MODERN BİR HURAFE: KUTLU DOĞUM HAFTASI

Ömer Yıldız

VAN 24.05.2016 11:16:53 0
MODERN BİR HURAFE: KUTLU DOĞUM HAFTASI
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Her bidat/hurafe veya yalanın mutlak bir uydurulma nedeni vardır. Ancak Regaip gecesini Rasulüllah’ın ana rahmine düştüğü gece olarak etiketlemenin hangi saikle ortaya atıldığını ve hangi edep yoksununun aklına geldiği taacüb edilecek bir durum.

Diyanet İşleri Başkanlığı; 1989 yılından bu yana “diyalogcu” ve “Ilımlı İslamcı”  networkün felsefesini oluşturduğu ve isim babalığını yaptığı, Mevlit kandili kutlamalarına ilaveten, destek verdiği ve her yıl öne çıkarılan bir tema ile Milâdî 14- 20 Nisan tarihlerinde kutlanmak üzere “Kutlu Doğum Haftası” adlı yeni bir uygulama başlatmıştır. Haftanın Milâdî Takvime göre belirlenmesi, bid’at olup olmadığı tartışıla dursun, Peygamberimizi “anlama”dan çok “anlatma” iddiası ile çeşitli organizasyonlarla bu güne kadar kutlanan “Kutlu Doğum Haftası”nı başından beri benimseyemedim.

Bu tür kutlamalar bana hep yabancı geldi. İslam’ın Protestanlaştırılması yolunda döşenen taş cinsinden etkinlikler olduğuna inandığım için herhangi bir etkinliğe de katılmadım. Hafta boyunca meydanlarda ve salon toplantılarında Hz. Muhammed’i toplumumuza dini/ahlaki bir “örnek” olarak takdim etme iddiası ile programlar yapılıyor; Siretler, Na’tlar okunuyor.  

Hadis ezberleme yarışmaları gibi yarışmalar düzenleniyor. Hırka-i şerif ziyaret ediliyor; hemen her ildeki sakal-ı şerifler görücüye çıkıyor. Fırsatı ganimet bilen Cübbeli Teyyolar,Cübbesiz Döngeller sanrılarını ve hadis kaynaklarındaki ipe-sapa gelmez uydurmaları “Din/İslam” bu diye körpe beyinlere boca ediyor.

Fatma Barbarosoğlu, bazı çevrelerin geniş katılımlı “kutlama”yı birincil hedef olarak önemsemelerine rağmen, sosyal medya ve bilhassa televizyonlarda bir “din dili”nin oluşmamasından dolayı bu tür kutlamalar nedeniyle “din dili”nin hızlı bir şekilde “seküleleşme” tuzağına düşeceği endişesinin altını çiziyor.

Yine bir takım çevrelerin Kutlu Doğum Haftası’nı “doğum günü etkinliğine” ve şık paylaşım ortamlarına çevirdikleri için, başından itibaren bu haftaya mesafeli olduğunu söylüyor.

Bütün bu çekincelere rağmen hafta boyunca gerek Diyanet İşleri Başkanlığı gerekse çeşitli vakıflar tarafından az da olsa kaliteli sunum ve sempozyumların yapıldığının hakkını da vererek, ilk günden bu yana yapılan etkinliklerden sadra şifa bir eserin ortaya çıkmaması gerçeğini de belirtelim.

İslami bir temeli ve referansı olmayan Kutsal günler/geceler münasebetiyle yapılan etkinliklerde, Dini ve Peygamberi“anlamak”tan ziyade “anlatma” telaşı görülmektedir.

Zaten bu günler Müslümanların, Osmanlı Hıristiyan tebaasının “Paskalya ve Yortu”larına karşı ürettiği ve gelenekselleştirdiği ritüeller olduğu için “anlamak” gayesi de güdülmemiştir.

Bu bağlamda Anneler Günü, Babalar Günü, Doğum Günü ve Sevgililer Günü gibi seküler “gün” ve “hafta”ların işlevini görmektedirler.

Ekonomik bir arka planı gerçekleştirme gayesiyle ihdas edilen bu kutsal günlerkapitalizmin kılcal damarlarına kan pompalamak için uydurulmuş modern hurafelerdir.

Hz Peygamberin mesajını bugünkü neslin anlayabileceği bir dile dönüştürmek iddiası ile ihdas edilen Kutlu Doğum Haftasıyolunda; geçmiş yıllarda yaşanılan tecrübelerden gördük ki; sema – semah ve zikrin bir arada sahnelendiği ritüellerden tutunda, statlarda ve meydanlarda atılan duygusal nutuklar, ilahilerin okunduğu müzikli etkinlikler ve işi doğum günü pastası kesmeye, etli pilav ikramına götüren aymazlıklardan niyetin sulandırıldığını ve paradigma değişikliğine yol açıldığı rahatlıkla söylenebilir.
Olayın eğlence kültürüne dönüştürülerek, sevgililer günü kıvamında sekülerleştirilen bir yabancılaşma yaşandığını görüyoruz. Oluşan“gül” ekonomisi ve yüzlerce Tarkan konseri formatında icra edilen ilahi konseri organizasyonu ile Kapitalizmin çanağına yağ damlatılması ve olayın magazinleşip değersizleştirilmesi de işin cabası.

