“MÜMİNLER BİRBİRLERİNİN KARDEŞİDİR”, BİZ BU KARDEŞLİĞİN NERESİNDEYİZ? -

OSMAN COŞKUN

VAN 18.08.2015 10:57:18 0
“MÜMİNLER BİRBİRLERİNİN KARDEŞİDİR”, BİZ BU KARDEŞLİĞİN NERESİNDEYİZ? -
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Vahyin indiği ilk toplum olan Allah’ın resulü ve onun tabiileri kısa bir surede yaklaşık yirmi üç yıllık bir zaman diliminde bu ayetin kendilerinden ne istediğini anlamışlar ve ona göre bir kardeşlik hukuku meydana getirmişlerdir. Ki bizler halen o kardeşliği anlata anlata bitiremiyoruz. Bu kardeşlikle o kadar meşgul oluyoruz ki kendi oluşturmamız gereken kardeşliği hiç konuşmuyoruz.    

Yüce Allah ilk yaratmış olduğu insana nasıl ve ne şekilde hayatta kalacağının yollarını da öğretmiştir. Onu yaratıp haydi ne yaparsan yap, nasıl yaşar isen yaşa ben yapacağımı yaptım seni yarattım gerisi sana kalmıştır biyolojik veya fizyolojik kurallarını ben belirleyip yarattım. Sosyal ilişkilerini düzenleyen kurallar konusunda dilediğini yap ben karışmıyorum dememiştir.

Peki, neydi bu sosyal ilişkiler şimdide bunları birlikte hatırlamaya çalışalım: Birincisi ve en önemlisi insanoğlunun kendisini yaratan ilahı, rabbi aynı zamanda Allah’ı ile olan ilişkisi. Bu konuda sadece onu ilah olarak kabul edecek ondan başkasına inanmayacak, onunla birlikte ikinci bir ilah edinmeyecek bütün yaşantısında onun kendisi için belirlemiş olduğu kanun ve kuralları hayatına uygulayacak, diğer bir ifadeyle alemlerin rabbine teslim olup Müslüman olmanın dışında kesinlikle ölmeyecek.

Sakın haAllah’tan başka ikinci bir ilah edinme aksi halde bütün yaptıkların boşa gider ahirette ise kaybedenlerden olup alevli ateşe atılanlardan olursun. Bu ilk ve önemli olan ilişkinin dışında birde insanın kendisi gibi yaratılmış olan diğer canlılar ile olan ilişkileri vardır ki bu onun yaşadığı dünyayı ya iyiliklerin hüküm sürdüğü bir barış yurdu halene getirecek yoksa zalim ve zorbaların hüküm sürdüğü kötülerin sözünün geçerli olduğu yaşanılmaz bir hale getirecektir.

Bu günyaşadığımız dünya genelde bütün insanlık özelde ise Müslüman halkların yaşadığı coğrafyalar huzura, güvene, emniyete, kardeşliğe, paylaşmaya hasret bir halde hayatlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Oysa bakın Allah’ın bütün bir insanlığın kurtuluşu için göndermiş olduğu Kuran’ı keriminde ne buyrulmaktadır: “Mü’minler ancak ve ancak kardeştirler. Şu halde birbiriyle kavgalı, dargın, kırgın olan kardeşlerinizin arasını düzeltip sulhu sağlayın. Allah’ın bu emrine uyma hususunda duyarlı ve sorumlu davranın ki O’nun şefkat ve merhametine nail olasınız.” (Hucurat-10)  Kitabın mensupları kendi kitaplarının ne demek istediğini anlamadıkları için bu konuda da Allah’ın kendilerinden nasıl davranılması gerektiğini de bilmeden hayatlarını devam ettirmeye çalışmaktadırlar.

Bundan dolayıdır ki Müslüman coğrafya huzura ve sükûna muhtaç olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bu ayetin dışında daha birçok Kuran ayeti inananların bir birlerinin kardeşleri olduğunu bizlere hatırlatmaktadır.

İşin aslına bakar iseniz Kuran’ın tamamı bir zikir ve hatırlatmadan ibaret değil midir.? Bizler şimdi yukarıya mealini yazmış olduğumuz ilgili ayetten ne anlaşılmalı veya bizler bu gün ne anlamalıyız konusunda görüşlerimizi sizler ile kısada olsa paylaşalım inşallah. Ayetin orijinalinde geçen “in nema” edatı hasr ve tahsis bildirmektedir. Yani müminlerin bir birleri ile kardeş olmaktan başka hiçbir çıkar yolu yoktur. Diğer bir ifade ile müminler arasında asıl olan kardeşliktir.

