Küresel kapitalizm

Abdullah Şanlıdağ

VAN 26.11.2018 10:11:58 0
Küresel kapitalizm
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Dünyanın anasını ağlatan kapitalist oligarşinin nefes borusu kesilmedikçe, mazlumlara rahat yok. Vahşi kapitalizm tüm bireylerin, toplumların hatta devletlerin hayatlarını etkileyen sonuçlar doğurabiliyor. Dolayısıyla kapitalizmin krizlerine sadece finansal piyasalarda olan biten cepheden bakarsak yanılırız. Büyük krizler kapitalizmi dönüştürebiliyor. Şu anda kapitalizm küreselliğe doğru evirildi. Aslında sermaye birkaç sınıfın elinde tekelleşmiş durumda. Sermayenin merkezileşme derecesinde hızlı dönüşümler oluyor. Tekelci kapitalizm (monopoly capitalism) artık kendisine yeni ortaklar arıyor. Dünyayı tek başına sömüremeyeceklerini anlayanlar, pastadan dilim vermeyi tercih ediyorlar. Toplam sayıları birkaç bini bulan oligarşik sermaye grubu ekonomik ve siyasal gücün tamamına yakınına hükmedebiliyorlar. Fransa, Almanya ve Amerika gibi büyük ülkeler, işte bu kapitalist sermeye gruplarınca yönetiliyor. Sermayede tekelleşme ya da payları birlikte bölüşme düzeninde, eski rekabete dayalı çatışmalar yok. Amerika, Avrupa ve Japonya kolektif emperyalizme doğru hızla koşuyorlar. Bu üçlü, dünya nüfusunun % 85’ini barındıran ve daimi karışıklık halinde olan çevre ülkeler sistemini manipüle etmeye devam ediyorlar. 

Modern çağda gücün adresi toprak değil, servet. Kapitalizm, tüm Avrupa’ya buharlı trenlerle taşındı. Kapitalizmin doğasında şu felsefe yatar: “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”. Eğer devlet kapitalizme müdahil olmuyorsa, sahada sermaye sahipleri olur. Bunlar da ücretli kesim ile esnafın anasını ağlatırlar. Geçen aylarda ABD’nin ekonomik savaşı neticesinde dövizin yükselmesiyle piyasanın ne hale geldiğini gördünüz. Kapitalizmde sahiplendiğin şey artık senin oluyor. İslam, servetten zekat dağıtmayı emreder. Yetmez, yoksullara sadaka ve karşılıksız ihsanda bulunacaksın. Tabii kapitalizmin tek alternatifi İslam’dır. Çünkü İslam, servetin tek elde toplanmasına ve oligarşik sermaye sınıfının siyasi güç olmasına müsaade etmez. Peki sermaye sahipleri siyasetle uğraşmasınlar mı? Hayır bunu demek istemiyoruz. Devletin tek yapması gereken, ekonomik düzeni bozucu müdahaleleri engellemek ve sistemden etkilenebilecek halkın ezilmesini önlemektir.

“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde ve son balık tutulduğunda beyaz adam, paranın yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacak.” Bu bir Kızılderili atasözüdür. Bu ırkı Amerika yıllar boyu sömürdü. 

Konut ve istihdamı artırmak adına ormanı katlediyorsanız, daha fazla elektrik için nehirler üzerine barajlar inşa ediyorsanız, hele bir de tarım arazilerini katledip fabrikalaşıyorsanız, uzun vadede yandınız demektir. ABD ekonomisinin geleceği yok, zulmederek hiçbir yere varamazlar. 

Alın size Fransızların daha yeşil enerjilere geçmesini isteyen Cumhurbaşkanı E.Macron, yüksek küresel petrol fiyatları ile pompa fiyatında yüzde 20 artışa yol açan akaryakıtta vergi artışı yaptı. Peki sonuç? 300 bin çalışan, kamyon sürücüleri ve küçük esnaf bu zammı protesto etti. Yakıt istasyonlarına, alışveriş merkezlerine ve fabrikalara erişimi engellediler. Avrupa ülkelerinden bu toplumsal eşitsizlik sayılabilecek zamlara tepki yükseliyor. Soru şu: Ücret kesintileri, artan sömürü, büyüyen işsizlik, toplumsal eşitsizlik, kapitalist savaş yöneliminin eşlik ettiği çöküşle, “hangi siyasi strateji temelinde mücadele edilmelidir? İşte sözün tam bu noktasında çözüm, tüm dünya insanlığına barış, huzur, istikrar getirecek İslam’dır diyebiliriz. Lakin Müslümanlar dünyanın hiçbir yerinde iyi sınav veremiyorlar. Doğu ve Batı’nın vahşi küresel kapitalizmine hangi İslam ülkesiyle karşı koyacağız? Kitapların arasındaki temel dinamikleri; çağdaş, modern ve seküler sisteme nasıl uyarlayacağız? Temel sorun bu. Her şey, çare İslam’da demekle bitmiyor. Önemli olan o çarenin sorunlara nasıl uygulanacağı. Sağlam bir duruş ve ilkemiz olmalı. İnancı ve ameli kavi ümmet olmalıyız. Söylediğimiz şeylerin ayağı yere basmalı, yaşantımızla çelişen söylemlerden uzak durmalıyız.

Müslümanların ortaya koyduğu adalet sistemi; hakça bölüşümü sağlamalı, daha fazla düşünce ve eleştiri ortamını oluşturmalı,  herkese insanca ve inandığı dünya görüşüne göre yaşama hakkı vermelidir.