Kürt Sorunu Çözülür Çözülmesine de, Ya Kürtçülük Sorunu?

Mustafa Siel

VAN 4.04.2015 09:15:06 0
Kürt Sorunu Çözülür Çözülmesine de, Ya Kürtçülük Sorunu?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Zıt Kardeşlerin Kesiştiği Ortak Çözüm! Seçeneği

Kürt sorunu çözülmesi zor olan bir sorun değildir. Ama iki zıt kardeş olan Türkçüler ile Kürtçüler çözümü zorlaştırmakta, hatta imkânsızlaştırmaktadırlar. Öyle yaman bir çelişki ki, hem Türkçüler istemiyor Kürt sorunun çözümünü, hem Kürtçüler.

Türkçüler Kürtleri öncelikle Türkleştirmeyi, olmazsa baskı altında tutmayı, olmazsa imha etmeyi, son seçenek olarak ta yaşadıkları bölgenin Türkiye’den kopup belanın başlarından gitmelerini istemekte; Kürt sorununun İslam ortak paydasında, Kürtlerin tüm meşru haklarının verildiği bir çözümü ise kesinlikle istememektedirler.

Kürtçülerin hedefi ilk günden bu güne zerre değişmemiş olup, eninde sonunda Türkiye’den kopup ayrı bir devlet kurmaktır. Bu noktada Türkçülerin son seçenekleri ile Kürtçülerin tek seçenekleri ortaklaşmaktadırlar.

İslamcıların Ümmet anlayışıyla sağlayacağı bir çözüm, hem Türkçüleri hem de Kürtçüleri panikletmektedir. Çünkü her iki kesim içinde yok oluş anlamına gelmektedir bu durum.

Türkçüler Ümmetçi Bir Türkiye Olacağına Güneydoğunun Ayrılmasını Yeğlerler

Gelinen noktada Türkçülerin arzuladıkları şekilde Kürtleri Türkleştirmenin, ezmenin, yok etmenin yada sürmenin imkanı kalmamıştır. Tek gerçekçi çözüm olan Ümmet anlayışıyla Kürtlerin kendi kimlikleriyle yer bulabilecekleri yeni bir Türkiye seçeneği ise, kendilerinin sonu anlamına geldiğini gören Türkçülerce asla tercih edilmeyecektir. Türkçüler kendilerinin sonu anlamına gelen böyle bir Türkiye görmektense, Türkiye’den kopmuş bir Güneydoğuyu tercih edeceklerdir.

Kürtçüler ise, baştan beri bağımsız bir Kürdistan hayaliyle yanıp tutuşmakta olup, Kürtçülük devam ettikçe bu yangının sönmesi mümkün değildir. Ümmetçi yeni bir Türkiye bu yangını mevcut durumda ciddi zararlar vermekten alıkoyacak ve süreç içinde tamamen söndürebileceğinden, Kürtçüler de bu çözümü asla arzulamamaktadırlar.

PKK Bağımsız Devlet İstemiyor mu?

PKK ve zihniyetinin son yıllarda ayrı devlet istemiyoruz, sadece Kürt sorununun çözümünü istiyoruz söylemi tamamıyla takiyyedir. Çünkü ayrı devlet istememek, PKK ve zihniyetinin yok olmasıyla eş anlamlıdır.

Kanaatimce PKK ve zihniyeti halihazırda Türkiye, bölge ve dünya konjonktürü böyle bir bölünmeye müsait olmadığından dolayı, mevcut devletin kolları -kanatları altında, alabilecekleri azami tavizlerle daha geniş imkanlar oluşturup; ileride oluşturmayı hedefledikleri bağımsız devletin maddi, manevi, sosyal, siyasal, ekonomik her türlü alt yapısını hazırladıktan sonra, konjonktürün en uygun ve riskin en az olduğu dönemde bir oldu bittiyle bağımsızlığı sağlamayı hedeflemektedirler.

PKK ve zihniyetinin çözüm sürecinden anladığı ve yapmaya çalıştığı şey bu olup, kesinlikle Kürt sorununu çözmek gibi bir amacı yoktur. Tam tersine ortaya çıkmasına, beslenmesine ve her gün daha da kuvvetlenmesine vesile olan Kürt sorununun çözülmemesini istemekte ve çözüm süreci perdesi altında bu yönde tüm gayretini göstermektedir.

Çözüm Süreci Çözülme Sürecine Dönüşmemeli

İktidar elbette Kürtlerin genelinin meşru isteklerinin tümüne cevap vermeli, sorunları çözmelidir. Lakin bu sorun çözme sürecinin güneydoğunun çözülme sürecine dönüştürülmesine asla izin verilmemelidir. Çözüm süreciyle eş zamanlı olarak örgütün bölge ve Kürtler üzerindeki hegemonyası mutlaka çözülmeli, tüm Kürtlerin ortak iradesinin Kürtlerin geleceğini tayin edeceği bir ortam oluşturulmalıdır.

Bu günkü sorunları görmezden gelmek, yarın altından kalkamayacağınız sorunlar oluşturur. Bu gün sorunları halının altına süpürerek görmezden gelmek, yarın halının altınızdan kaymasına sebep olabilir.

PKK ve zihniyetinin sadece kendilerinin mutlak iktidar olacağı bağımsız devlet hedefi ve bu hedefe yönelik faaliyetlerini, özellikle Güneydoğuda oluşturduğu ve her gün pekiştirmekte olduğu hegemonyayı görmezden gelmek, bir gün karşınıza aşamayacağınız bir dağ olup çıkacaktır mutlaka.

