'Mezhebimizi Değil, İslâm'ın Tevhid Anlayışını Esas Alalım'

“Silahın Değil Merhametin Gücüne Sarılalım”

VAN 27.12.2015 21:25:30 0
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Tahran'da düzenlenen Vahdet Konferansı’nda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, İslam dünyasına çağrıda bulundu.

Görmez, “Akan kan Müslüman kanı olduktan sonra Şii olmuş Sünni olmuş ne farkeder?” diyerek Müslümanları stratejik hesapları bir yana bırakıp birlik olmaya çağırdı. Mezhebe dayalı ayrıştırma, ötekileştirme ve çatışmayı “taassubun ve cehaletin yansıması” olarak nitelendiren Görmez şunları söyledi: “Kimyasal silahlar ve bombalarla halkını katledenler ve onlara destek olanlar, ahiret gününde hesap verecekler.”.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, hiçbir stratejinin Müslüman kanının dökülmesini önlemekten daha değerli olmadığını belirterek, “Hiçbir siyaset, Müslümanların parçalara ayrılarak birbirini katletmesini önlemekten daha önemli değildir.” diye konuştu. Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Dünya İslam Mezhepleri Yakınlaştırma Birliği’nce düzenlenen 29. Uluslararası Vahdet Konferansı'nın “İslam dünyasında mevcut krizler” başlıklı açılış oturumunda bir konuşma yaptı.

“Ümmetin ocağına ateş düştü. Kendilerinden olmayan herkesi kafir sayarak ötekileştiren anlayış, İslam dünyasının kalbine bir hançer gibi saplanmış durumda. DAEŞ'in verdiği zararı en azılı İslam düşmanları vermedi.”.

Görmez, bu buluşmanın bir tefekkür ve tedebbür (gerçeği düşünme) buluşması olduğunu belirterek, “Bugün ümmetin ocağına ateşin düştüğü, ümmetin diyarında ateşin yükseldiği bir dönemde kardeşlik ahlak ve hukukumuzu konuşmak, 'ümmet olma şuurumuzu' sorgulamak, vahdeti ve kardeşliği yeniden tesis etmek için bir araya gelmiş bulunuyoruz.” dedi.

Bölgede yaşananlara hiçbir mümin vicdanın sessiz kalamayacağını ve kalmaması gerektiğine işaret eden Görmez, “Fitne ve tefrika (sürekli anlaşmazlık) ateşinin İslam ümmetini her taraftan kuşattığı günümüzde işgal ve istibdatlardan sonra bugün her türlü şiddet ve cinayeti caiz gösteren, kendilerinden olmayan herkesi tekfir ederek (kafir sayarak) ötekileştiren anlayış, İslam dünyasının kalbine bir hançer gibi saplanmış durumdadır.” değerlendirmesinde bulundu.

Müslümanların izzet ve onurunun tarihte hiç olmadığı kadar bugün bizzat birbirlerinin eliyle yok edildiğini vurgulayan Görmez, İslamofobiyi oluşturmak isteyen endüstrinin, İslam dünyasındaki çatışmaları ve yaşanan manzaraları gösterip Müslümanlar aleyhine acımasız bir propaganda yaptıklarının altını çizdi. Tefekküre, derinden düşünmeye ve mütalaa etmeye muhtaç olduklarını dile getiren Görmez, “Zira bugün maalesef İslam'ın cahil müntesiplerinin, her türlü iman, akıl ve hikmetten uzak terör şebekelerinin, sevgili Peygamber’imizin mübarek ismini sözde bayraklarına nakşederek din-i mübin-i İslam'a verdiği zarar, azılı düşmanların verdiği zararı fersah fersah geçmiş bulunmaktadır.” ifadelerini kullandı.

“Hiçbir Strateji, Müslüman Kanının Dökülmesini Önlemekten Daha Değerli Değil”

Bu buluşmanın bir vahdet buluşması olduğunu hatırlatan Görmez, şöyle dedi: “İslam dünyasından barut kokusu yükselirken acımız ortak, derdimiz ortak, duamız ortak olmalıdır. İslam ümmetinin yeşerttiği mümtaz medeniyetleri, bu medeniyetlerin ortaya koyduğu büyük tecrübeleri yok sayarak yol alamayız. Bütün bu müktesebatı dışlayan, ümmetin vahdetine aykırı yorum ve dayatmalar içeren, şiddet ve zorbalık öngören nevzuhur dini akımlara karşı hep birlikte mücadele etmek zorundayız. Hiçbir strateji, Müslüman kanının dökülmesini önlemekten daha değerli değildir. Hiçbir siyaset, Müslümanların parçalara ayrılarak birbirini katletmesini önlemekten daha önemli değildir.”.

