KURUSIKI SOSYALİZM KURUSIKI BİRİKİM!

Murat GÜZEL

VAN 9.08.2015 10:41:54 0
KURUSIKI SOSYALİZM KURUSIKI BİRİKİM!
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Sol entelektüellerin son 3-4 yıldır Çözüm Süreci’ne rağmen artarak süren PKK şiddetini eleştirmeye dönük sadra şifa herhangi bir sözlerine rastlanmayışı, ancak devletin PKK saldırılarına karşılık vermeyi seçmesiyle birlikte önceden neredeyse öksüz bıraktıkları “barış”a sahip çıkıyor görünmeleri “devrim”in ve hatta “demokrasi”nin ancak “silah”la gelecek oluşuna değgin bilinçaltlarına kazınmış duygu ve inançlarından ötürüdür.
Kuşatma altında HDP yalnız bırakılırsa, sadece şaşırmış olmayacağız. Onun üzerinden ödenecek gayet ağır bedellerin pasif seyircisi olmanın vebalini de üstlenmiş olacağız” diye yazıyor sosyalist bir derginin yazarı dergisinin internet sayfasında. Suruç’taki kanlı olayın hemen ardından 2 polisin Siirt’te evlerinde enselerinden vurulmuş olarak bulunmaları ve olayın PKK tarafından yüksünmeden üstlenişi sonrası başlayan sınır ötesi hava harekatlarına ‘ağır saldırı’ imasını da esirgemeden… Özellikle sosyalist solun ve sosyal demokrat olduğunu söylemekten zevk aldığı her halinden belli olan ancak sosyal demokrasinin ABC’sinden şimdilik çok uzak olduğu görülen CHP’nin kısmi olarak PKK şiddetine verdiği bu desteğin esbab-ı mucibesi ne? “Hemen şimdi barış!” diyenlerin, PKK’nın bölgedeki asker, polis, sivil, HÜDA-PAR’lı, sakallı, hamile, hastane, baraj, okul, inşaat, işçi, yol, sulama tesisi vb. gözetmeksizin yürüttüğü silahlı saldırıları sürekli görmezden gelerek, devletin yasalarca sınırları belirlenmiş “meşru şiddet tekeli”ni kullanıp verdiği orantılı cevabı ısrarla eleştirmeye çalışmaları nasıl değerlendirilmeli?
Sol ve siyasi şiddet
Bu soruların cevabı aslında Türkiye’deki sol siyasi yaklaşımlar ile şiddet arasındaki ilişkilerde gizli. (Solun dünyadaki örneklerinde de “siyasi şiddet”in önemli bir yer tuttuğu açık; ancak gerek Güney Amerika’da gerekse diğer bölgelerde bu siyasi şiddetin öngörülebilir siyasi hedeflere matuf olduğu da bulgulanabilir. O hedefler gerçekleştirilmeye yüz tuttuğunda ise silahı bırakmaya hazır sol örgütler vardır.) Solun özellikle Türkiye’de 1970’lerdeki tarihi “silah ile siyasi propaganda” yapmaya ayarlı örgütleriyle epey ilgi çekicidir. Silahlı militan grupların “silahlı propaganda birlikleri” olarak adlandırıldığı; “şehir gerillası-kır gerillası” ayrımlarının, kıyaslamalarının ve tartışmalarının yapıldığı; silahlı şiddetin kutsandığı epey “teorik” metin yer alır 1970’ler sol literatüründe. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Harun Karadeniz gibi 1970’lerin “genç” ve “silahlı mücadele” yanlısı isimler hâlâ sol gelenekçe tazimle yad edilir. “Devrim”in silahla geleceğine inanan, ama “altın vuruş”un usulü konusunda tartışan bir gelenektir bu. Tam da burada İsmet Özel’in bir şiirinde Fidel Castro’ya yer verip Che Guevara’yı kullanmamasını eleştiren bir arkadaşıyla ilgili olarak Waldo Sen Neden Burada Değilsin adlı kitabında aktardığı anektod akla gelebilir. Hatırlanacağı üzere, Küba Devrimi’nin ardından Castro, Küba’yı sosyalist bir ülke olarak yeniden inşa etmek üzere kalır, ancak Che yeni devrimler peşine düşer ve nihayet Bolivya dağlarında ölü ele geçirilir. Özel, arkadaşının eleştirisini kitapta solcuların yapmaktan çok yıkmakla ilgili olmalarına bağlar.
