MECBURİ KİMLİKLERİN GÖLGESİNDE BEKLEMEK

Yalanlar üzerine kurduğumuz dünyayı ne zaman ve kimin hezeyanlarında peydahladığımızı çoğu kez fark etmeyiz. Önümüze getirilip konulan hayatın değer yargısı olarak ruhumuza dayatılan kutsal suyla yıkanmış bir tabu halinde inançlar

VAN 21.09.2015 10:21:05 0
MECBURİ KİMLİKLERİN GÖLGESİNDE BEKLEMEK
Tarih: 01.01.0001 00:00
Bu gün mustarip olunan vakıalar silsilesi insani değerleri harap ve bitap bırakmıştır. İnsanlığı geri dönülmez kaosun eşiğine sürüklemiştir. Mecburi kimliklerin gölgesinde alınmış kararların yalanıyla tanımlanan ve sınırları çizilen hayatların yapaylıkları tartışılmazdır. Bu yalanlar üzerine kurduğumuz dünyayı ne zaman ve kimin hezeyanlarında peydahladığımızı çoğu kez fark etmeyiz. Önümüze getirilip konulan hayatın değer yargısı olarak ruhumuza dayatılan kutsal suyla yıkanmış bir tabu halinde inançlarımızın ve duygularımızın koynuna saklarız. Bunu bazen ailesel bir geleneğin sonucu olarak kabul ederiz. Bazen bunu yasal bir dayatmanın toplumsal kabulü olarak görmeye başlarız. Çoğu zamanda tarihin bir başka sayfasında ilahi bir algı olarak bize sunulan kurtuluş reçetesi sanırız.

Biz annemizin ve babamızın önceliklerini basit bulup onların hayallerini sadece bir vefa olgusu olarak algılarız. Her zaman bu düşüncelerin günü geçmiş gündemler olduğunu savunuruz. Çağın gereklerine göre yeni olgular ve projeler üretmeyi planlarız. Bunu gerçekleştirmek adına eylemler yaparız. Bizim çocuklarımız bizim önceliklerimizi ve projelerimizi basit ve yetersiz bularak tarihin çöplüğüne atıverir. Bu ilk insani varoluşla birlikte devam eden bir olgu olarak yazılmış ancak sürekli uygulanan bir geleneksel tarihi gerçeklik olarak insanlığın kısa sayılmayacak tarihi serüveninde var olmaya devam ediyor. Kendi kültürel medeniyetimizi süslemiş bir başka gelişi güzel değerler manzumesine değiştirmek için ruhsal ve toplumsal makyajlar eşliğinde tanımlar yaparız. İnsan var olduğu ilk günde itibaren hayat akışını ertelemek üzere ve yenilenmek üzere kurgulamıştır. Ancak insan ilk varoluş gününde itibaren bir eylemler projesinin ürünü olmak ya da sonuçlarını oluşturmak üzere kendini tanımlar. Ruhun derinliklerine gizlenen sırların kapıları aralandığında günümüzde anlaşılması zor olan ileri çağlarda belki daha iyi anlaşılacak birçok geçmişte tasarlanmış sosyal ekonomik siyasal veya manevi alemi ilgilendiren ütopik meseleler tezahür edecektir. Konuya hangi gözle bakmak istediğimize bağlı olarak değişen bu bakış açısı bir sosyologa göre farklı bir toplumsal dinamiğin argümanı olarak tanımlanacaktır.

Bir tıp veya genetik bilimcisine göre çözülen genetik şifrelerin açtığı biyolojik ve ruhsal tanımlamalarla değişkenlik arz edecektir. Tarihçinin penceresinde sosyolojik ekonomik ve konjüktürel değerlerin toplumsal yansıması olarak farklı bir tanımı algılanabilecektir. İnsana hangi pencereden bakarsanız bakın: insan tek başına insandır. Eğer bir insan kendi iç dünyasından koparılmışsa, o andan itibaren, maddi ve ruhsal dünyasına ilk kırbacı değdirmiştir, bu acı gerçeklik olarak toplumun vizyonuna düşecektir. Ruhsal dengeler bir kez bozulmaya başladığında, iradesine tasallut konulduğunda, manevi değerleri olarak tanımladığı değer yargıları yok olmaya başladığında, idealleri değerini kaybeden toplumsal alt kültürlerin elinde gündelik işlere meze yapıldığında tükeniş başlayacaktır. Bu insanı insan yapan düşünsel dünyasına bir derin darbe olarak yankı bulacaktır. Evrensel değer yargılarını belirleyen vicdani ve manevi dünyası kirlenmeye ve kokuşmaya başlayacaktır. Düşünce zarar görecek, dil bozulacak tat duyusunu kaybedip doğruları söylemekle yalanları söylemek arasındaki farkı hissetmez duruma gelecektir. Beden meşru zeminleri terk edip memnu zeminlerin cazibesiyle esrik bir şarkının nakaratıyla sarhoş olacaktır.

Aşk simgesel değerlerin arasına hapsedilmiş bir tabu olarak sınırlandırılan geleneksel ve kişisel tabuların ardına düşmüş tanımı yapılmayan bir hengamenin kurbanı olarak kalacaktır. Bu kokuşmuşluk bireyler arasında hızla yayılmaya başladığı zaman toplumsal olarak, adı konulmamış bir salgının tehdidi altına girmiş demektir. Sosyolojik olarak ve tarihsel gelenekte gelen maddi ve manevi gerekli tedbirler alınmadığı takdirde o kişinin veya toplumun helak olma çanları çalmaya başlayacaktır. Milli ve manevi değerlerin üzerine kurulan toplumsal yapılar kendi ihanetlerini kendi değerlerinden almaya başlayacaktır. Toplumsal ahlaki dinamikler bu bozgunun sarsıntısıyla ilk olarak kendine ait ihanet fayının depremini kırmış olacaktır. Siyasi iktidar: toplumsal ahlakı ve ekonomik göstergeleri mevcut statükocu bürokratlar ve kapitalist iş birlikçilerin lehine kullanmaya başlandığında ölçü ve tartı zenginler lehine bozulduğunda, fakirler için ayrı hukuk kaideleri, zenginler için ayrı uygulamalar başladığında toplumsal helakın çağrısı beklenmelidir.

İşte ilk insan ile birlikte başlayan hak batıl eylemi bu gün farklı maskelerle bireysel ve toplumsal katmanlarda savaşını sürdürüyor. İnsanlar doğuyor, insanlar ölüyor, kavimler doğuyor kavimler ölüyor, köyler kasaba oluyor, şehirler kuruluyor şehirler yıkılıyor. Krallar hüküm sürüyor, krallıklar yok oluyor. Cemaatler kuruluyor, cemiyetler ölüyor. Partiler kuruluyor, iktidar oluyor, hükümet oluyor, muhalefet oluyor, iktidarlar ölüyor. Devletler kuruluyor, devletler parçalanıyor. Biz ise mecburi kimliklerin gölgesinde bekliyoruz