PKK ne bağımsız devlet hedefinden, ne silahtan, ne de Kürt illerindeki KCK gibi sivil unsurlarla hegemonya kurma çabasından asla vazgeçecek değildir. Çözüm sürecinde asıl muhatap alınması gereken, gerçekten çözüm isteyen kitleleri değil de PKK ve zihniyetini muhatap almak; hem asıl muhatapları küstürmekte ve PKK ile zihniyetindekiler karşısında zayıflatmakta, hem de PKK ve zihniyetine meşruiyet, güç ve zemin kazandırmaktadır.

Bu nedenle esas olarak tüm Türkiye’deki Kürtlerin en az % 75 olan çözüm taraftarı Kürtçü olmayan kesimiyle muhatap olunmalı, onların ana dilde eğitim ve resmi dairelerde kullanılması, yerel yönetimlerde söz sahibi olmak gibi meşru olan istekleri tespit edilip hızla karşılanmalıdır.

Kürtlerin meşru haklarının sağlanması süreciyle ilişkilendirilmeksizin, PKK’nın silahlı unsurlarının dışarı çıkarılması, KCK ve sivil unsurların ise hegemonyasının kırılması sağlanmalıdır.

Kürt illerinde sadece PKK ve zihniyetindekilerin değil, tüm Kürtlerin iradelerin ortaya çıkacağı bir yerinde yönetim uygulamasına geçilmeli; PKK ve KCK’nın yerel yönetimler üzerindeki hegemonyası bitirilmelidir.

Asıl çözüm süreci gerek Kürtlerin meşru isteklerinin karşılanması, gerekse PKK ve zihniyetinin bölgedeki hegemonyasının kırılması şeklinde çift yönlü olarak söz konusu olabilir ancak.

PKK ve zihniyetinin hegemonyasıyla mücadele etmeden, üstelik onları tek muhatap olarak kabul ederek gerçekleştirilmeye çalışılan çözüm süreci, ancak çok sancılı geçmesi kesin olan çözülme sürecinin zemini olabilir.

Bölünme Seçeneği Üzerinde Mutlaka ve Rahatça Konuşulmalıdır

Sorunlarla cesurca yüzleşmek ve ne pahasına olursa olsun gereğini yapmak elzemdir. Hepimizin hayrı için kendimizi kandırmadan gerçeklerle yüzleşmeliyiz. Bu anlamda üzerinde konuşulması dahi kabullenilemeyen bir tabu olan Güneydoğunun bölünme seçeneği de ciddiyetle tartışılabilmelidir mutlaka.

Eğer Kürtlerin kahir çoğunluğu bölünme istiyorsa, biz buna razı olmamakla beraber, söyleyecek sözümüzde olamaz. Lakin Kürtlerin en fazla % 25’inin istediği bölünmeyi kabullenmemiz, azgın PKK ve zihniyeti azınlığına ve onlara uyanlara Kürtlerin çoğunluğunu teslim etmemiz ne adil, ne de ahlakidir öncelikle.

Kürtlerin ortak iradesi söz konusu olduğunda sadece bölgedeki Kürtler değil, Türkiye’nin tamamında yaşayan Kürtlerin fikri alınmak durumundadır. Zira çözüm süreci olsun, yada bölgenin Türkiye’den ayrılması olsun, her iki durumda sadece bölgede yaşayan Kürtleri değil, Türkiye’de yaşayan tüm Kürtleri ilgilendirmekte, hepsinin bu günü ve geleceği açısından aynı hayatiyette önem arz etmektedir.

Türkiye’nin Bölünmesinin İmkansızlıkları

Kaldı ki, Kürtlerin azınlığının yada ekseriyetinin talebiyle bölünme gerçekleşse bile, bu çok sancılı ve kanlı bir süreç olacaktır. Öncelikle hangi sınır esas kabul edilecek, bu sınırların dışında kalan Türkler ve Kürtlerin (ve Arapların) hali ne olacak, bu konu bile başlı başına bir sorundur.

Eğer Kürtler sadece belli bir bölgede mukim olsalar idi böyle bir sınır sorunu ve kanlı bölünme ihtimali az olurdu. Lakin Kürtlerin bu gün sadece Güneydoğuda bazı illerde değil, Adana, İzmir, İstanbul gibi metropollerde bile yoğun olarak yaşamaları, doğu ve güneydoğudaki bazı illerde Araplar ve Türklerle karışık halde yaşamaları, bir bölünme sürecine girilmesi halinde çok sancılı ve kanlı bir süreci neredeyse kaçınılmaz kılmaktadır. Böyle bir bölünme süreci her halükarda yüzbinlerin ölümüne, çok büyük acılara sebep olacak bir durumdur.

Türkiye’nin Bölünmesi Tam Bir Felaket Olur

Böyle bir bölünme sürecinde Türkçüler mümkün olan en geniş sınırlara sahip olmayı, Kürtçülerde mümkün mertebe fazla koparmayı amaçlayacaklardır. Olan mazlum Müslüman halka olacaktır.

Pakistan sınırları içinde olmasın rağmen Pakistan’dan uzakta bir kara parçasında bulunan Bangladeş’in Pakistan’dan bölünme sürecinin ne kadar sancılı ve kanlı olduğu hatırlanırsa, iç içe geçmiş bir şekilde yaşayan Kürtlerin Kürt olmayan unsurlardan ayrılma sürecinin çok daha sancılı ve kanlı olacağı çok açık olup, görünen köy kılavuz istemez.