Bakmayın siz 1980’li yıllardan bu yana “kılıç artığı” bazı sol aydınların sivil toplum, barış, uzlaşım kültürü, diyalog vb. görünürde yapıcı kavramları ağızlarında sakız etmelerine. Bu kavramların bile o ağızlarda “keleşten çıkan bir kurşun” gibi durduğu, retorik değerlerinden başkaca bir anlam taşımadıkları gelişen hemen her siyasi ve toplumsal olayda tekrar ve tekrar görülür. 1970’lerin Demirel’inin söylemlerini hatırlatır şekilde neredeyse “Bize PKK adam öldürüyor dedirtemezsiniz” anlamını taşıyan üsluplarıyla sol entelektüellerin son 3-4 yıldır Çözüm Süreci’ne rağmen artarak süren PKK şiddetini eleştirmeye dönük sadra şifa herhangi bir sözlerine rastlanmayışı, ancak devletin PKK saldırılarına karşılık vermeyi seçmesiyle birlikte önceden neredeyse öksüz bıraktıkları “barış”a sahip çıkıyor görünmeleri “devrim”in ve hatta “demokrasi”nin ancak “silah”la gelecek oluşuna değgin bilinçaltlarına kazınmış duygu ve inançlarından ötürüdür. Silah özellikle Türkiye’de sol savların handiyse mütemmim cüzü, en önemli argümanıdır. Belki de silahla desteklenmedikçe kendi sav ve sözlerinin ikna edici olmayacağının, onlarda böyle bir gücün bulunmadığının farkında olan ya da bu yöndeki bir kuşkuyu daima taşıyan, bu yüzden de demokratik mücadeleden çok silahlı mücadeleyi ön planda tutan, siyasi rakiplerini her fırsat düştüğünde silahla tehdit eden bir anlayıştır bu.
Türkiye’de epey sosyo-ekonomik, siyasi, sosyo-kültürel sorunun olduğu muhakkak. Bu sorunlar içerisinde “siyasi” nitelikli oldukları kuşku götürmez kimlik sorunlarının da hali hazırda başat konumda oldukları, “Kürt Sorunu”, “Alevi Sorunu”, “Din ve Laiklik Sorunu” vb. sorunların da bunlar içinde kısmen imtiyazlı bir niteliğe bir şekilde geldiği de muhakkak. Ancak bütün bunlara karşın, Türkiye’de solcu olmanın ya da sayılmanın sebebine ilişkin açık, tam ve yeterli bir delil pek yok. Bu yargımız aynı zamanda Türk solunun açık, tam ve yeterli bir fikri istikameti tutturduğunu ifade etmenin de mümkün olmadığı anlamına geliyor. Sadece muhafazakar, milliyetçi, herhangi bir siyasi yönelime sahip olmayanların nazarında değil, bizatihi solcuların “özimgesi”nde de solculuk belli bir “yaşam tarzı” ile, hatta “din karşıtlığı” ile özdeşleşmiş durumda. Bahçeli’nin bir dost meclisinde söylediği “Boğazdaki yalılarında viski yudumlayıp HDP’ye oy atan şerefsizler” ibaresine hep birlikte gösterdikleri yoğun tepkinin bir sebebi de bu. Bahçeli’nin söylediği nitelemeye tepki göstermek PKK’nın silahlı saldırılarına tepki göstermekten daha önemli, çünkü tepki gösterenler HDP’ye oy vermiş olsun olmasın Bahçeli’nin yerdiği “yaşam tarzı”nı savunmayı askerlerin, polislerin, HÜDA-PAR’lıların, sivillerin, sakallıların hayat haklarını savunmaktan daha yeğ bulmaktalar.
İslam’a karşı sol
Bu yaşam tarzının “öz”ünü oluşturanın ise din düşmanlığı olduğunu tekrar vurgulamalı. Murat Belge’nin de bir şekilde söylediği gibi, “Türkiye’de bir genç, “ben solcu olacağım” dediğinde bunu İslam’a karşı yapıyor. Doktriner bir İslam değil ama bir tür İslam yine. Solcu olmak dine karşı olmaktır.” Türkiye’de sol düşünce özünde bu “yaşam tarzı”nı meşrulaştırmaya yarayan fikri üretime kendini hasretmiş vaziyette. Bir anlamda Türkiye’de sol düşüncenin “meşrulaştırma mekanizmaları”ndan başkaca bir içeriğe sahip olmadığını ileri sürmek bile mümkün. Bu meşrulaştırma mekanizmaları kendi yaşam tarzını korumaktan çok başka hayat biçimlerini ilzam etmede, aşağılamada işlevselleşir. PKK terörünü “empati” ile meşru kılmaya, anlamaya gayret edenlerin bu terör eylemlerine karşı toplum genelinde oluşan tepkiye bigane kalışları onların empati gösterirken bile seçkinci ve çıkarcı pozisyonlarını kollamakta mahir olduklarını göstermeye yeter.
