Mülteci kamplarında unutulan Filistinliler

Ayşe Doğu

VAN 26.03.2014 13:46:01 0
Mülteci kamplarında unutulan Filistinliler
Tarih: 01.01.0001 00:00

Ayakları çıplak çocukları Allahtan başka kim ısıtabilir? Biz kat kat giyinip akşama kadar titrerken çıplak taşın üstüne nasıl basabiliyorlar, nasıl böyle iğreti yaşayabiliyorlar, nasıl? Bu gücü insana Allah’tan başka kim verebilir?

Güneydoğu’da gündelik hayatımıza yıldızlar kadar uzak(!) bir coğrafyada otuz küsur yıl akıl almaz derecede kötü şeyler oldu; insanlar öldürüldü, köyler boşaltıldı, tırnak içinde terör olarak nitelendirilerek lanetlenen ve insani trajediyi örten, gizleyen bir şeyler.. Biz o dehşetengiz gerçekliği, haber bültenlerinin soğuk metinlerinden ninni dinler gibi dinledik.. Daha dün gibi yakın ama artık kötü bir kabus kadar uzak bir geçmişte huzurumuzu kaçırıyorlar diye, niye rahat durmuyorlar diye Kürtleri suçladık. Rahatımızı ve fiyakamızı bozanlar; Kürtler, Aleviler, dindar muhafazakarlar, azınlıklar vs. değildi oysa, bünyemize ahtapot gibi yayılmış, yabancı bir kanser hücresiydi! Bir halka sistematik zulmetmek için model alınan bu kanser İsrail’den başkası değildi.

Ayşe Doğu

Ev yakmalar, katliamlar, sürgünler, işgaller…

Filistinliler, Ortadoğu hatta bütün dünya adeta böyle bir felç olma halini yaşıyor İsrail konusunda. Mülteci kampı denilen yer; Beytullahim’in girişinde kontrol noktası denen şeytan işi kulübenin, Filistinlilerin tek tek geçirildiği dönen demir çubukların iki adım ötesinde yerleşim birimlerinin yanı başında, gözlerden saklanmış kimse onların sefaletini görmüyor.. O acı hatıralar, o kanlı tarih kamplarda yaşayan mültecilerin boynuna asılmış idam fermanı gibi.. Bütün yoksunluklar onların hanesine yazılmış sanki kimsenin rahatı bozulmasın, yumuşak döşeklerinde uykuları kaçmasın diye. Filistinlilerin iradesi tasallut altında toplumdan tecrit edilmiş, kaderlerine terk edilmiş uyanış gününü bekliyor.

Evde ayakkabıyla dolaşıyorlar. Yerleşik bir hayat yaşayamadıklarının -o göçebe ve iğretilik psikolojilerinin- dışavurumu gibi.. Hep bu bıçak sırtı ruh halinde yaşıyorlar. Avdeh dedikleri dönüş’e hazır ve nazır olmak için belki. Yerleşimci diye gerçek kimlikleri saklanan işgalci, hırsız sürüsüne karşı insanlığın nöbetini tutuyorlar.

Ellerindekiler gasp edilmiş. İnsanlık dışı bir hayata mahkûm edilmişler. Bu açık seçik zulüm ve düş-ürül-dükleri zillet hak etmedikleri bir hal. Tek suçları zalim olmamak, hain olmamak. İnsani sınırlara tecavüz etmeden hak aramak, direnmek. Kendi tercihleri olmayan çalınmış hayatlarının hatırasını, gelenek ve inançlarında yaşatmak. Varlık sebepleri bunu haykırmak yalnızca. Başka bir misyonları yokmuş gibiler. Birilerinin işlenen cinayetlere tanıklık etmesi, zorla koparıldıkları yakınlarını, topraklarını, dünyalarını, yalnızlıklarını, kederlerini unutturmaması gerek.

-Hal diliyle- vicdanlara dokunan sessiz ve vahşi bir çığlıktan ibaretler. O vahşilik; kendilerinden değil, onlara bunu reva görenlerin vahşetinden kaynaklanıyor.

Kalpler kirliliğe alıştırılarak topyekûn bir halk adım adım yok edilmek isteniyor. İşkence ve aşağılamalar 49’dan beri her gün daha da yoğunlaşarak, giriftleşerek, şeytanileşerek devam ediyor.. Göstermelik barış müzakerelerine rağmen her gece evlerine, mahremlerine girilip darmadağın ediliyor, her gün birkaç genç beden toprağa düşüyor zamansız, hapislerde yedi yaşındaki çocuklardan binlerce Filistinli -çoğu mahkeme bile edilmeden- tutsak.

Acılı ruhları her an yeni acılarla sarsılıyor. Yeni dünya düzeni’ yalanının kanlı canlı şahitleri onlar.