Kardeşlik ise barış ve huzur içerisinde herkesin malının canının neslinin ve nefsinin emniyet içerisinde yaşamasını gerektiren bir toplum olmasını zorunlu kılmaktadır. Vahyin indiği ilk toplum olan Allah’ın resulü ve onun tabiileri kısa bir surede yaklaşık yirmi üç yıllık bir zaman diliminde bu ayetin kendilerinden ne istediğini anlamışlar ve ona göre bir kardeşlik hukuku meydana getirmişlerdir. Ki bizler halen o kardeşliği anlata anlata bitiremiyoruz.

Bu kardeşlikle o kadar meşgul oluyoruz ki kendi oluşturmamız gereken kardeşliği hiç konuşmuyoruz. Bunun için ne bir çabamız nede bir projemiz var.  Oysa onlar bir ümmetti gelip geçtiler onların yaptıklarından sizleri sizlerin yaptıklarından da onları sorumlu tutmayacağım diyen ilahi hatırlatmayı bile unutuverdik. Oysa bu gün yapılması gereken iş, davranış, atalar ocağından kül değil, ateş taşımak olmalıdır. Malumunuz kül taşımak daha kolaydır ve hiçbir riski de yoktur.

Ateş ise yakıcıdır taşıması zordur fakat sonucu ise aydınlıktır. Allah’ın resulünün her insan gibi kendisi için takdir edilen ömrü yaşayıp sonunda da aramızdan ayrılması ile birlikte müminler arasında ki mevcut kardeşlikte yavaş yavaş yara almaya ve zedelenmeye başladı. Bunun ilk örneklerini İlk halifenin seçimi son halifenin ise şehit edilmesi ile bizzat müşahede ettik. Bundan sonra ise özellikle hilafetin saltanata dönüşmesi ile birlikte müminler arasındaki kardeşlikler derin yaralar aldı bugün ise sizlerin de bilip şahit olduğu gibi aynı dinin mensupları hiç acımadan kardeşlerinin kafalarını vücutlarından ayırmaktadırlar. Nasıl olundu da bu noktaya gelindi? Sorusunun cevabını benim gibi siz değerli kardeşlerim de yaklaşık olarak tahmin ediyorsunuzdur.


Halkı Müslüman olan coğrafya Kuran’ı hayatlarının dışına attılar bundan dolayı da kendileri de hayatın dışına atıldılar.  Zira kendileri için bir hayat nizamı öneren kitap ellerinde ve hayatların da olmayınca Allah’ın kulları tarafından yazılan ve önerilen hayat tarzlarını kabul edip yaşamaya başladılar.


Ki bu hayat nizamlarının başında son iki yüz yılın modası demokrasi gelmektedir.  Kendi güzelliklerini bırakıp İslam’ın ve inanların düşmanları olan insanların hayat tarzlarına öykünür hale geldiler. İnsan insanın kurdudur diyen düşünceyi modern ve çağdaş olarak kabul edip! “Komşusu aç yatar iken kendisi tok yatan bizden değildir.” Diyen aynı zamanda insanlığın tamamının mutlu olacağı bu güzelim hayat anlayışını terk ettiler.

Sonuçta da Komşunun komşudan bihaber olduğu apartmanında kimsenin kimseyi tanımadığı hatta ölümünden bile habersiz, olduğu ilgisiz ve alakasız bir toplum oluverdik. Bütün güzel hasletlerimiz, özelliklerimiz bir bir yok oluverdi. İnsanlığımızı kaybettik fakat fert başına düşen milli gelirimizin yaklaşık on bin doları bulduğunu övünerek ifade ettik. Sürekli maddi gelirimizin arttığını insanımızın her şartta hastanede, postanede, alışveriş merkezlerinde, lüks lokantalarda duble yollarda rahat rahat seyahat ettiklerinden övünerek gururla bahseder iken bu yolların nereye ve nerelere çıktığını değerlendirme konusu olarak gündemimize bile almadık. Buradan açıkça ilan ediyorum ki Müslüman coğrafyada özelliklede Türkiye’de fert başına düşen dini ve manevi gelir hızla eksilere doğru yol almaktadır. Sözde dindarlaşma artar iken İslamlaşma ve Müslümanlaşmadan söz etmek mümkün olmamaktadır.

Bu söylediklerimi çok abartılı bulan kardeşlerime önce şehirlerin ana caddelerine, alışveriş merkezlerine yaptıkları düğünlerine sonrada sözde yavrularımızın gerek resmi gerek ise özel Kuran kursların da aldıkları eğitim konularına sonrada giyim tarzlarına bakmalarını acizane tavsiye ederim. Görecekleri manzaraların beni doğrular nitelikte olduğunu kendileride göreceklerdir.

