'KÜRT SORUNU, TÜRK/İYE SORUNUNDAN BAĞIMSIZ MI?'

Yusuf Kaplan: Kürt sorunu: Kendimizi inkarın yol açtığı intihar

VAN 10.10.2014 10:55:23 0
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Yenişafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplan bugünkü yazısında Kürt Sorunu'nda yaşananları kaleme aldı.. 

İşte Yusuf Kaplan'ın "Kürt sorunu: Kendimizi inkarın yol açtığı intihar" başlıklı o yazısı:

Kürt sorunu: Kendimizi inkârın yol açtığı intihar

Bir 'sorun'u tanımlamadan, o sorunun zuhûr etmesine yol açan nedenleri, süreçleri, güzergâhları belirlemeden, o sorunu hâl yoluna koyabilmek mümkün mü?

5 T FORMÜLÜ

Oysa Kürt sorununda tam da böyle hareket ediyoruz: O yüzden, hem -sonuç itibariyle- bir arpa boyu yol alamıyoruz, hem de sorunu bütün boyutlarıyla tarif edemediğimiz için, sorunun çözümü konusunda attığımız her adımın bir süre sonra geri teptiğini ve meseleyi daha da içinden çıkılmaz hâle getirdiğini görüyoruz, büyük bir şaşkınlıkla.

Önce, sürgit kangrene dönüşen, kontrolden çıkma emareleri gösteren bu hayatî meselenin görünür görünmez bütün boyutlarıyla Tasvir, Teşhis, Tarif ve Tahlil edilmesi; sonra da, sorunun nasıl çözülebileceğine ilişkin Tekliflerin yapılması gerekiyor.

Birkaç yazıda ben bu 5 T sürecini izleyerek meseleye derinlemesine bakmak istiyorum.

KÜRT SORUNU, TÜRK/İYE SORUNUNDAN BAĞIMSIZ MI?

Kürt sorunu, Türk/iye sorunu'ndan bağımsız değil: Türkiye, ne olduğuna, ne olacağına, nereye doğru yürüdüğüne veya yürümesi gerektiğine sarahatle karar verebilmiş değil henüz.

Osmanlı'nın son döneminde başlayan, Cumhuriyet'le kesin bir dönemece giren modernleşme / sekülerleşme / Batılılaşma süreci, Türkiye'nin, tarih yapmasını, tarihin akışını yönlendiren bir dünya aktörü katına yükselmesini mümkün kılan köklü medeniyet iddialarını bizzat kendi elleriyle yok etmesiyle sonuçlandı.

Bir ontolojik kırılma ve epistemolojik kopuş / savruluş yaşamaya başladık: Böylelikle, tarih yapan bir aktörden, tarihte tatil yapan bir figürana dönüşüverdik.

BAŞKALARI, İDDİALARINI TERKETMEDİ AMA!

Oysa bir dünya aktörünün öyle ilk yediği 'dayak'tan sonra dünya tarihinden çekilmesi mümkün mü/ydü?

Batılılar, bugüne kadar, bunun aslâ mümkün olmadığına inandıklarını gösteren bir fobiyle veya dikkatle yaklaştılar bize.

Ve bizim 'büyümemizi'; ufkumuzu, hayallerimizi, rüyalarımızı büyütmemizi; yani medeniyet iddialarımıza yeniden sahip çıkmamızı önleyecek ve bizi 'bağlayacak' şekilde ilişkiler kurdular bizimle.

Benzer tecrübeleri Almanlar da, Fransızlar da, İngilizler de yaşadılar fakat bunların hiç biri, bizim gibi, tarihî iddialarından ve rollerinden vazgeçmedi.

BİR TOPLUM, MEDENİYET İDDİALARINI TERKEDERSE...

Bir medeniyetin çocukları, yok olmanın eşiğine gelmiş olabilirler. Ama ölüm-kalım savaşının eşiğine sürüklendiniz diye, sizi yok etmeye gelenlerin yapacaklarını (sekülerleşme / batılılaşma projesini) kendi ellerinizle hayata geçirmeye soyunarak teslim bayrağı çekmeniz, o büyük medeniyet iddialarınızı terk etmeniz olacak iş midir?

Böylelikle, medeniyet ufkunu yitirip de, bütün farklı dinlere, etnisitelere, dillere, kültürlere hayat hakkı tanıyan insanlığın yegâne medeniyet tecrübesinin geliştirildiği bu Osmanlı medeniyet toprağında bu medeniyetin çocuklarını ulus / etnisite eksenli bir ufuk daralmasına mahkûm ettiğimiz andan itibaren uyguladığımız bütün sekülerleştirici / bölücü projelerle bu toprakların insanlarını, bin yıldır birbirine kenetleyen, ayakta tutan derin yapıları birer birer yıktık ve bugün yaşadığımız Kürt meselesi de dâhil, bütün ufuk ve zihin daralması sorunlarının tohumlarını kendi ellerimizle ektik.

İNKÂR, İNTİHAR'LA SONUÇLANACAKTI...

Sonuçta, bu büyük inkâr'la kendimizi kendi ellerimizle intiharın eşiğine sürüklediğimizi göremeyecek kadar algılama, kavrama ve görme yetilerimizi yitirdik.

Kürt sorununun işte bu medeniyet iddiasının terk edilmesinin kaçınılmaz sonucu olduğunu, çözümünün de 'imparatorluk' bakiyesi bir toplumda tutması aslâ mümkün olmayacak, zamanla büyük kültürel çatlamalara, sosyal çatırdamalara, siyasî çatışmalara yol açacak, bize, bu topraklara yabancı, medeniyet iddiamıza taban tabana ters, sekülerleştirici / bölücü ulus / 'etnisite' ilkelliğine, paganizmine dayanmayan, aksine, bütün farklılıklara hayat hakkı tanıyan medeniyet fikrinin yeniden hayata ve harekete geçirilmesinden geçtiğini göremeyecek kadar metamorfoz yedik.

Yani bizi ayağa kaldıracak, bölgemizde ve dünyada yeniden tarih yapmamızı mümkün kılacak, adalet, ahlâk, hakkaniyet ve barış ilkeleri üzerinden yükselen Osmanlı medeniyet misyonunu yok ederek, kendimizi inkâr etmiş, kendi ellerimizle kendi ayağımıza kurşun sıkmış, kendi bindiğimiz dalı kesmiş, böylelikle kendimizi intiharın eşiğine sürüklemiş olduk.

İşte Kürt sorunu bizim kendimizi inkârın sürüklediği bizzat kendi ellerimizle gerçekleştirdiğimiz bir intihardır.

Kürt sorunu, Türkiye'nin ontolojik sorununun bir parçasıdır: O yüzden siyasî, ekonomik ve etnik yollarla ne anlaşılabilir, ne de çözülebilir.

Not:Üç yıl önce bu sütunda yayımlanan bu yazımı, bundan sonra konuyla ilgili derinlemesine yazmayı planladığım yazılara kalkış noktası teşkil etmesi açısından yeniden yayımlıyorum.