Mucize ve İman

Sevtap Mendi

VAN 28.11.2017 09:59:51 0
Mucize ve İman
Tarih: 01.01.0001 00:00
 İnsan inanan fakat imanına delil arayan bir varlıktır. Kur'an'da imanı destekleyen delillerin, insanın akletmesinde ve ahlaki sorumluluklarında aranması gerektiğine vurgu yapılırken, insanın aklını ve peygamberlerin ahlaki örnekliğinin üstünü örten akıl dışı mucizeler aramak, iman etmenin sorumluluklarından kaçmanın kurnazca bir yaklaşımı olsa gerek.

 

‘’Bu nasıl elçi böyle? Yiyip içiyor, çarşıda pazarda dolaşıyor? Ona bir melek indirilseydi de beraberinde o da uyarıp dursaydı ya! Ya da kendisine (gökten) bir hazine bırakılsaydı ve ya ondan yiyip içecek (safa sürdüğü) kendisine ait bir cenneti olsaydı!’’ dediler.(Furkan,7-8)

 

‘’Nitekim demişlerdi ki;(E y Muhammed) Bize yerden kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız. Veya senin hurma ağaçlarıyla ve asmalarla dolu bir bahçen olmalı; dahası onların arasından gürül gürül ırmaklar çağlatmalısın. Ya da sürekli iddia ettiğin gibi göğü başımızda paralamalı ve Allah’ı ve melekleri getirip karşımıza dikmelisin.

 

Veyahut da senin altından bir köşkün olmalı ya da semaya çıkmalısın fakat semaya çıkman durumunda (dahi) oradan bize okuyacağımız bir kitap indirmedikçe yine de sana inanmayacağız.

 

De ki; ’’Kudret ve yüceliğinde sınır bulunmayan sadece Rabbimdir; ben, fani bir elçiden başka neyim ki?

Bir de kalkıp, Rabbinden ona mucizevi bir belge indirilmesi gerekmez miydi? Dediler!

De ki: Tüm mucizevi belgeler Allah katındadır; ben ise yalnızca açık ve net bir uyarıcıyım.

Ne yani! Şimdi bu ilahi kelamı, kendilerine iletmen için sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi?(Ankebut,50-51)

Sevgili peygamberimizin vahyin inişiyle başlayan tebliğ görevinde müşriklerin onun peygamberliğini kabül etmemelerinin başlıca bahaneleri peygamberimizin olağanüstü mucizeler getirebilmesi meselesiydi. Müşriklerin bu talepleri aynen Kur'an'a taşınmış ve onların bu taleplerine ‘’Kur'an size yetmedi mi?’’ cevabı verilmiştir. Müşriklerin mucize beklentileri daha sonraki dönemlerde Müslümanların zihinlerine de aynen yansımış ve peygamberimizi yüceltmek adına ona nispet edilen birçok akıl almaz mucizeler icat edilmiştir.

 

Mecazi Ayetlerin Hakikat Olarak Yorumlanması Sorunu

 

Mucize imalatında en etkili unsurlardan birisi batıni yorumların İslamiyete eklemlenmesidir. Bir diğer etkili unsurda kurandaki mecazi ayetlerin hakikat olarak algılanmasıdır. Özellikle mecazi ayetlerin hermenötik (yorum bilim) açısından bazı müfessirlerce hakikat olarak yorumlanması islamiyette mucize anlayışına kapı aralayan bir yaklaşım sergilenmesine neden olmuştur. Bu konuda Kur'an'da birçok örnek bulunmasına rağmen biz burada bir örnekle durumu izah etmeye çalışacağız. Mesela, Hz.İsa’nın ölüleri diriltme meselesinde Hz.İsa’nın ölüleri diriltmesi lafzi olarak anlaşılmış ve bu durum o dönemde tıp bilgisinin çok gelişmiş olmasına ve Hz.İsa’ya bu mukabilde bir mucize verilmesi olarak yorumlanmasına neden olmuştur. Halbuki ayetteki maksat, Allah’ın mesajlarından uzak kalmanın ölüm olarak nitelenmesi ve Hz.İsa’nın Allah’ın mesajlarıyla ölü kalpleri diriltmesi olarak anlaşılmalıdır.

Ayetlerin yorumlanmasında Arap dilinin vazgeçilmez bir özelliği olan mecazi ifadeler göz ardı edildiğinde, Kur'an dilinin gerçek yöntemini kavramak ve ayetlerdeki ilahi maksadı yakalamak imkansız hale gelmektedir.

 

Mucize, İlim ve İman İlişkisi

 

Geçmiş zamanlarda ve günümüzde dahi insanlara olağandışı görünen fenomenler aslında evrene hükmeden ilahi yasalardan birisinin devrede olduğu bir durumdan ibarettir. Varlığın potansiyelindeki keşfedilmemiş yasalar insanlara her zaman olağandışı olaylar olarak görünür. Günümüzün fütürist ve teorik fizik profesörü Michio Kaku, olanaksızın fiziği kitabında ışınlanma, görünmezlik, telepati, psikokinez gibi olayları günümüz teknolojisi ile henüz mümkün olmayan birinci sınıf olanaksızlar listesine almıştır. Kaku’ya göre bu durumların gerçekleşmesi günümüze göre olanaksız gibi görünen fakat fizik yasalarına aykırı olmayan teknolojilerdir. Michio Kaku bugün olanaksız olarak görülen şeylerin fizik ve kimyanın sınırlarının zorlanmasıyla gelecek yüzyıllarda gerçekleşebileceğini öngörmektedir.

Allah varlığı yasaları ile meydana getirmiştir. Bu yasalar günlük yaşantımızda klasik fiziğin nedensellik ilkeleri, atom altı dünyada kuantum fiziğinin olasılıklar yasası, kozmik boyutlarda mutlak zaman fikrini yıkan Einstein’in izafiyet teorisi olarak karşımıza çıkarken bazen de insan gibi iradeli varlıklara yönelik psikolojinin ve sosyolojinin yasaları olarak hayatımızda yer alır. Nitekim pozitif bilimler alanına dair tüm yasalar ilahi ilmin bir parçasıdır.

İnsandan beklenen Allah’ın bu yasalarını keşfederek yeryüzüne Rabbani bir terbiye ile halife olarak hakim olabilmesidir.

 

Son Söz Olarak

 

Kur'an-ı akıl almaz mucizevi olaylar anlatan bir kitap olarak algılamak, Kur'an-ı mitoloji kitabına, Kur'an'da anlatılan peygamberleri de insanları yanılsama dünyasına davet eden ilizyonistlere çevirmeye kalkmaktır. Bu anlayış tıpkı mucize dini olan Hristiyanlıktaki gibi bilim insanlarının dinden uzaklaşmasına ve dinin hurafelerle açıklanmasına kapı aralamaktadır.

Kur'an'ın insanlığa gönderilen son kitap, islamiyetin ise kamil bir din olarak nitelenmesi insanın bir bütün olarak tüm donanımlarına aklına, duyularına ve duygularına hitap eden bir din olması anlamına gelmektedir.

Allah’ın yasalarının işlediği kevni ayetleri olan evren kitabı, insan kitabı ve Kur'an ayetlerini birlikte anlayabilenlerin Allah’ın ilmi karşısında akıllarının secdeye varmaması mümkün değildir. Çünkü akıllarını ancak bilgi sahipleri doğru kullanabilir(Ankebut,43) ve ancak adaleti şiar edinen ilim adamları O’ndan başka ilah olmadığına şahitlik edebilirler(Ali-imran,18).