MUHATAP MIYIZ MÜKELLEF Mİ?

HAMDİ AKAN

VAN 30.11.2016 10:25:59 0
MUHATAP MIYIZ MÜKELLEF Mİ?
Tarih: 01.01.0001 00:00
Günümüz Mekkesi ile bire bir örtüşen ayetlerin (Mekki olanların) nebevi sünnette var olan şekli ile kıyas edilerek değerlendirilmesi sonucunda Rabbani metod konusunda eksiklerimizi ikmal etmeden büyük işlere kalkışmak değil büyük düşünceler ve projeler üretmek durumundayız.
Muhatap ve mükellef olduğumuz kitap, ilk muhataplarının tümü ile mükellef olduğu vahiylerin toplamı olmasına karşın, ilerleyen süreçte bazıları ilk muhatapların şahsında kalmış olmakla beraber, diğer bazıları da yer durum ve şahıslara has olarak yerini bulmaktadır.
Muhatabız, çünkü Alemlerin rabbinden inmiştir..
Mükellefiz, yaşama aktarmamız istenilenlerin hayatımızdaki yerine yerleştirilmesi gerekmektedir. Mükellefiyette düşünülmesi gereken önemli bir noktayı yeniden gündeme taşıyıp üzerinde düşünerek nebevi metoda uygun çıkarımlar ortaya koyarak, güne uyarlama mükellefiyetindeyiz.
Bu noktadan hareketle; Bazı sorular üretmeli, onlara cevabı Allah’ın kitabından ve elçisinin hayatında vuku bulan yaşama aktarılmış hareketlerin kuranın ışığında değerlendirerek güne çareler olarak sunmamız gerekmektedir..
İtirazı mümkün olmayan bir noktaya değinerek devam edelim. Allah inzal ettiği ayetleri, gelişi güzel yollamadığı bir gerçektir. O’ toplumsal yapıyı, yapının nasıl değişeceğini, değiştirileceğini bilerek bir sıra takip etmiş.. İlk gelen ayetleri incelediğimizde bu konu ayan beyan ortaya çıkmaktadır..
O günün insanlarının İlah, rab, ibadet, din kelimelerinin, kavramlarının tarihi süreçte değişmesine oranla, yeniden değişmesini istediği topluma, toplumun algısına eski yanlışların yerine yenisini ve doğrusunun yerleştirilmesi önceliği ile, düşünceye yönelik ayetlerin indiği vakıa.
Geçmişin bilgisinin değişmiş olduğundan, sağlıksız çıkarımların sonucu insanların yukarıda verdiğimiz ana kavramlarda İfsat olduğunu görebilmekteyiz.. Gerek toplumsal gerekse bireysel olarak insanlar Allah’ın elçileri ile gönderdiği “dinin” içeriğini değiştirip kendilerine uyarlamış oldukları için. Baz olarak ilk ayetlerde gözlemlediğimiz gibi eskinin yenilenmesine yöneliktir.
Geçmiş tarihli olayları hikaye ederken. Tüm toplumlardan örnekler verdiğine şahit olmaktayız. Bu yolu tercih etmesinin elbette bir sebebi olmalı idi. Onların şahsında ilk muhatapların eğitimi söz konusu edildiğinde, bu gün yeniden muhatap olanlar olarak bizler de aynı ayetlerden hareketle eğitilmek durumundayız.
Kuranda adı geçen kavimleri bağladığı zannedilen vahiylerin bir yüzü elçi ve kavmini bağlarken diğer bir yüzü de bizi bağladığı gibi ileriki süreçte de bizim bilemeyeceğimiz göremeyeceğimiz insanları bağlayacaktır. Yani vahyi duyan her bireyin, kavmin toplumun muhatabı ve mükellef olduklarıdır.
Tüm beşeri münasebetlerde, muhatap ve mükellef olduğumuz ayetlerin, çağrıda duyuruda, davette bir sıralaması olduğunun göz ardı edilmesi mümkün gözükmemektedir.. Hicrete kadar yaşanan dönemin Müminlerin iç dünyasını düşün alanını  yeniden düzenleyenler olduklarını görmekteyiz.
Düşündürücü olan bir nokta ise Hicret gerçekleşmeden, hicretten sonra gelip toplumsal yapının değişimine yönelik ayetlerin güne uyarlanmasıdır. Mükellefiz gibi gözüküyor olduğumuz bu ayetlerin, muhatabıyız.. Uygulama şansımız olmayan ayetleridir bunlar..
Bu noktada göze batan şeyi yeniden değerlendirecek olursak; Medine ye hicret olmadan topluma hitap etmeyen Allah’ın maksadı belirginleşmiş olmaktadır. Ancak toplumu yöneten, yönlendiren konumuna gelindiğinde Mükellef olduğumuz söz konusu edilebilir.
