Kürdün Kürt’ten başka dostu yok!

İSMAİL KILIÇARSLAN

VAN 17.03.2015 17:56:52 0
  Kürdün Kürt’ten başka dostu yok!
Tarih: 01.01.0001 00:00
 

Kürdün Kürt’ten başka dostu yok!

Aslında ben, gündelik politika denilen şu meretten ne hoşlanıyorum ne de kendimi mecbur kalmış hissetmedikçe üzerine kalem oynatıyorum.  

Gündelik politikanın insanı yoran, yıpratan, hatta esir alan bir tarafı var bence. Yorumlamak şöyle dursun, sadece olağanüstü bir hızla akıp giden politik gelişmeleri takip etmek için bile yoğun bir zihinsel efor sarf etmeniz gerekiyor. Üstelik bazen sizin ‘gerçek’ zannettiğiniz bir takım gündelik politika olayları ‘numara’, ‘numara’ sandıklarınızsa hakikatin ta kendisi çıkıveriyorlar. Her bakımdan yorucu bir mesele…
Bütün bunları, ‘aslında bugünkü yazım gündelik politikayla ilgili değil’ diyebilmek için de söylüyorum elbette. 

Bir adam düşünün. Türkiye’deki Kürt sorunundan hiç haberi olmamış ve bizim ona, Kürt sorununun tarihsel gelişimini ve bugününü çok kısa bir süre içerisinde anlatmamız gerekiyor. Meselenin tarihini kısaca anlattıktan sonra laf sorunun bugününe geliyor. 

Ben herhalde bugünü şu cümlelerle anlatırdım o adama: ‘Abi şimdi Kürtlerin bir numaralı ismi barıştan söz ediyor. Türk hükümeti de çözüm süreci isimli bir projeksiyon geliştirmiş durumda. Silahların bırakılması sürekli gündemde… Kürt halkının tamamına yakını ile Türk halkının tamamına yakını olan bitenden oldukça memnun. Üstelik Türkiye’deki ana muhalefet partileri de kimi itirazlarına rağmen bu süreci baltalamaktan yana değiller. Yalnız…’ 

İşte ben tam bu ‘yalnız…’da durur ve derin bir nefes alırdım. Çünkü bu adamcağıza meselenin burasını nasıl anlatabileceğime dair uygun kelime ve cümleleri arardım bir süre. Sonra zihnimi toparlayıp devam ederdim: ‘Yalnız, iki kesim var abi Türkiye’de… Bunlardan ilki diyalog, hoşgörü, insancıllık nutukları atmaktan son derece hoşlaşan bir yapı… Nedense, doğu ve güneydoğuda yolunda gitmeyen en küçük bir şey olduğunda bunu muazzam şekilde köpürtüp ‘bu iş bitti’ yaygarası koparmaya bayılıyorlar. Türkiye’yi yöneten iktidar partisi ile ciddi bir kavga yürüten bu ekip bir çeşit ‘bana yar olmayacaksa kimseye yar olmasın’ diyen muhteris âşık rolünde. Bunların yapıp ettiklerini bir şekilde anlamlandırabilirsin zihninde. ‘Yaşadıkları devasa hayal kırıklığı ile bunları yapmaları normal’ bile diyebilirsin. Ancak ‘there will be blood’ diyen bir ikinci kısım var abi. Onları anlamak gerçekten imkânsız… Biz bunlara kısaca ‘eski kaşar’ diyoruz güzel memleketimizde. Solculuk para etmez olunca işi bir çeşit Türk tipi liberalliğe döken, o da olmayınca yeniden solculuğa dönen abiler ve ablalardan oluşan bir grup bu. Son zamanlarda HDP ve Abdullah Öcalan ne zaman barıştan yana bir adım atsa bu abiler ve ablalar gelişmeleri ‘kaygıyla’ izliyorlar. AK Parti’nin çözüm süreci fikrini ‘yalan’, HDP’nin bu sürece verdiği destekleri de ‘tuhaf’ bulan bir ekip bu. Üstüne üstlük bu ekip bir yandan da ‘AKP’yi engellemenin yegâne yolu HDP’nin barajı aşması’ diyorlar. Yani, AK Parti ile giriştikleri umutsuz kavganın yeni umudu olarak, tabanlarında, siyasetlerinde, gelişimlerinde en küçük katkıları olmayan Kürt siyasetini, Kürt oylarını ve Kürt gençliğini kullanmak istiyorlar. Hani bizim Anadolu’da bir laf vardır. ‘Harmanda ortada yok, gelmiş de bazlama ister’ diye, o hesap.’ 
Evet. Sanırım bu abiye bu cümleleri etseydim, bu meseledeki derdimi de üç aşağı beş yukarı izah etmiş olurdum. 

HDP üzerinde etkili olduğunu gördüğümüz ve esasen ne düşünsel ne toplumsal bir karşılıkları olmayan bahsini ettiğimiz ikinci yapı, başkasının parasıyla kumar oynayan ve durmadan ‘bu el mutlaka kazanacağız baba’ diyen beceriksiz kumarbazlara benziyorlar. 

Bu esnada olan, HDP’deki ‘Kürt temsiliyeti’ne oluyor. Hem doğu ve güneydoğudan hem de İstanbul’dan fikirlerini aldığım onlarca arkadaşım, bahsi geçen bu ekibin HDP içerisinde elde ettiği ağırlıktan oldukça rahatsızlar. Esasen HDP tabanının ağırlıklı bölümünün istediği şey açık. Onurlu, haklarını elde ettikleri bir barış düzlemine ilerlemek. Bu düzleme zarar verebilecek maceralar bu insanları tedirgin ediyor. 

Yeri geldi söyleyeyim. Mücadelenin içinden gelen bir Kürdün ‘benim partim’ dediği bir partide temsil edilmediğini düşünmeye başlaması ile mücadelenin içinden gelen bir İslamcının ‘benim partim’ dediği bir partide temsil edilmediğini düşünmesi aşağı yukarı aynı şeydir. 
Bilmem anlatabildim mi? 

Ne diyordu Susanna Tamaro: ‘İtalyan’ın da İtalyan’dan başka dostu yok hewal. Kahrolsun faşiklik, yaşasın halkların kalleşliği… Haksız mıyım?’