Kürdistan Hayaleti

İrfan BURULDAY

VAN 3.12.2012 12:27:37 0
Kürdistan Hayaleti
Tarih: 01.01.0001 00:00

Hakikatine içkin ve bedihi olarak da cismani (fiziksel) varlığıyla eşitlenmiş bir hayalet dolaşmakta: Kürdistan hayaleti. Kilerde, mahzende, küflü depolarda, kapalı arşivlerde alıkonulabilecek ve istenildiğinde salıverilerek denetim altına alınabilecek, kötücül bir cin veya düş hayaleti değildir bu. Ontolojik hakikatine mündemiç ve hüviyetiyle özdeş bir ruhun, kesintisiz, esaretine son vererek ve ilahi temsiliyet hakkını kullanmakta kararlı ve siyasal kavramlaştırmasını içselleştirmiş (topraklarında devlet olmayı tereddütsüz amaç edinmiş) bir zihnin, tarih sahnesine yeniden dönüşüdür.

Diğer bir ifade ile kaderine terkedilmiş bir ölünün hayaleti değil, ruhuna ittisali engellenen, varlığı kıstırılmış canlı bir bedenin, ışığı köreltilmiş ve ülkesini aydınlatmaktan mahrum bırakılmış bir güneşin ve hüviyeti zorla çalınmış, toprakları işgal edilmiş bir milletin hayaletidir.

Kuşkusuz Kürdistan hayaleti dediğimiz şey, soyut imlemler ve kültürel nostaljik imgelerden teşekkül eden bir kavramsallaştırma değildir.  Bu hayalet, tarihsel bir momente, siyasal bir gerçekliğe, siyasal birliğe, bütünleştirici akla ve hatta gerektiğinde muhakeme gücüne sahip bir felsefi arka-plana sahiptir. Zira sözkonusu felsefi arka-plan; geçmiş, şimdiki ve gelecek algısına mündemiç bir düşüncenin zaman-mekân, öznel-nesnel, cevher-araz düzeyinde varoluşunu egemen kılmak isteyen bir zihinsel arka-planı ölçüt alır.

Bu bağlamda Kürdistan hayaleti, sınıfsal ve ideolojik bir mücadeleyi değil, Kürdi tahayyülün ve Kürdi aklın hem geleneksel hem tarihsel ve hem de güncel mücadelesini özümseyen bir forma sahiptir. Çünkü gerek düşünsel gerek eylemsel manada egemen güçleri tedirgin eden bu hayaletin, kendi hakikatine ilişkin bir öz taşıması ve bu özün, maddi-manevi anlamda cismani (fiziki) bir yapıya dönüşmesi kaçınılmazdır.  

ZiraKürdi aklı oluşturan teolojik ve siyasal etmenler ışığında kendini var eden bu hayaletin, Kürdi tasavvuru paralelinde hakikatiyle bütünleşmesi son derece önemli bir duruşa sahiptir. Bu duruş, Kürd milletinin, siyasal kudreti ekseninde, te’vil bırakmayacak kadar kat’i hükmetme ölçütü olan varoluşunu somutlaştırarak ikame etme ameliyesidir.    

Varlık ve mahiyetiyle ilişkili bir algıya sahip bu hayalet, ontolojik varlığını kendi norm ve dinamikleri üzerinden tanımlar ve gerek teorik (ussal) ve gerekse pratik  (hukuki) anlayışını bu temel esaslar üzerine bina ederek zati ile kaim olduğunu ıspatlar. Bu bağlamda Kürdistan hayaleti hem “aklın inancı”nı hem de “inancın aklı”nı referans alarak insani (bireysel), milli (toplumsal) düşünce dünyasını bu kodlar üzerine konumlandırır ve olası çelişkileri, çözümsüzlükleri bu ana ilkeler üzerinden çözüme kavuşturmayı amaç edinir.

Dolayısıyla Kürd’ün kavramsal olarak zikredildiği her alanda devletinden bahsetmek ya da bizzat bu hakikatin varolması gerektiğini savunmak biaynihi zorunludur. Çünkü siyasal, sosyal ve coğrafi anlamda devlet olmanın her türlü imkânına sahip bir millet devletsiz olamayacağı gibi anayasal güvence altına alınmadan eşitlik temelinde bir toplumsal mutabakatın varlığından söz etmek de o derece anlamsızdır.

Bu, olsa olsa Kürdler’in insafsızca ve hatta acımasızca devletsizliğe, iradesizliğe, yetkisizliğe, mahkûm edilmelerine ve egemen devletlerin asimilasyoncu siyasi, sosyal ve kültürel havzasına hapsedilmelerine ve boş bir ideal olan yalancı birlik paradigmasına düğümlenmeleri anlamına gelir. Tabiri caiz ise hoş ama boş bir ideal uğruna “topal eşekle kervana katılmaya” ve soru sormadan yanıt bulmaya çalışmaya benzer bu.

Kuşkusuz Kürdistan hayaleti bir milletin kimliğini, kültürünü, tarihsel ve siyasal misyonunun ne olması ve nasıl biçimlenmesi gerektiğini ifade etmekle kalmaz; aynı şekilde bir milletin kültürel, psikolojik, dini ve sosyal değerler dünyasını da içine alan tarihi birikimi, bu birikimin nasıl oluştuğu ve coğrafi hayat alanına (Kürdistan) nasıl yansıdığına yönelik bakış tarzının ne olması gerektiğini belirleyen bir düşünceyi de temsil eder. Bu açıdan bakıldığında Kürdistan hayaleti hem siyasal hem stratejik hem de denetimini eline alacağı coğrafyanın hamiliğini üstlenmiş bir zihniyet algısına sahiptir. Çünkü  “zihniyet ile strateji arasındaki ilişki, coğrafi verilere göre mekân algılanması ile tarih bilincine dayalı zaman algılamasının kesişim alanında ortaya çıkar.”  

