LÂ DEMEDEN İLLÂLLAH DİYENLER

OSMAN COŞKUN

VAN 23.04.2015 10:31:49 0
LÂ DEMEDEN İLLÂLLAH DİYENLER
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Bu metotla yeryüzünde yaşayan ne kadar Müslüman var ise düşünceleri kirletilmiş, itikatları bozulmuş ne siyasi ne de diğer bir anlamda Müslümanların bir araya gelip küfre karşı tek bir ümmet olma gibi bir özelliği kalmamıştır.
İnsanın kendisini İslam’a ait hissetmesinin olmazsa olmaz şartlarından birisi İslam’a ve onu gönderen rabbe ve onun inanılmasını istediği iman esaslarına toptan kesin ve tereddütsüz iman ettiğini açıkça söylemesi ve bu söylediklerine de uygun yaşam biçimini hayatına tatbik etmesinden geçmektedir. Biz bunu kısaca Kelime’yi tevhit diye sembolize edilen ve iki kısımdan oluşan “lâ ilahe illallah ” sözü ile ifade ederiz. Peki, bununla ne demek isteriz ister iseniz şimdide onun açıklamasına geçelim.
Hiçbir insan anasından Müslüman veya gayri Müslim olarak dünyaya gelmez. Bu insan İslam’a da İslam dışı ideoloji ve sistemlere de eşit mesafede dünyaya gelir. Öncelikle onun anne ve babası hangi hayat sistemini din, yaşam biçimi edinmiş ise yeni evlatları da daha çok anne ve babaya ait bu yaşam biçimini yaşamak ve kabul etmek zorunda kalmıştır veya kalmışızdır. Bunu “her doğan her dünyaya gelen çocuk eğer fıtratına müdahale edilmez ise İslam’ı algılamaya ve yaşamaya meyilli doğar.” Sözü de doğrulayıp teyit etmektedir. Saf arı duru dünyaya gelen insan yavrusunu yine kendi cinsi olan anne veya babası tarafından ya Allah’a itaat veya isyan ederek geride kalan ömrünü tamamlamaktadır. Yani birilerinin dediği gibi dedelerinin seyit olması veya filanca soydan dünyaya gelmeleri onlar için herhangi bir avantaj sağlamamaktadır. Eğer aksi olsa idi peygamber efendimizin yaşadığı dönemde yaşayıp da iman etmeyen veya Nuh aleyhi Selam’ın oğlunun durumunu nasıl izah edecekler idi doğrusu sizler gibi bende merak ediyorum. Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki biz Müslümanlar ağzımızdan çıkan veya konuştuğumuz sözün ne anlama geldiğini bilerek konuşmalıyız.
Diğer bir ifade ile ağzımızdan çıkan sözü kulağımız duymalı ve sonucuna katlanmalıyız. Kuran’ın kendi dilinde indirildiği Arap toplumunun ileri gelenleri kendi içlerinden Allah tarafından elçi olarak seçilen Abdullah’ın oğlu Muhammed (a.s) ın davetine şiddetle karşı çıkmışlardı. Bunun sebebi ney di? biliyor musunuz? Onlar davet edildikleri şeyin kendileri tarafından kabul edilmesi halinde bütün bir insanlığı karşılarına aldıklarını o anda yerleşik düzene hâkim olan cahiliye ve bütün kurumlarını inkâr edip ayrılmaları gerektiğini ve sadece eşi ve benzeri olmayan Allah’a kul olmaları ve kula karşı kulluğu reddetmeleri gerektiğini pek ala biliyorlardı. Onun için Allah’ın resulünün “la ilahe illallah deyin ve kurtulun” teklifini Ebu cehil, Ebu leheb ve benzeri ileri gelen aristokrat takım reddedip şiddetle karşı çıkmışlardır.
Çünkü o gün bu söylenen sözü söylemek bir bedel ödemeyi gerektiriyordu. Ya bu gün böyle mi? Manası bilinmeden söylenen bu söz sahibini kesinlikle Müslüman yapmamaktadır. Çünkü bu günün insanı İslam’ın ifade edildiği dili bilmiyor. Onları teberrüken anlamadığı lafızlar ile ifade ediyor. Buda bu sözleri söyleyenler üzerinde hiçbir etki bırakmamaktadır. İşin aslına bakar iseniz hayat iki kelimeden ibaret; Lâ ve İllâ. Evet diyebilmek için önce hayır demeyi öğrenmek, hayatımızda; Hayırlara da yer vermek gerektiğini unutmamak lazımdır. Yine aklımızdan çıkarmamamız gereken çok önemli bir hususta hayır demek, inanca, İslam’a, insani değerlere savaş açan bunları yok sayan bütün insan düşüncesinin ürünleri olan ideolojilere dur ve hayır demektir. Yine şunu açık olarak ifade etmeliyim ki: Lâ olmadan, İllâ olmaz. Bundan dolayı Lâ ilâhe illallah düsturunda:
Lâ diyen bir insan Allah’ın dışında kendisini ilah ilan eden ve ettiren bütün ilahları, Allah’ı hayata müdahale ettirmeyen, devre dışı bırakan bunun için her türlü mücadeleye girişen bütün beşeri sistem ve onun yeryüzünde temsilciliğine soyunan izimlere, bütün tagut’lara yeryüzünde ekini ve nesli yok edip haksız yere insan öldüren onların ülkelerini işgal edip her türlü kutsalına hakaret eden ayrıca sahip oldukları maddi ve manevi zenginlikleri tahrip eden zalim aynı zamanda azgın bütün yeryüzü diktatör ve katillerine hayır demektedir.
