinde oluşturulan ayetler olarak tanımlasını beğenmeyip; muhkem;  anlamı bilinen, anlaşılan, müteşabih ise; anlamı bilinemeyen, anlaşılamayan ayetlerdir şeklinde tanımlaya kalkışmadığımız zaman.

هُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ في قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الألْبَابِ

‘’Bu Kitab’ı sana indiren O’dur. Âyetlerinin bir kısmı muhkemdir; onlar kitab’ın ana ayetleridir. Diğerleri müteşâbih (benzeşik) olanlardır. Kalplerinde eğrilik olanlar, istedikleri te’vîli (bağlantıyı) kurup istedikleri fitneyi çıkarmak için Kitap’tan, kendi eğrilikleriyle benzeşen şeye uyarlar. Oysa onun tevilini (ayetleri birbiri ile ilişkilendirmeyi) sadece Allah bilir. Bu ilimde sağlam duruş gösterenler de şöyle derler: “Biz, bu ilme inandık, hepsi (muhkem, müteşâbih ve tevil) Sahibimiz katındandır.” Bu zikre (doğru bilgiye) sadece sağlam duruşlu olanlar ulaşabilirler.’’ (3/Al-i İmran,7)  Bakınız: (39/Zümer,23. , (3/Al-i İmran,59. , 13/Ra’d,28)  

13. Bu kitap akıl/kıraet), gönül/fuad ve dil/tertil ile okuması gerekirken sadece dil/tilavet ile okumaya indirgenmediği zaman. Başka bir ifadeyle tecvitten tertile geçebildiğimiz zaman.

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَانًا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ

‘’Gerçek mü'minler şu kimselerdir ki; Allah hatırlatıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine O'nun ayetleri okunduğu zaman imanları güçlenir ve daima Rablerine güvenirler.’’ (8/Enfal,2.) Bakınız:(73/Müzzemmil,4)

14. Bu Kitabı, tezekkür, tedebbür, taakkul, tefakkuh ve tefekkür gibi zihni süreçleri bir kenara iterek okumaya çalışmadığımız zaman.

    فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ         

                              ‘’İşte böylece Biz, bu (vahyi) senin dilinle kolaylaştırdık ki düşünüp de ders alabilsinler.’’ (44/ Duhan,58.)Bakınız:  (47/ Muhammed,24.) (Bak: 38/ Sa’d,29, 43. , 39/ Zümer,87. ,  4/ Nisa,82, 2. , 2/ Bakara,221. , 7/Araf,179. ,  8/Enfal,65. , 13/Ra’d,3. , 6/En’am,97-126.)

15. Bu Kitabın anlaşılmasını sağlayan en önemli unsurları olan hikmet, kur’an, muhkem, mütaşabih, mesani, te’vil, tebyin, tasdik, tasrif, vahiy, din, , zikir,bir,şirk ayet, sure, Kitap, zikir, Nasih, mensuh, Nebi, Rasul gibi anlam kaplarının içerisini kitabın sahibinin doldurduğu anlamları boşaltıp anlayışımıza göre, mezhebimize göre, meşrebimize göre, hocamıza göre, üstadımıza göre, hazretimize göre, tarikatımıza göre yeniden doldurmaya kalkışmadığımız zaman. 

16.  Allah’ın  insanın yaratılışına uygun bir yapıda, fıtrat olarak tanımladığı dinin zaman , mekan ve şartlara göre değişmeyeceğini unutarak dinin az bir kısmı hariç çoğu hükümlerinin tarihsel olduğunu dolayısıyla günümüzde uygulanabilir olmadığını iddia etmediğimiz zaman.

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

  Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın insanları yarattığı fıtrata çevir. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din budur. Ama insanların çoğu bunu bilmezler. (30/ Rûm,30)

17. Modernist ve çağdaş bir söylemle; ’Vahiy manevi ve mistik bir tecrübedir, peygamber iddiasıyla ortaya çıkan insanın ruhi bir tecrübesidir.’ Diyerek Allah’ın kitabının başının gökten koparılmadığı zaman.

18.  ‘’Dinler hiçbir zaman mutlak hakikati taşıyamazlar, temsil edemezler. Bunlar tarihsel şartlarda ortaya çıkmış metinlerdir. O halde bu metinlerin ne anlama geldiğini anlamak için, hem aklın kritiğini hem de tarihsel metodu, tarihselciliği bu dinlere ve metinlere uygulamamız gerekir’’ diyen Hıristiyanlık argümanlarıyla Kur’an’a yaklaşmadığımız zaman. (http:www.dunyabulteni.net/ Peygamberler-tarihsel-kisilikler-midir)

19. ‘’Kur’an bütünüyle ‘ölçü ‘ değildir. Örnektir. Örneği kavrayan, Allah’ın karekterini ve insanlardan ne istediğini anlayan mümin, Allah gibi sorun çözer, kitap yazar, hüküm koyar’’ (İlhami Güler, Üç Kur’an Tasavvuru,) Diyerek kendimizi şâri yerine koymadığımız zaman.

20.  ‘’Kur’an’da tabiat olaylarının ilahi ayetler olarak nitelendirilmesi bunların doğal sebeplerini nefyetmediği gibi Kur’an metnindeki ayetlerin ‘’Allah’ın ayetleri’’ olarak nitelendirilmesi de metnin Hz. Peygambere ait olmadığını göstermez’’ (Kur’an, Vahiy, Nüzul –Mustafa Öztürk – Ankara Okulu Yayınları – Ankara 2016 s: 146) diyerek vahyin metni ile vahyin sahibi  arasındaki irtibatı kesmediğimiz zaman.

 

                                                          تَنزِيلُ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ فِيهِ مِن رَّبِّ الْعَالَمِينَ

‘’Hakkında şüpheye yer olmayan bu Kitap, alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.’’ (32/ Secde,2.) Bakınız: (10/ Yunus,37)