Korkarım bundan sonraki aşama, Hıristiyanların önce Meryem oğlu İsa’yı Tanrılaştırması ile başlayan, sonrasında Haç’ın İsa’nın yerini aldığı kutsal bir ikona dönüştürülmesi örneğinde olduğu gibi, Hz Peygamberin sembolü olarak kabul edilen“gül” figürünün de kutsallaştırılarak puta dönüşmesi olacaktır.

Tam bu noktada Prof. Dr. Fatih Andı’nın Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle yaptığı bir konuşmada dikkat çekmek istediği noktaya kulak vermek gerekir.
Prof. Andı; bu kutlamaların giderek popüler kültür denilen bir anlayışla sulandırılmakta olduğunu söyledikten sonra, Hıristiyanların Hz. İsa’nın veladetini kutlamak adına tertipledikleri Merry Christmas (Kutsal İsa) Yortusu/Şenliği’ne benzer bir tablonun ortaya çıkabileceği tehlikesine işaret edip, bu vesileyle piyasaya sürülen ‘kültürel ürünler’in, hatta Hz. Peygamber için nüfus kâğıdı hazırlanıp basılması gibi komikliği varan, işin vıcık-vıcıklaştırılmasına dikkat çekiyor.

Bu haftanın ihdas edilmesinin gerekçesi birilerinin; tıpkı Mevlid kandili ve diğer kandillerde olduğu gibi, Müslüman âlimlerin, “Allah’ın aralarında hiçbir ayrım yapmayız”(2/Bakara: 136) uyarısına rağmen Hz Muhammed’i Meryem oğlu İsa ile yarıştırmaya kalkmasından ve onlarda var bizde neden olmasın sakat mantığından kaynaklanmaktadır. Hatta bu kompleksin altında o kadar ezildiler ki; Kur’an’da Hz İsa için sayılan ne kadar mucize varsa hepsini ve bir fazlasını Hz Muhammed’e etiketlediler.

Bilhassa Hıristiyanlarla iç içe yaşayan Türkler Resulullahı daha doğar doğmaz konuşturdu ve Mevlitte anlatıldığı gibi Amine’yi tıpkı Hz Meryem’e geldiği gibi meleklerin gelip doğurttuğu, Meryem suresinde meleklerin Meryem’e doğacak çocuğun özelliklerinden haber verdiği gibi Muhammed’in özelliklerinden de haber verdiği yalanını uydurdular. Konu Kutlu doğum olunca Regaip Kandilinden ve uydurulma gerekçesinden bahsedilmeden olmaz.

Süleyman Ateş hocanın deyimi ile “edepsizler” güya çocuğun Amine’nin rahmine kutsanan bu gecede düştüğü yalanını uydurdular. Öykünen bu edepsiz uydurmanın gerçeği ise; Kuran’ın bize haber verdiğine göre, İsa’nın Meryem annemizin rahmine düşmesi olayıdır.

İslam âlimlerinin önemli bir kısmı tarafından Resulullah, arkadaşları ve tabiîn dönemlerinde bilinmediği söylenen, Regâibgecesini hâşâ Resullah’ın ana rahmine düştüğü gece olarak takdim etmek en hafif ifadeyle edepsizliktir. Böyle bir gece yoktur. Kadir gecesi dışındaki bütün kandiller Peygamberimizden 3-4 asır sonra, Peygamberden daha iyi Müslüman olmak iddiasındaki bir takım sofuların dine soktukları hurafelerdir.

Her bidat/hurafe veya yalanın mutlak bir uydurulma nedeni vardır. Ancak Regaip gecesini Rasulüllah’ın ana rahmine düştüğü gece olarak etiketlemenin hangi saikle ortaya atıldığını ve hangi edep yoksununun aklına geldiği taacüb edilecek bir durum. “Rezillik ve terbiyesizliğin âlâsı ise, hala bu yüz kızartıcı yalanların cami kürsülerinde vaaz olarak anlatılmasıdır.
Kim, nereden, nasıl veya hangi gerekçe ile böyle bir saçmalık ortaya atmış anlaşılır gibi değil. Bu hezeyanları dile getiren zihin, oturup neden Kur’an mesajını okuyup anlamaz da, bu edepsizlikler üzerinden peygamberini yâd ettiğini sanır, bu da ayrı bir muamma.

