KUR’AN’DA TERHİB VE TERĞİB

Cehennemle terhib.

VAN 22.08.2017 12:28:33 0
KUR’AN’DA TERHİB VE TERĞİB
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Müminleri iyiliğe teşvik edip kötülüklerden sakındıran her ayetin üslûp itibariyle terğib ve terhîb kapsamında değerlendirilebilir. Kur’an’da terğib ve terhib üslûbuna insanın kalbine tesir etmek, dinin temel prensiplerini, emir ve yasaklarını zihnine nakşetmek, bunların uygulamaya konulmasını sağlamak için yer verilmiştir.
Hayra yönlendirme ve kötülükten sakındırma anlamında bir tabir. Sözlükte “istemek, özenmek” anlamındaki rağbet kökünden türeyen terğib “bir kimseyi bir işi yapmaya özendirmek, teşvik etmek” demektir. “Korkmak, çekinmek, sakınmak” manasındaki rehbet kökünden türeyen terhîb ise “bir kimseyi korkutmak, bir işi yapmaktan sakındırmak” anlamına gelir. Bu iki kelime dinî literatürde genelde birlikte kullanılır. Terğib dinin iyi, doğru, güzel ve faziletli kabul ettiği şeylere özendirip teşvik etmeyi, terhib ise dinin kötü, yanlış ve günah olarak nitelendirdiği söz ve davranışlardan sakındırıp uzaklaştırmayı ifade eder. İnsanın iki özelliği olan korku ve ümidin (havf ve recâ) dengede tutulmasına İslâm’da önem verilmiştir. Dinin müminlere vaad ettiği mükâfatla dini inkâr edenlere verilecek cezalar arasında bir denge gözetilmiş, bu ödül ve cezanın insanlara duyurulmasına terğib ve terhib denilmiştir.[1]
Müminleri iyiliğe teşvik edip kötülüklerden sakındıran her ayetin üslûp itibariyle terğib ve terhîb kapsamında değerlendirilebilir. Kur’an’da terğib ve terhib üslûbuna insanın kalbine tesir etmek, dinin temel prensiplerini, emir ve yasaklarını zihnine nakşetmek, bunların uygulamaya konulmasını sağlamak için yer verilmiştir.
Kur’an, muhatabı ikna etmede çeşitli yöntemler kullanmıştır. Kur’an sadece muhatabının zihnine hitap eden bir mantık kullanmamış, duyularına ve vicdanına da hitap etmiştir.
Kur’an kimi zaman deliller, temsiller kullanarak muhatabın mantığına hitap etmekte, kimi zamanda isyan eden kavimlerin başlarına gelen sıkıntıları cezaları, ahirette uğrayacakları cezaları anlatıp cehennem tasvirleri yapmakta, kimi zaman da cennetteki cismani güzellikleri anlatıp cennet tasvirleri yapmaktadır.
Kur’an’da terhibi (korkutma) içeren pasajlardan sonra peşinden terğibi (istek uyandıran) içeren pasajın takip ettiğini görmekteyiz. Yani kötü insanın karşılaşacağı netice ve iyi insanın ulaşacağı nimetler dile getirilir.
Gelecek pasajlardaki terhib ve terğib örneklerini okuyalım. Kur’an’ın üçte ikisi kıssalardan oluştuğu için bu tür pasajlar çoktur. Burada ancak birkaç örnekle iktifa edeceğiz.
Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir? İşte bunlar, Rablerine sunulacaklar ve şahitler “Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır.” diyecekler. Bilin ki, Allah’ın laneti zalimleredir. Bunlar Allah’ın yolundan engelleyenler ve onda çarpıklık arayanlardır. Onlar ahireti de inkâr edenlerdir. Bunlar, yeryüzünde Allah’ı aciz bırakamazlar. Onların Allah’ın peşi sıra evliyası da yoktur. Onlara azap katlanır.  Çünkü bunlar hakkı işitmeye de görmeye de katlanamazlardı. İşte bunlar, kendilerini hüsrana uğratanlardır.  İlahlık yakıştırdıkları da onlardan uzaklaşmıştır. Hiç şüphesiz onlar, ahirette en çok hüsrana uğrayanlardır.  İman edip salih amellerde bulunanlar ve Rablerine gönülden bağlananlara gelince, işte onlar da cennetliklerdir. Orada sürekli kalacaklardır. Bu iki grubun örneği, kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir. Örnekçe bu ikisi eşit olur mu? Yine de düşünmez misiniz? (Hud 11/18-24)
Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara işkence eden ve bundan tevbe etmemiş olanlar için cehennem azabından başka bir de yakıcı azap vardır. İman edip salih amellerde bulunanlara gelince; onlar için içinde ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kazanç budur. (Buruc 85/10-11)
Fakat herşeyi bastıran o felaket gelince; o gün, insan neyin peşinde koştuğunu anlar. Görenler için cehennem de açıkça sergilenmiştir. Artık kim taşkınlık edip azdıysa ve dünya hayatını tercih ettiyse, muhakkak cehennem onun için bir barınma yeridir. Kim Rabbinin makamından korkup nefsini hevadan sakındırdıysa, artık cennet, onun için bir barınma yeridir. (Naziat 79/34-41)
TERHİB 
Terhib kuranda dört şekilde işlenmektedir: 1- Dünya yaşayışı ve musibetleriyle terhib. 2- Geçmiş milletlerin kıssalarıyla terhib. 3- Son saat ile terhib. 4- Cehennemle terhib.