O halde dinin sahibi Allah vahiyleri sıralamaya, hayata uyarlama özelliklerine göre göndermiş olması tesadüf olamaz. O bile tedricen ve yeri geldikçe uyarlama şansı olduğunda göndermiş ise bizim bu sıraya ve tedriciliğe azami dikkat ederek konuya yaklaşmak durumunda olduğumuz yadsınamaz..
…….“kalk ve uyar” diye emredildiğinde, O teslim olmuş mutmain bir gönülle Rabbinin rızasına yöneldi. Besmeleyle ayağa kalktı ve ömrünün sonuna kadar durup dinlenmeden kıyamda kaldı, Allah(cc) için gayret gösterdi. Şahitliklerimiz, duruşumuz ve örnekliklerimizle hayata maya çalarak, vahyin ışığında arkamızdan geleceklere ve çevreye ufuk açmakla, rol modelimiz ve “Kur’an’ın ilk Talebesi” olan Hz. Muhammed(sav)’i adım adım takip etmekle bu hedefe ulaşabiliriz.
Halimizden asla şikâyet etmeden, mü’mince ve özgün projeler üretmekle, beşerî boyundurukların esaretinden kurtulmak için Müslümanca çareler aramakla meşgul olmalıyız.
Tavizsiz, uzlaşmasız, İnkılâbî, Nebevî yol ve yürüyüşlere hep birlikte çıkmakla emrolunmuşuz. İslâmî/Siyasî/Kur’anî ilmin Tevhidî ilkelerine sadık olmak; Müslümanlığımızın gereğidir.
Ümmetçi olup kardeşlik eksenini genişletmek, kuşatıcı/kucaklayıcı olmak, kardeşlerimizle dayanışma ve birbirimizle işbirliği köprülerini inşâ etmek hedefimiz olmalı.
Ahiret’e yatırım yaparak, Cennet ekseninde beklentiler taşımak insanlık kulluk şiarımız olmalıdır.
Tavizkar, uzlaşmacı, teslimiyetçi, ulusalcı, sentezci, modernist, pragmatist, reformist, oportünist veya münzevi olmamalıyız, bu anlayışları eleştiriyor, şeytanın şerrinden Allah a sığınıyoruz. .
Hiç birimiz dün durduğumuz yerde bu gün de durduğumuzu söyleyemez, yarınlar için garanti veremeyiz.
Dolayısıyla Peygamberler dışındaki herkesin gerektiğinde usulüne göre uyarılıp eleştirilebileceğine ve hatta gönül rahatlığıyla terk edilebileceğine inanmalıyız. “Halık’a isyanda mahluka ataat gerekmez ilkesine istinaden”
Bu bağlamda “Kavimler (toplum) nefislerindekini değişmezse Allah o kavmin halini değişmez” rad 11 ayetinin hükmünü çok iyi tahlil edip değişimin dönüşümün ilkelerini Mekke modelinde olduğu gibi test ve tesbit etmeliyiz.
Günümüz Mekkesi ile bire bir örtüşen ayetlerin (Mekki olanların) nebevi sünnette var olan şekli ile kıyas edilerek değerlendirilmesi sonucunda Rabbani metod konusunda eksiklerimizi ikmal etmeden büyük işlere kalkışmak değil büyük düşünceler ve projeler üretmek durumundayız.
Fikir üreticiliği olmadan fiili hareketin Sünnetullaha uygun olmadığı gerçeğini görebilmeliyiz. Fikri hareketler sonucunu Allahın tesbit ettiği hareketlerdir.
Kuran bir fikir kitabıdır, onu en güzel anlayan Peygamberimizdir. “Vahyi fikri” Kainat kitabı ile birlikte öğrenmek durumundayız. Toplumu değiştirip dönüştürmek isteyenlerin Rad 11 i ve Sünnetullahı çok çok iyi bilmeleri gerekmektedir. Aksi halde eğri okun elde kaldığı gibi Müslümanlarda yerde kalır.!!
Kıyam sade kulluk projesi olarak ele alınmalı, vahyin İnzal sırası dikkatten hali edilmeden hatta çok önemsenerek özümlenmeli son ve sonuçtan Allahın elçisi dahi mesül değilken bizler sonuca gitmek gibi bir lükse düşmemeliyiz.
“Rabbani metod nebevi sünnette çok açık ve net” olduğunu onu çok iyi tahlil ederek görenlerin hem İslam (teslim )oldukları hem de hareketin bizzat yol ve yöntemini bilen lider şahsiyetler olacakları gerçeği asla gözden uzak edilmemelidir diye düşünüyorum..
Sünnetullah burada ciddi açılımlar gerekli kılmış “kalk ve korkut” “…akraba ve aşiretini davet et” “başlarını çatlatırcasına anlat” bunlar aşamalar evreler bizim için bunlar olmazsa olmaz zaman var zemin var lakin duvar yıkık.. bunu biraz yükseltince inşallah yüreklerdeki hareket metodu hayat bulacaktır..