MÜMKÜN VE YAKIN BARIŞI HAKİM KILMAK İÇİN…

Mehmet Alğan

VAN 6.09.2015 12:35:35 0
MÜMKÜN VE YAKIN BARIŞI HAKİM KILMAK İÇİN…
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Şimdi barışın mümkün ve yakın bir seçenek olarak hayat bulması ve kalıcı olması için en çok ihtiyacımız olan şey, Kürtler’in yüksek sesle bir iç konuşma yapması, PKK ve onun siyasi uzantısı partilerin bugünü ve geçmişiyle hesaplaşması. Ve bunu mümkün olan en kısa sürede yapması. Çünkü vakit daralıyor.
2010 yılındaki anayasa referandumuna hayır oyu kullanmaktan utanan, o zamanın HDP’si BDP, uzun müzakereler sonucu kendini üçüncü yolculuğun güvenli kollarına bırakıp, referandumu boykot kararı almıştı. Bu karar özellikle bölgedeki Kürtler arasında canlı bir tartışma başlatmıştı. Darbecilerin yargılanmasının da yolunu açan referandumdan evet çıkmasıyla dönemin boykotçu milletvekili Hasip Kaplan soluğu Ankara Adliyesi’nde almış, 12 Eylül darbecilerinin yargılanması için başvuruda bulunmuştu.
Bu tartışmanın sürdüğü günlerde Etyen Mahçupyan “Kürtler’in 28 Şubat’ı” başlıklı bir yazı kaleme almış, Kürtler arasında hayırlı bir iç konuşmanın başladığını söylemişti.
Ne var ki bu tartışma o kadar uzun sürmedi. KCK operasyonlarının yoğunluk kazanmasıyla birlikte, referandumda birbirlerine sert eleştiriler yönelten Kürt siyasetinden farklı gruplar, Kürtçe savunma krizlerinin yaşandığı KCK ana davası duruşmalarında bir araya gelmiş, devlet içine sızmış paralel yapının odağında yer aldığı bu tutuklamalarla bir mağduriyet yaratılarak, sonu hayırlı olabilecek bir iç konuşma daha böylece son bulmuştu.
Kürtler ne zaman “içeriden” konuşmaya başlasalar, PKK bir kriz yaratıp, bu tartışmayı ustaca engelliyor. O dönem de, imdada paralel yapı yetişmişti. Ama bu ilk olmadığı gibi son da olmayacaktı.
7 Haziran seçimleri öncesinde, Rojava ve Kobani üzerinden, İstanbul’un göbeğinde lokanta işleten adamların bile IŞİD lideri ilan edildiği, pervasız ve ölçüsüz yalanlarla dolu bir kampanya yürütüldü. Asırlık inkârı bitiren, silahların gömülmesi için Türkiye siyasi tarihindeki en büyük riski alan partimiz ve liderliğimiz, komik haberlerle, terör örgütlerine yardım yataklık yapmakla suçlandı. Öyle bir algı yaratılmaya çalışılıyordu ki, Kürtlerin Kürtler’den başka dostu yoktu. Eğer birileri eleştirilecekse, o kişi Barzani olabilirdi, ama “tüm insanlık adına IŞİD’le savaşan” PKK olamazdı. Rojava kampanyası şiirleriyle tanıdığımız adamların bile “Genç olsam gider Kobani’de savaşırdım” diyerek, gençleri saflara çağırmasıyla devam etti. Bu sayede barış sürecinin yasal zemini oluşturulurken, PKK sınır dışına çekilmeyi durdurduğunda hiçbir kamuoyu baskısıyla karşılaşmadı. Nefreti siyaset zanneden muhalefetin de canına minnetti. Kampanyanın pik noktasını ise 6-8 Ekim olayları oluşturdu. Sakallı olmanın ölüm sebebi sayıldığı açık bir şiddet ve tehditle, özellikle bölgedeki Kürtleri evlerinde, iş yerlerinde bile konuşamaz hale geldiler.
PKK ne istiyor?