Aslında hayır diyen bir Müslüman Allah’ın gönderdiği yaşam biçimine aykırı olan onun yeryüzünde hayata uygulanmasının önünde engel olan her türlü şirk ve cahiliye sistemlerini de ret etmektedir. İşin bu kısmını anlayıp itikat haline getiren bir Müslüman artık neyi ret ettiğini de açık bir şekilde ilan etmektedir. Şimdi illallah demenin zamanı gelmiştir. Çünkü hayır demeden evet demenin bir anlamı olmayacaktır. Açıkça inkâr edilenlerin ilanından sonra artık sıra nelerin kabul edildiğinin açıklanmasına veya diğer bir ifade ile haykırılmasına sıra gelmiştir. İllallah diyen kişi açıkça safını ve duruşunu artık değiştirmiştir.
O bu sözü ile ilahının ve rabbinin Allah olduğunu, onun resulleri aracılığı ile göndermiş olduğu her ne var ise inanıp kabul ettiğini bundan sonra kulların kulu olmayacağını sadece bütün kainatı yoktan var eden Allah’ın kulu olacağını, onun insanlık için göndermiş olduğu hayat nizamını kendisinin yaşaması gereken ve bu iman esasının bütün yer yüzüne yayılıp hakim olması için çalışacağını, yeryüzünde fitne kalmayıp din sadece Allah’ın oluncaya kadar durmaksızın mücadele edeceğini, kendisinin artık bir Müslüman olduğunu sıradan bir insan olmadığını ve nihayetinde şöyle demesi gerektiğinin bilincine varmış olması gerekir: “De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de, alemlerin rabbi olan Allah içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben Müslümanların ilkiyim.” ( Enam- 162-163) Allah’ın bütün elçileri tebliğlerinin esaslarını Allah’tan başka ilah yoktur ilkesi üzerine bina etmişlerdir. Onlar öncelikle insanlardan Allah’ın dışındaki ilahları reddetmelerini sonrada İlah olarak Allah’ı kabul etmelerini yeni girip kabul edecekleri dinin olmazsa olmaz şartlarından bir esas olduğunu açıkça muhataplarından istemişlerdir. Bunu kabule yanaşmayan veya açıkça ilan etmeyen muhataplarını da fazla ciddiye almamışlardır. İnkâr edenlerde işin aslına bakar iseniz lâ deyip yeni dine giren Müminlerden kabul ettiklerini ret etmelerini istemişlerdir. Mesela İslam’ı kendisine din olarak seçen Bilal ‘i kızgın kumlar üzerine yatırıp işkence eden Ebu Cehil ondan yeni dini adına neyi kabul etti ise onları inkâr etmesini istememiş mi idi? Aldığı cevaba gelince Bilal’in dudaklarından dökülen “ Allah birdir ondan başka ilah yoktur” sözünden başka bir şey olmamıştır. Bu tür insanlık dışı işkenceler insanlık tarihi ile başlamıştır ve halende devam edip süre gelmektedir ve kıyamete kadar da devam edecektir. Fakat bu iğrenç ve çağdışı metot Müslümanları dinlerinden döndüremeyeceklerini anlayan İslam düşmanları usul ve metotlarını değiştirerek yeni yeni yöntemleri kabul edip Müslümanlara etki etmeye başlamışlardır. Bu da karşısına çıkmaya cesaret edemediğin rakibinin koluna gir şekline dönüşmüştür. Yani “dine karşı din” Rakip Allah’ın göndermiş olduğu ve tamamı Kuran’ın iki kapağı arasında olup resulünün hayatına uyguladığı dine karşı yeni bir din ve anlayış geliştirerek istediği sonucu elde etmeyi başarmıştır. Yani bir tarafta indirilen din diğer tarafta uydurulan dinler ki uydurulan dinler sayılamayacak kadar çoktur. Bu metotla yeryüzünde yaşayan ne kadar Müslüman var ise düşünceleri kirletilmiş, itikatları bozulmuş ne siyasi nede diğer bir anlamda Müslümanların bir araya gelip küfre karşı tek bir ümmet olma gibi bir özelliği kalmamıştır. Ümmet artık paramparça perişan sefil, zavallı, sömürülen ülkeleri işgal edilen Allah ve onun dini adına birbirlerinin medya önünde boğazını kesen, daha olmadı Allah’ın dininde hiçbir şekilde yeri olmayan yakarak öldürme sahneleri ile anılan sonunda da “Allah‘hu Ekber “demek suretiyle görevlerini yerine getirmenin rahatlığı ile poz veren zavallılar ile temsil edilir olmuştur. İslam’ın karşısında yer alanlar sizce istedikleri sonucu elde etmemişler mi? Bana sorar iseniz fazlası ile elde etmişlerdir. Peki, bu durumdan kurtulmanın çaresi ne? Çare Allah’ın indirdiği dini din edinmek ve Allah’ın ipi olan Kuran’a sıkıca sarılmak ve bu dakika itibariyle Allah’ın verdiği aklı kullanarak tek bir ümmet olmak için aramızda bizleri bir birimizden ayıran, her türlü farklılığa son vermek olmalıdır. Allah’a emanet olunuz.