“Kanın Sünnisi Şiisi Olur mu, Kardeş Kanına Göz Yumulur mu”

Konuşmasında, “Yetmedi mi bunca akan kan, yetmedi mi bunca işkence ve musibetler?” diye seslenen Görmez, şöyle devam etti:

“Siyonizmin, emperyalizmin kıskacında bunca aşağılanma yetmedi mi? Çıkalım salonlarımızdan, çıkalım havzalarımızdan, çıkalım camilerimizden, tekkelerimizden, Hüseyniyelerimizden. Kalemlerimizi, zihinlerimizi, kalplerimizi, gönüllerimizi devreye sokalım. Sesimizi ve çığlıklarımızı yükseltelim. Ümmetin ocağı yanıyor, ümmetin diyarında ateşler yükseliyor. Bu fitneyi söndürmemiz gerekiyor. Akan kan Müslüman kanı. Dökülen kan Müslüman kanı olduktan sonra Sünni olmuş Şii olmuş ne fark eder? Kanın Sünnisi Şiisi olur mu, kardeş kanına göz yumulur mu? Hangi akıl, hangi delil, hangi gerekçe bunu haklı gösterebilir? Cinayet şebekeleri, Hz. Peygamber’in ismini flamalarının üstüne yazarak tekfir beyannameleri yayınlarken bizler nerelerdeydik? Bunda bizim hiç mi kusurumuz yok? Ey alimler, bu kin ve nefret eken konuşmalara, bu ötekileştiren hezeyanlara karşı bizler ne yaptık?.”.

Mezhebe Dayalı Ayrışma

Mezhebi dinle aynileştirmenin ya da mezhep mensubiyetini, İslam aidiyetinin üstünde görmenin asla kabul edilemeyeceğine dikkat çeken Görmez, mezhebe dayalı ayrıştırma, ötekileştirme ve çatışmayı “taassubun ve cehaletin yansıması” olarak nitelendirdi.

Görmez, mezhebi farklılıkları birer zenginlik saymak gerektiğine değinerek, “Şiilik, Sünnilik olmasın demiyorum, Şii de olsun Sünni de olsun ama hepsi bir arada tek ümmet olsun diyorum. Evet, doğrudur, benim ülkemin çoğunluğu kendisini Sünni olarak tanımlamaktadır. Ancak bizim Sünniliğimiz orta yol ve itidalden hiçbir zaman ödün vermemiştir. Bizim Sünniliğimiz başkalarına karşı hizipçiliği öngören bir Sünnilik değildir. Bizim Sünniliğimiz ehl-i beyt muhabbetiyle yoğrulmuş bir Sünniliktir.” ifadelerini kullandı.

Müslüman Müslümanla Savaş Halinde Olamaz

Müslümanın bir başka Müslümanı “müşrik” görerek onunla savaş halinde olamayacağına vurgu yapan Görmez, “Böyle bir çatışma İslam'ın en ulvi kavramlarından olan cihat ile beraber anılamaz. Mezhebine, fikrine ve anlayışına uymayanı tekfir ederek onu öldürmeyi, hiç kimse cihat olarak tarif edemez. Cihat, terörün, vahşetin ve öldürmenin değil, diriltici bir gayretin hayat veren bir mücadelenin adıdır. Bugün, Müslümanların topyekun başvuracağı en büyük cihat, cehalete, taassuba, fitne ve tefrikaya karşı yapacakları cihattır.” dedi.

Kerbelalar Suriye'de, Irak'ta, Yemen'de ve Başka Diyarlarda Tekrarlanıyor

“Biz Batılı veya Doğulu ülkelerin aramızda ayrılık çıkarmadığını söylemiyoruz.” diyen Görmez, “Zira onların bakanlarıyla, elçileriyle, uzmanlarıyla askeri görevlileriyle, güvenlik danışmanlarıyla ülkemizden ayrılmadıklarını görüyoruz. Onlar ülkelerimizdeki şiddet örgütlerini her türlü yasaklanmış savaş silahı ile donatmaktadırlar. Katillerin liderlerine, kendileri için yasak gördükleri kimyasal silahlarla halklarını öldürmeye izin vermektedirler. Ölenler mustazaf (mazlum) olduğu sürece kendilerinden hesap sormamaktadırlar.” sözlerine yer verdi.

Acıların arttığını, mazlumların çoğaldığını ifade eden Görmez, “Kerbelalar Suriye'de, Irak'ta, Yemen'de ve başka diyarlarda tekrarlanıyor. Bizler bugün Ehl-i beyt yolunun bizi ayrıştırmadığını, buluşturduğunu fark etmeliyiz. Dinimizi daha derin bir anlayışla anlamak ve birbirimize karşı daha fazla sükunet ve engin bir hoşgörü ile yaklaşmak için çaba sarf etmeliyiz.” diye konuştu.