 Bizi bu bid’atlerden önyargısız okuma, derin araştırma ve taakkul/akletme kurtarır. Çıkar da yol budur.” Bu konu ile ilgili Mevlitte Amine’nin Muhammed’i melekler eşliğinde doğurmasının ilintilendiği olay; Kuran’da Meryem’in Cibril eşliğinde Mesih’i doğurmasının hikâyesidir. Kur’an’da doğumu üzerinden anlatılan kişi Hz Muhammed değil Meryem oğlu İsa’dır.
Bu nedenle Diyanetin “Kutlu Doğum Haftası” boyunca düzenlediği etkinliklerde hem bize hem de bütün dünyaya Hıristiyanların insafına terk edilmiş Meryem annemizi ve İsa Mesih’i anlatması daha verimli olur. Kuran’da Hz Muhammed’in doğumu annesi ve kırk yaşına kadar yaşadıklarından haber veren hiçbir ayet yoktur. Fakat Hz. Meryem’in annesinin niyeti, doğumu, yaşantısı ve oğlu İsa’nın doğuşu ve doğuşundan itibaren konuşması, Mesih ve Allah’ın Kelimesi oluşu hakkında pek çoğu Meryem suresinde olmak üzere tam 60 ayet vardır.

Bu durumun asla Hz Muhammed’in değerini azaltmayacağı gerçeğinden hareketle, peygamberleri birbirleriyle yarıştırmanın ve onları putlaştırmanın da kimseye bir fayda sağlamayacağı bilinmelidir. Hıristiyan ruhbanlar/din adamları yerine kendileri oturmak için Meryem oğlu İsa’yı insan boyutundan Tanrı boyutuna yüceltmek suretiyle “örnek” olmaktan çıkartıp hayatın dışına itmişlerdir.
Müslümanlar; “Âlemlere rahmet” olarak gönderilen Nebi’nin; “Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı batıl üzere övdükleri gibi siz de beni överek aşırıya kaçmayınız! Şüphesiz ki, ben bir kulum.

Bana Allah’ın kulu ve O’nun Resulü, deyiniz!” İkazına rağmen tıpkı Hıristiyan ruhbanlar gibi O’nun yerine oturmak için, Meryem oğlu İsa’nın bütün özelliklerini Hz Muhammed’e vererek ve aşırı bir şekilde yüceltmek suretiyle “güzel örnek” olmaktan çıkartıp hayatın dışına itmekte onlardan geri kalmamışlardır. Peygamberimizin her bid’atin dine yapılan bir ilave olmasından dolayı yasaklanmış olması nedeniyle bu haftanın da bid’at olduğu itirazına; Sayın Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Kutlu Doğum Haftasının “dini ve taabbudi bir yanının olmadığını ilmi ve fikri bir hafta olduğu” gerekçesi ile bid’at olmadığı cevabını vermiştir. Ancak dinî pratiklerini “rüya-i sadıka” metaforu üzerinden dizayn eden çevreler, olimpiyatlarına ve mitinglerine Peygamberin teşrif ettiği iddiasıyla daha şimdiden başkanı boşa çıkartmışlardır.

Bu işlerin ağa babası Feytullah ve yancısı Kuytul, her ne kadar toplantılarına katılan Peygambere mikrofonu vermemişler ise de, böyle bir toplantının taabbudî bir mahiyeti olmadığına kimi inandırabiliriz! Diğer dinlerin ve kültürlerin tesiri ile ortaya çıkan ve bir nevi arınma işlevi gören her gün ve gece kültünde olduğu gibi, yakın bir gelecekte bu güne özel ibadetlerin de ihdas edilmeyeceğinin garantisini kim verebilir? Gidişat, girilen bu yoldan konjöktörün de etkisiyle artık kısa vadede dönüşün olmayacağı şeklinde.

Şu halde mezkûr hafta nedeniyle yapılan etkinlikler; Rasulüllah’ın rahmet mesajını, insanlığı diriltmek, insanlığı yaşatmak, insanlığı yüceltmek ve bütün insanlıkla buluşturma çabası ve gayreti olarak değerlendirilmelidir. Bu kutlu mesaj insanlığa Kâbe motifli pasta kesilerek değil, her yaşta insanın rahmete ulaşmasına engel olan sanal ve görünür tüm putları kırarak yapılmalıdır. Gayri ciddi ve ehliyetsiz kişiler eliyle yürütülen etkinlikler bizde; Hz Peygamberi hayatın merkezine yerleştirip O’nun örnekliğini içselleştirecek bir bilinç kazandırmayacaktır.

Netice itibariyle bu etkinlikler şayet; ev halkına ve akrabalarımıza iyi davranmak, kapıcımızı azarlamamak, komşumuzun tepesine balkondan halı silkelememek, yere tükürmemek, yanımızda çalıştırdığımız işçiyi sigortalı yapmak, öğrencimize hakaret etmemek, rakip takımın taraftarına sövmemek, hayvanlara eziyet etmemek, trafik kurallarına uymak ve yaya kaldırımında yürümek gibi ufak tefek ama hayatın içinden davranış değişikliğine sebep olmayacaksa, bu işlerden ırak olmakta fayda vardır.
Ömer Yıldız/ İktibas Dergisi/ Mayıs 2016/449