Belki de bu sebeple “yaşam tarzı müdafaası ve din karşıtlığı” haricinde Türk solunun açık, tam, yeterli fikri bir gerekçesi yok; ama “silahlı gerekçe birlikleri” çok. En sivil, silaha bulaşmamış sol gruplarda bile şiddet övgüsüne rastlanması bundan dolayı. Herhangi bir sol grubun ürettiği şiddetin hafifsenmesi, empati ile mazur gösterilmeye çalışılması; buna mukabil solcu olmayanların, bilhassa devletin ürettiği en hafif şiddet eyleminin bile günlerce abartılmasının temel sebebi de bu. Bir yanıyla resmi devlet retoriğini teşkil eden Kemalizm’e en azından “duygusal düzeyde” sımsıkı bağlı, diğer yandan solcu olduğunu iddia eden çevrelerin PKK’nın artan şiddetine değinmeden devletin bu şiddete karşı düzenlediği operasyonları “seçim yatırımı” olarak eleştirmeleri de sözümona liberal, solcu ve paralel kimselerin kendi siyasal anlayışları doğrultusunda geliştirdikleri bir tür oportünist sava katılmaktan başkaca bir anlam taşımıyor. Herhangi bir maddi temeli ve nesnel karşılığı olmayan, sadece anlık çıkarları gözeten böylesi savların ise Türk solunun duygusal rejiminin ana bileşenini teşkil ettiğini söylemeli.
Sol’un yetersizliği
Elbette dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yekpare bir sol anlayış yok ve elbette terör eylemlerinin doğurduğu sorun ve sorumlulukları bütün solculara teşmil edecek değiliz. Bununla birlikte neredeyse Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtlerin yaşadığı birçok sorunu çözme iradesini ortaya koyan, 2005’te Diyarbakır’da şu anki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı ünlü konuşmadan beri bunun için her türlü çabayı sarfeden, riski göze alan AK Parti’yi “seçim yatırımı için savaşıyorlar!” diyerek eleştirmeye çalışmanın da iler tutar bir yanı olmasa gerek. Bu eleştirilerin asıl saikinin 1960’lardan bu yana sosyalist çevrelerin ortaya koyduğu entelektüel “birikim”in, Belge’nin sözlerinde geçtiği şekliyle, insanların solculuğu ve sosyalizmi seçmeye ikna edecek yeterlilik ve siyasi pratiğe bir türlü sahip olmayışından kaynaklı olduğu da ortada. Bir tez olmaktan çok sürekli “anti tez” olarak kalmanın, “olumlamaktan çok reddetmenin” ıstırabını hissediyorsunuz bu eleştirilerde. Nitekim, sürekli “teori”de doğru kalıp “pratik”te “yanlışlandığını” hisseden bu anlayışların Adorno’nun deyişiyle “pratikte yanlış giden şeylerin teorideki karşılıklarını” aramaya yanaşmamaları sıkıntıları da derinleştiriyor. Bu tavır söylediklerinden çok, söylemeyi isteyip de söyleyemedikleriyle iz bırakıyor zihinlerde.
Türk soluna has yetersizliklerin dışavurumu esasen silahlı eylem çığırtkanlığı ve silahlı eylemleri mazur gösterme çabaları. PKK ile devlet arasındaki parantezde sıkışıp kaldığı savlanan HDP’ye gösterilen sempatinin bir sebebi de bu. Söylenmek istenen ama bir türlü söylenemeyen şey bu: HDP ve Türk solu üzerinden silahlı vesayeti ne zaman atacak? Ne zaman silahın gölgesinde siyaset yapmanın ucuzculuğunu keşfedip teşhir edecek? silahlı mücadeleyi siyasetin zorunlu bir parçası olmaktan ne zaman çıkartacak. Ne zaman DHKP-C, PKK, TİKKO, Devrimci Karargah vb. terör örgütlerini “terör örgütü” olarak tanıyacak?
- See more at: http://www.iktibasdergisi.com/kurusiki-sosyalizm-kurusiki-birikim/#sthash.dfbZwa4n.dpufStargazete/Açıkgörüş/ Murat GÜZEL