Müslümanların düşmanlık ve şerde değil, iyilik ve takvada yardımlaşması gerektiğine değinen Görmez, “Mısır'da hakları gasp edilen kardeşlerimize bu kapıdan el uzatalım, Suriye'de binlerce insanı evsiz bırakan siyasetlere bu kapıdan karşı çıkalım, Filistin'e bu birlik kapısından gidelim.” dedi.

“Küfrün karşısında tek ses, hainin karşısında tek yürek, zalimin karşısında tek bilek” olunması gerektiğini söyleyen Görmez, dostla düşmanın tanınmasını, akla karanın seçilmesini, emperyalistlerin değil, ümmetin yüzünün güldürülmesini istedi.

mehmet_gormez_tahran.jpg

“Mezhep Farkı Öne Sürerek Müslüman Öldürmek Cihad Değil, Terördür”

Kardeş kanı dökmenin haram olduğunu, her Müslümanın ırzının, malının, canının dokunulmaz olduğunu ifade eden Görmez, mezhep ve meşrep farkını öne sürerek Müslüman öldürmenin “cihad" değil, “terör” olduğunun altını çizdi.

“Ümmetin derdine yeni dertler katmayalım.” diye seslenen Görmez, “Küresel siyonizm, gözlerini bize dikmiş duruyorken tarihin sayfalarındaki ihtilaflı konuları gündeme taşımanın ne yararı var? Hangi hesap, hangi proje, hangi plan bundan çıkar sağlıyor? Bunca bombardımandan sonra kimin özgürlüğü, kimin onuru, kimin insanlığı yıkıntıların altında kalıyor?” diye sordu.

Görmez, konuşmasında katılımcılara şu çağrıda bulundu:

“Gelin Ayrıştıran Değil Kaynaştıran Olalım”

“Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanı olarak diyorum ki, geliniz fitneyi savaştan beter görelim ve yeryüzünden fitnenin kalkması için el birliği ile emek verelim. Bölgemizin yeniden barış yurdu olması için çatışmanın stratejisini değil, barışın kelamını yapalım, güvenin ilkelerini yazalım. Birlikte yaşamanın ahlakını oluşturarak, barışa dayalı bir hukuk inşa edelim. Alem-i İslam'ın gözü üzerimizdedir, ümmet-i Muhammed'in kulağı bizdedir, mazlumların ve biçarelerin eli yakamızdadır. Şehitlerin kanı sarık ve cübbelerimize sıçramışken zulme sessiz kalırsak, şiddete, teröre 'Dur' diyemezsek bu en büyük vebal olarak defter-i a'malimize işlenecektir.

Geliniz bu güzide şehirde, Tahran'da yapılan bu toplantıyı bir ahde ve misaka dönüştürelim. Buradan yapacağımız çağrıyı dünyanın dört bucağına ulaştıralım. Çağrımızı sözde bırakmayıp eyleme dönüştürelim. Mezhebimizin ve ideolojimizin değil, İslam'ın tevhid anlayışının yayılmasını esas alalım. Ülkelerimizin içeride ve dışarıda Müslümanların kanını akıtmayı içeren siyasi stratejilerine değil, dinimizin rahmet ve esenlik taşıyan evrensel mesajına öncelik verelim. Geliniz, tanımlamalarımızı ayrılık üzerine değil, yakınlık üzerine yapalım. Ayrıştıran değil kaynaştıran olalım. Yaralayan ve karalayan değil, yakınlaştıran ve aydınlatan olalım.“.

“Silahın Değil Merhametin Gücüne Sarılalım”

Görmez, konuşmasını şu dua ile tamamladı:“Elimizle sebep olduğumuz musibetler, savaşlar ve afetler hepimiz için acı bir son hazırlarken tek umudumuz Sensin. Merhameti unutan yeryüzü halklarını Sen ıslah eyle. Bize feraset ver, fitneyi savaştan beter görelim, yeryüzünde fitnenin ortadan kalkması için vicdanlarımızı yeniden harekete geçirelim. Bize basiret ver, İslam topraklarının barış ve iman yurdu olması için üzerimize düşeni yerine getirelim. Bize gayret ver, tarihin yıkılmasına, haysiyetin ayaklar altında ezilmesine, kardeşlerimizin katledilmesine izin vermeyelim. Bize kudret ver, müminler arasındaki kini, öfkeyi ve nefreti ortadan kaldıralım. Bize vahdet ver, silahın gücüne değil, merhametin gücüne sarılalım, bir olalım, birlik olalım. Bize sekinet ver, korkularımızı yenelim, duanın ve sözün gücüne inanarak ümitvar olalım. Rabbimiz sen kalplerimizi birleştir, saflarımızı sıkılaştır, mazlum ümmetleri necata (kurtuluşa) erdir, ümmeti İslam'ı tevhid üzere sabit kıl.”.

Yeni Şafak