Milli kimlik algısına özdeş bir zihniyet, stratejik olarak mekân algısıyla birlikte hareket eder ve varlığını Kürdistan ile ilişkilendirir. Bu anlamda Kürdistan hayaleti; Kürdi zihniyeti, Kürdistan devletine yönlendiren ve geçici siyasi gelişmelerden uzak bir “stratejik” zihniyete mündemiç ve rasyonel bir kurguya oturtulan paradigmal değişimin toprak eksenli egemenlik anlayışının pratiğidir. O halde Kürdistan hayaleti salt zihinsel bir bilgi içerikliğine sahip değil, bilgi ve etmenlerinin somut bir siyasal, sosyal düzene dönüştüğü bir coğrafya ile kaim olur.       

Kürdistan hayaleti doğu, batı, güney ve kuzeyi ile tüm Kürdistani coğrafyada konumlanmış egemen işgalcilerin rejim ( İslami, laik, sosyalist) ya da devlet sistemini sorgulamak yerine sözkonusu bu devletlerin Kürdistan’daki mevcudiyetini (sömürgeci, işgalci vb.) sorgulayan stratejik, zihni ve milli bir anlayışı benimser.

Rejimin niteliğini, keyfiyetini sorgulamak ya da bu rejimlerin demokratikleşmesini ölçüt almak demek onlara, Kürdistan’da hem zihni hem de fikri bir meşruiyet zemini yaratır ve bu rejimleri ayakta tutan siyasi partilerin Kürdistan’da siyaset yapmalarına engel olunamaz. Her ne olursa olsun yeni ya da eski, Kürdistanlı tüm partiler ve STK’lar bu yaklaşımı meşrulaştıracak her türlü adımdan sakınmalıdırlar. Böylesi bir duruma düşülmemesi içinde bu tip hareketlerin, Kürdistan’ın uluslararası güçlerle maksimum düzeyde bir ilişki kurulmasına, stratejik teoriler geliştirilmesine, kurumsal ve yapıcı bir arkaplan yaratılmasına dönük çalışmalar yürütmelidirler. Buna binaen Kürdistan hakikatine yönelik küresel ölçekte bir dayanak, destek yaratılması sağlanmalıdır.

Böylelikle Kürdistan gerçekliği egemenlerin bir iç meselesi ya da bu güçlerle ilintili; demokratik ya da anti-demokratik, İslami ya da gayri İslami bir rejim değişikliği sorunu olmaktan çıkarak uluslararası bir kimlik kazanmış olur. Bütün bunlara dayanarak uluslararası düzeydekimliğin kazanımı ise sözkonusu meseleyi coğrafi-toprak düzeyinde kendi kendini yönetme ve kendi hukuki sistemini oluşturmayı dayatır.

Kürdistan hayaleti siyasal ve sosyal muhayyilesini kendi hakikati ve varlığı ekseninde kurmak isteyen maddi ve manevi bir dünya görüşüne sahiptir. Bu anlamda her türlü bilgi sisteminden (epistemolojiden) istifade etmesi kaçınılmazdır.  Toplumsal temayüller, gelenekler ve kültürel kodlar gözününde bulundurularak yapılacak bu ve benzeri faaliyetler, önü açık bir zihinsel dünya görüşü yaratır ve yirmi birinci yüzyılda Kürdler’i, uluslararası arenada bağımsızlığı hedefleyen siyasal ve kurucu bir aktör olma konumuna getirir. Böylelikle bilinç dışılıktan yani spontanlıktan, bilinç seviyesine yükselmiş bir Kürdi düşünce sistemiyle karşı karşıya gelinmiş olunur ki, neredeyse Kürdler’in son yüz elli yılı bu siyasal kurumu (devlet) gerçekleştirme eylemi ve tasavvuru üzerine kurulagelmiştir. Esaslı bir okumaya tabi tutulduğunda bu siyasi kriterleri belirleyen ve onlara yön veren veya eski-yeni Kürdistan hayaletini belirleyici kılan birkaç faktörden bahsedebiliriz: İnanç, ideoloji, milli kimlik ve bu faktörlerin yaşama aktarılmasında en etkin önceliği olan toprak-mekân, yani Kürdistan. Tüm bu faktörler birbirini destekler, tamamlar nitelikler taşımakta ve birinin olmaması neredeyse bir eksiklik ve nakıslık görülür.

Buraya kadar Kürdistan hayaletinin akli, fikri ve ontolojik hakikatine ilişkin bir dizi inceleme sunduk. Buraya kadar incelememizde gördük ki Kürdistan hayaletinin temel dinamiklerinin oluşturduğu bir hakikat ve bu hakikate ilişkin bir hüviyetin kendi evreninde veya kendi ekseninde dönüyor olduğudur.  Bu hakikatin oluşturduğu ana yapı Kürdistan’dır ve bu bağlamda Kürdler’in kendi geleceklerinde yapıcı özne olmaları bu yapının inşasına bağlıdır.  Değişik unsurlara ve niteliklere mücehhez olsa da,  bu ana yapı, Kürdi düşünce ve bilgi sisteminin kökünü esas alır ve Kürdler’in ulusalararası siyasal statüsüzlüğünü nihayete erdirerek; kölelikten özgürlüğe, karanlıktan aydınlığa ve sonuçta siyasal meşruiyete kavuşturur.