Muhammed Kutub’dan Türkiye’ye

Ahmet Taşgetiren

VAN 6.04.2014 11:50:15 0
Muhammed Kutub’dan Türkiye’ye
Tarih: 01.01.0001 00:00

Muhammed Kutub’un yaşadığını bilmiyordum doğrusu. Cidde’de vefat ettiğini öğrenince şaşırdım onun için.

Onun ve diğer İhvan öncülerinin kitaplarını 1960’larda, İmam Hatipli yıllarımda okudum. Yeni yeni yayınlanıyordu. Seyyid Kutup, Hasan- el Benna, Muhammed Kutub.... Muhammed Kutub’un Yirminci Asrın Cahiliyesi kitabından bir hayli notlar aldığımı hatırlıyorum.

Batı’dan liberal esintiler gelip, İslam içinde de liberal arayışlar başladığında Mısır ve Pakistan kaynaklı (Mevdudi gibi ki bizim nesil onları da 1960’larda okumaya başlamıştı) tercümelere yönelik eleştiriler de başladı: “Türkiye Müslümanlarının siyasal İslam istikametinde kafalarını zehirleyen akımlar” gibi görüldü bu eserler.

Sovyetler dağılıp da NATO’nun gündemine “Fundamentalist, radikal, siyasal İslamla mücadele” konsepti girdikten sonra bunun Türkiye’ye yansımaları da gecikmedi. Hele “Arap Baharı” yükselişinin, İhvan’la bağlantısı söz konusu olunca, Batı’daki “Siyasal İslam allerjisi” nüksetti ve iş, Mısır’da İhvan’a karşı darbeyi onaylamaya ve Suudi dünyasında bile İhvan’ın terörist örgüt ilan edilmesine kadar vardı.

Bizde “Siyasal İslam’a karşı tavr”ın güncellenmesini ise, Tayyip Erdoğan’a karşı açtıkları savaşta Camia’nın kalemşorları yaptı.

Today’s Zaman’ın genel yayın yönetmeniveson dönemde Camia’nın en başat aktörü olarak Bülent Keneş’e göre, “Siyasal İslam” hatta “İslamcılık” devlet erkini kullanarak toplumun yukardan aşağıya İslamlaştırılması idi ve Camia, bu nitelikte olan Erbakan partilerine hiç oy vermediği gibi, son zamanlarda yeniden oraya dönen Tayyip Erdoğan’a da oy vermeyecekti.” (Zaman, 25 Ocak 2014)

Ben, “Siyasal İslam” ya da “İslamcılık” çizgisine Batı’dan gelen tepkileri anlamlandırabilirim. Bana göre bu “İslami bilinç”in özünde, “İslamlaşma artı sömürgeci yapıyı sorgulama” var. Sade bir “İslam bağlılığı”ndan öte bir bilinç diriliği bu. İslam dünyasının açık - örtülü sömürge yapısının farkına varma ve “İslami bilinç”ten yola çıkarak bundan kurtulma iradesi. (Bu anlayışla İslam’ın bazı disiplinlerini anlama, değerlendirme noktasında farklılıklarımız olabilir, ama onları da içerden analizlerle değerlendirmek gerekiyor.)

İslam coğrafyasındaki açık-örtülü sömürge sisteminin banilerinin bundan rahatsız olmaları, daha ötede bunu kendileri için “tehdit algısı” çerçevesinde değerlendirmeleri son derece tabii.

Bundan bir “Müslüman”ın rahatsız olmasını ise anlamak mümkün değil. Bu, ya bilinçsizlikle izah edilebilir, ya “Batı ile hesaplaşmaya gelmez, yerler adamı” korkusuyla, ya da sömürgeci dünyanın taşeronu olmakla. İslam dünyasında siyaset, medya veya kültür alanında bu tiplerin pek çok örneğine rastlanabilir, ne yazık ki “İslami oluşum alanı”nda da pek çok örnekleri görülebiliyor.

“Camia’nın siyasi tavrı”na ilişkin birçok değerlendirme yapıldı. Bunlar önemli kuşkusuz, ama “İslamcılık, siyasi islamcılık” konusunda Camia’nın tavrı yeterince irdelenmedi.

Bu tavrın, merkezi karargahı Amerika’da olan, Batı ile diyalogu önceleyen bir hareketin Batı ile nabız uyumu arayan bir çizgide olma hassasiyeti noktasında bir anlamı var muhakkak.

Ama Camia’nın bir başka eleştirisi var İslamcı - Siyasal İslamcı çizgiye karşı, ki onun üzerinde yeterince durulmadı. Özeti şu bu eleştirinin:

“İslamcı çizgi, devleti ele geçirip, yukardan aşağı toplumu dindarlaştırma hedefine doğru yürür ve iktidara geldiğinde de toplumu yukardan aşağı İslamlaştırmaya çalışır:”

Camia, Erbakan partilerinin bu amacı taşıdığını, Erdoğan’ın da önce bu çizgiden uzaklaşmakla birlikte, 2011’den itibaren eski gömleğini giyip yeniden bu çizgiye geldiğini, Camia’nın da bu tarihten itibaren Erdoğan’a karşı tavır aldığını ifade ediyor. (Keneş, aynı zayı)

Erdoğan böyle bir şey yapıyor mu, okullara seçmeli Siyer ve Kur’an dersi koymak toplumu yukardan aşağı İslamlaştırmak demek mi, bunların tamamı tartışılabilir. Bu itirazları laikçi bir çevre yapsa, belki daha anlamlı da bulunabilir. Ama ulaştığı toplum kesimlerine “Çocuklarının dini-ahlaki yapısını koruma” vaadiyle yaklaşan ve nihai tahlilde “dini” niteliği bulunan bir Camia, devletin insanların önüne “seçmeli bir dini bilgi alanı” koymasından neden rahatsız olur?

Şunu sorarak yazıyı tamamlayayım:

- Siz, sayın Camia, dindar nesil sizin neyiniz olur?