Bir halk gasp edilen hayatlarını, mallarını, vatanlarını, geçmişlerini ve geleceklerini inkâra zorlanıyor, Düşmanına, katiline, tecavüzcüsüne, ekmeğini çalan hırsıza haklı isyanlarını, özgürlük ve onurlarını inkâra ve adalet arayışından vazgeçmeye zorlanıyor. Filistin’de bütün kutsallar, insani değerler ayaklar altında. Medya ve baskıyla yaratılan algıya rağmen; işgal kesintisiz sürüyor ve vatanı işgal edilmiş bir halkın direnme hakkı dün olduğu gibi yarın da kutsaldır. Dünya kamuoyu denen o sahte sosyolojik suç ortağı ölü ya da robot. Gerçekleri görmezden gelmek için kendisinin tanıklığına başvurulan bir palavra.

Mülteci kampları tanrısal ateşi çalmak isteyen şeytanların tanığı olan mekanlar..

Burada insanlığın ruhu ve istikbali ilahi garanti altında. En çaresiz, en sahipsiz, en korunaksız bulunulan anlarda Allah en yakınımızdadır şahdamarımızdan daha yakındır bize. Ruhundan üflediği parçasını en açık ayeti olarak yok olmaktan muhafaza ediyor.

Mültecilere ve tutsak Filistinlilere yalancı tanıkların aracılığı olmadan dokununca zulüm denen, küfür denen karanlığın mahiyeti daha bir netleşir. Gerçek; dünyanın zavallı bir ilkel köye dönüşmeye zorlandığı haber metinlerinde aktarılan yalanlar değildir artık. Mescidi Aksa’da çatışma, Gazze’ye düzenlenen saldırı, misket bombalarından ibaret değildir hakikat. Gazze ablukasından, gıda, benzin ve ilaç ambargosundan çok öte, nesnel şartlardan çok öte.. Filistin tek bir ruhtan ibaret tek bir bedendir. Bütün insanlık dışı, mantık dışı işkence ve yok etme yöntemlerinin denendiği iğrenç bir mezbahadır. İsrail’in dünyaya servis ettiği, dayattığı, sahte gerçekliğin yanında naif insani bir varoluş sancısının adıdır. Hücreleri yavaş yavaş öldürülen öldüğü yerden hayat bulan, çoğalan, filizlenen muhteşem dirilişin manifestosudur. Tarafgir ve sanki eşit tarafların karşılaştığı bir arena gibi sunulan çatışma söylemleri sadece Filistinlilerin modern tanrılara kurban edildiği, şiddetin yok edemediği dik ve onurlu duruştur. Onur, ahlak, adalet arzusu, merhamet, şahsiyet, haklılık ve mazlumiyetin gücüdür, haksızlığa rağmen hak’ta durma, hakkı bilme, haklı davası için haksız yollara tevessül etmemedeki inat ve kararlılıktır. Allah’ı yanı başında, şahdamarından yakın hissetmenin koruyucu kalkanı sabır ve tevekküldür. Her Cuma namazına Mescid-i Aksa’ya evlerinden köylerinden kalkıp gelen yetmişlik seksenlik nineler, dedelerdir. Filistin’de her şeyin anlamı başka bir şeydir. Her şey zıddını ima eder. Ölüm ‘hayat’ yaşamak ölümden beter bir ‘ölüm’dür..

Mültecilik; o göz yaşartan fukaralığa rağmen o samimi misafirperverlik, çocukların yüzlerindeki o sıcak gülüş, o hayat fışkıran gözleri, baş döndüren ve kötü ruhları kıskandıran dirimdir..

Filistin’in özgürlük ve bağımsızlığı; İsrail’le esir Filistinliler arasında değil, dayatılan bu eşitsiz söylemin ötesinde, daha damardan bir sorunsalın çözümüne bağlıdır. Esir edilmiş bir halkın, işgal altında bir vatanın evlatlarıyla kardeşlerini mülteciliğe mahkûm eden bir zihniyetin, tekrar tekrar üretimi demek olan o kayıtsızlığın trajedisinde gizlidir tutsaklık. Onları görmeden, acılarına, yoksunluklarına dokunmadan -yaşamak adına- sadece nefes alıp vermekten ibaret bir hayata razı olmak zilletini, fark etmekte gizlidir özgürlük. Yaşananlar hiç olmamış gibi hayata devam etmek. Kötülüklere boyun eğip, adaletin ve onurun peşinde koşmayı bırakmak.. En zayıfı sahipsiz bırakmak rahatlar bozulmasın diye.. Gerçeği örtmek için yalanlara, masallara, duvardaki gölgelere inanmak, inandırmak.. Ruhunu şeytana az bir pahaya satarken ruhunun köleye dönüşmesine razı olmaktır tutsaklık.

Filistin’in kaderi; Mahmut Abbas’ın zalimle işbirlikçi düzenine karşı olan Filistinlilerin kendilerini ve geleceklerini sahiplenecek bir düzen aramalarına bağlıdır. Düşmanına benzeyip benzememe noktasında çetin bir imtihandır Filistin’in özgürlüğü. Hesap kitap yapmadan mazluma el uzatmak, Tevhid kavgasında safını seçmek ve aynı safta duruyor görünen münafıkları ayıklamaktır..Kamplara tıkılan ve hayatın sınırında yaşayan mültecileri aşan bir dava bu. Onlardan haberdar olan herkesin davası. Çünkü acıları ve ellerindekileri paylaşmayan insan kalamaz!

ayse_dogu@hotmail.com