Bugün yine aynı taktiklerle farklı bir kampanya yürütülüyor. Ana tema doksanlar, doksanlardan daha beter günler yaşıyor oluşumuz. Öyle kirli bir propaganda ki bu HDP Eş Genelbaşkanı “Suruç katliamını saraya bağlı gladyo yaptı” diyebiliyor. Gazetecilerin bu iddianıza kanıtınız nedir sorusuna “Çünkü Erdoğan Türkiye’de her şeyi biliyor” cevabını verip, rezil olmayı göze alarak… YDG-H örgütü, Silvan, Varto, Yüksekova, Silopi gibi ilçelerde hendek kazıp, hendeklere patlayıcılar yerleştirip, roketler ve uzun namlulu silahlarla polisle çatışmaya giriyor. Çatışma sonrası görüntüler, twitter’da “devlet katliam yaptı” tagiyle paylaşılıyor. 1992 Cizre Nevruzundan kalma görüntüler yeniymiş gibi sosyal medyaya taşınıyor. Şehre inip, insanları canlı kalkan olarak kullanan PKK’lılar yüzünden evlerini terk etmek zorunda kalan insanlar, doksanlardaki köy boşaltmalarla bir tutuluyor. Bir kısmı ateşli silahlar yüzünden çıkan orman yangınları, devlet doksanlardaki gibi köyleri yakıyor diye veriliyor. Bir inşaatta cephane bulunduktan sonra çekilmiş, hisleriyle işini karıştıran bir askerin görüntüsü üzerinden, artık çok geride kalmış karanlık hatıralar geri çağırılıyor. Cumhuriyet Gazetesi, on yedi on sekiz yaşında çocukların sokaklara bomba döşediği Silvan’da asayişin sağlanmasını, “Burası Kobani Değil, Silvan” diye haberleştirebiliyor. Paralel çete de, emekli sol liberal aydınlarla birlikte, gazete televizyon ve tüm elemanlarıyla bu kampanya için yedi gün yirmi dört saat mesai yapıyor.
Bunu sadece seçimlerde HDP’nin baraj altına düşmesini engellemek için yapmıyorlar. İstiyorlar ki Kürtler çocuklarını pervasızca ölüme yollayanlardan hesap sormasın.
İstiyorlar ki yüzde 95 temsiliyeti olan bir TBMM varken, belediyelerden sivil topluma, basından akademiye siyasetin tüm yolları açıkken, ey PKK niçin karısının kızının yanında araba kullanan babayı vuruyorsun, niçin uyuyan gençlerin ensesine sıkıyorsun, niçin çocuklarımızı tonlarca bomba yüklü araçlara bindirip, başka çocuklarımızın üzerine salıyorsun, niçin yol kesip araç yakıyorsun, niçin durduk yere savaş çıkarıyorsun diye sormasın Kürtler. Şehirlerimizde on yedi on sekiz yaşında çocukların eline silah verip, sokaklarımızı caddelerimizi kazıp, bombalar döşeyip, esnafımızdan haraç toplayıp nereye varacaksın demesinler. İstiyorlar ki, hayat standartlarını yükselten, helalleşmek için el uzatan bir iktidar ve liderliği niçin düşman ilan ediyorsunuz, iktidara ortak olup yeni bir anayasa ile Yeni Türkiye’yi kurmak, bin yıllık kardeşliği yeniden harmanlamak dururken neden Türkiye’nin dört bir tarafına mayınlar döşüyorsunuz, diye sormasınlar.
Siyasetin imkanları
Bugün tüm kötülüklerin müsebbibi olarak göstermeye çalıştıkları Cumhurbaşkanımız, Kürtlerin gasp edilen hakları üzerinden devlet yönetmenin sürdürülebilir olmadığını görüp, en başta kendi seçmen kitlesi olmak üzere, tüm Türkiye’ye bir iç muhasebe yapmaya davet etmişti. Türkiye, Diyarbakır 5 No’lu Cezaevini, faili meçhulleri, asimilasyonu, reddi, işkenceleri, sadece Beyoğlu’nun sivil toplum cemaatinde izlenen belgesellerden, okunan dergilerden değil, dönemin Başbakan’ı Tayyip Erdoğan’dan öğrendi. Ak Parti ve liderliği, daha bir sürü konuda olduğu gibi, Türkiye’nin geçmişteki yanlış devlet politikalarıyla yüzleşmesini sağlayarak barışı mümkün ve yakın bir seçenek haline getirdi…
Şimdi barışın mümkün ve yakın bir seçenek olarak hayat bulması ve kalıcı olması için en çok ihtiyacımız olan şey, Kürtler’in yüksek sesle bir iç konuşma yapması, PKK ve onun siyasi uzantısı partilerin bugünü ve geçmişiyle hesaplaşması. Ve bunu mümkün olan en kısa sürede yapması.
Çünkü vakit daralıyor.
Çünkü PKK, çözüm sürecine, her şeyin siyaset yoluyla çözülebileceğine ikna olmuş büyük bir topluluğu silahsız çözüm fikrinden uzaklaştırmak için her şeyi yapıyor.
Stargazete/Açık Görüş/ Mehmet Alğan