Böyle deforme olmuş bir toplumdan İslam’ın emrettiği kardeşliğin çıkmasını beklemek beyhudedir. O zaman ne yapmalıyız? Öncelikle Allah’ın indirdiği ve bizleri hesaba çekeceği son mesaj olan Kuran’ı kerimi hayatımızın merkezine koyup okumak, anlamak,  yaşamak ve anladıklarımızı güzel örnekler haline dönüştürüp topluma sunmak. Zira bizler kendi nefislerimizde olanları değiştirmedikçe Allah bizlerin halini değiştirici değildir.

Önce kendimizi düzeltip sonra başkalarının hallerini düzeltmeyi prensip haline getirmeliyiz. Kuran’ı kendimize okuduğumuz an itibariyle iniyormuş gibi okumalıyız. Bütün ayetlerin şu anda muhatabı benim bu ayetler beni ilgilendiriyor şeklinde bir okuma ve anlama metodu geliştirmeliyiz. Kuran’ı hep başkalarına okumaktan ve kendimizi bundan müstağni görmekten bir an evvel vazgeçmeliyiz. Kendimizi merkezde görüp diğer kardeşlerimizi dışlamamalıyız. Bizim başkalarını eleştirdiğimiz kadar başkalarının da bizleri eleştirmesine tahammül göstermeliyiz.

Rabbimizden bizi ve bizden önce iman eden bütün müminleri bağışlamasını şu anda yaşamakta olan müminlere karşıda kalbimizde kin ve nefret barındırmamasını ondan niyaz etmeliyiz. Zira bilmeliyiz ki rabbimiz çok merhametli ve şefkatlidir. Müminler olarak din kardeşlerimizin yaşadığı problemlere karşı la kayıt, ilgisiz, alakasız, hatta duyarsız davranmamız yukarıdaki ayetin hükmünü yerine getirmememiz anlamına gelmektedir.

Bundan dolayı da hesaba çekileceğimizi unutmamamız gerekmektedir. Bütün müminler evrensel bir ailenin fertleri gibi kendilerini o ailenin birer mensubu olarak görmelidirler. Parçalanmanın bölünmenin gruplaşmanın müminlere nelere mal olduğunu bunun bedelinin nasıl ödendiğini en yakın zamanda Suriyeli kardeşlerimizin başlarına gelenlerden görüp yaşamaktayız.

Bu durumlar onlar bugün bizlerin yaptıkları gibi din kardeşlerini mezhep, tarikat, tasavvuf ölçeğinde değerlendiren görüş ve düşünceleri kabul edip din kardeşleri ile aralarına mesafeler koydular bu ayrılık tohumları İslam düşmanları tarafından öylesine işlendi ve gündemde tutuldu ki nihayetinde mezhebi farklıdır diye aynı dinin mensubu diğer kardeşini öldürmekte sakınca görmedi. Allah korusun böyle bir olayın bizlerin başına gelmeyeceğinin garantisini kim verebilir? Yarın İslam’ın düşmanları aynı oyunları bizler üzerinde oynamadan aklımızı başımıza alalım müminleri sevelim unutmayalım ki kurtuluş hep birlikte Allah’ın ipi olan Kuran’a sarılmaktan geçmektedir.

Büyük alim Razi’nin ifade ettiği gibi: “Takvası kendisini meşgul eden kişi başkalarıyla uğraşmaz”  Müminler ile uğraşmanın didişmenin sonucunun ne olduğunu hatırlatan şu Kuran ayetini hatırlatarak yazımızı bitirelim: “Allah’a ve Resulüne itaat ediniz ve birbirinizle de didişmeyin! Sonra gevşersiniz ve gücünüz zayıflar ve devletiniz elden gider.

Sabırlı olun.  Çünkü Allah sabredenler ile beraberdir.” (Enfal-46) Nelerin avuçlarımızın içerisinden uçarak gittiğini özelliklede kardeşliğimizin sonrada devletimizin, gücümüzün otoritemizin yok olduğunu İslam’ın devlet talebi yoktur diyen kardeşlerimize bir kez daha hatırlatarak yazımıza son verelim. Allah’a emanet olunuz. -

See more at: http://www.iktibasdergisi.com/muminler-birbirlerinin-kardesidir-biz-bu-kardesligin-neresindeyiz/#sthash.U5qqiZaB.dpuf