1-Dünya yaşayışı ve musibetleriyle terhib 
Kur’an’da inanıp korunan insanlara gökten ve yerden her türlü bolluğun verileceği ifade edilir.
Eğer o memleketlerin halkı inansalardı ve takvalı olsalardı, üzerlerine gökten ve yerden bereketler açardık.  Ancak onlar yalanladılar, Biz de onları kazandıkları nedeniyle yakaladık. (A’raf 7/96)
Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i yani Rablerinden kendilerine indirileni uygulasalardı onları baştan ayağa nimetlere boğardık. İçlerinde aşırılığa kaçmayan bir ümmet olsa da çoğunun yapıp ettikleri ne kötüdür. (Maide 5/66)
Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin. Sonra O’na tevbe edin ki, üstünüze gökten bol bol yağmur göndersin ve gücünüze güç katsın. Mücrimler olarak yüz çevirmeyin. (Hud 11/52)
Dedim ki: “Rabbinizden bağışlanma dileyin, O Gaffâr’dır. Üzerinize gökten bol bol yağmur yağdırsın; size mallarla, oğullarla yardım etsin ve size bahçeler ve ırmaklar versin. (Nuh 71/10-12)
2- Geçmiş milletlerin kıssalarıyla terhib
Kur’an’da anlatılan kıssalarda güç ve servetçe ileri bir seviyede olan kavimlerin Allah’a asi olmaları sebebiyle helak edildikleri anlatılır.
 Sizden önceki Nuh, Ad ve Semud kavmi ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Onları Allah’tan başkası bilmez. Resulleri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, elleriyle ağızlarını kapayarak: “Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkâr ediyoruz. Bizi kendisine çağırdığınız şeyden de kuşku verici bir tereddüt içindeyiz.” dediler. Resulleri dedi ki: “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var? O, sizi, suçlarınızı bağışlamak için çağırıyor ve sizi adı konulmuş bir süreye kadar erteliyor.” Dediler ki: “Siz, bizim gibi bir beşerden başkası değilsiniz. Siz bizi, babalarımızın taptıklarından çevirmek istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirin.”  Resulleri onlara dediler ki: “Biz, sizin gibi yalnızca bir beşeriz, ancak Allah kullarından dilediğine bahşeder. Allah’ın izni olmaksızın size bir delil getirmemiz bizim için olacak şey değil. Müminler ancak Allah’a tevekkül etsinler.” “Bize yollarımızı göstermişken ne diye, Allah’a tevekkül etmeyelim. Bize yaptığınız eziyetlere direneceğiz. Tevekkül edenler Allah’a tevekkül etsinler.” İnkâr edenler resullerine dediler ki: “Ya sizi toprağımızdan süreriz ya da milletimize geri dönersiniz.” Böylelikle Rableri onlara, “Biz zalimleri helak edeceğiz.” diye vahyetti. “Onlardan sonra sizi yeryüzüne mutlaka yerleştireceğiz.” İşte bu, makamımdan ve tehdidimden korkan kimse içindir. Bir çıkış yolu istediler, sonunda da her inatçı zorba hebâ oldu. Hüsranın ardından da cehennem vardır. Orada kendisine irinli su içirilecektir. Onu yudumlayacak ve boğazından zorlukla geçirecek, ona her yandan ölüm gelmesine rağmen ölmeyecek, ardından daha ağır bir azapla karşılaşacak. Rablerini inkâr edenlerin amelleri, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu külün misali gibidir. Kazandıklarının hayrını göremezler. İşte derin sapkınlık budur. (İbrahim 14/9-18)
 Hani onlara kardeşleri Hud “Sakınmaz mısınız? Gerçek şu ki, ben sizin için güvenilir bir resulüm. Allah’a karşı takvalı olun ve bana itaat edin. Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum, ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir. Siz, her yüksekçe yere bir anıt inşa edip abesle mi iştigal ediyorsunuz? Ölümsüz olacağız diye sağlam yapılar mı edinirsiniz? Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz? Allah’a karşı takvalı olun ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının. Size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar verdi. Ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum.” dedi. Dediler ki: ” Öğüt versen de, vermesen de bizim için birdir. Bu, ancak öncekilerin âdetidir. Biz azaplandırılacak da değiliz.” Onu yalanladılar, Biz de onları helak ettik. Bunda bir ibret vardır, ama onların çoğu inanmış değillerdi! Rabbin, O Azîz’dir, Rahîm’dir. (Şuara 26/124-140)
Kuran bu helak edilen bu kavimlerin çoğunun müşrik olduğunu bildirir.
De ki: “Yeryüzünde dolaşın,  öncekilerin akıbetinin nasıl olduğuna bir bakın! Onların çoğu müşrik kimselerdi.” (Rum 30/42)
3- Son saat ile terhib
 Kıyamet diye söylenile gelen hadiseye Kur’an son saat der.
O gün gök, bulutlarla yarılır ve melekler ardarda indirilir. O gün gerçek mülk (:hâkimiyet), Rahmân’ındır. Kâfirler için çok zor bir gündür. O gün, zalim kimse, ellerini ısırarak “Ah keşke, resulle birlikte bir yol tutsaydım. Yazıklar olsun bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim. Andolsun, zikir bana geldikten sonra beni  (Kur’ân’dan) saptırdı. Şeytan insanı yüzüstü bırakandır.” der. Resul de “Rabbim! Kavmim, bu Kur’ân’ı terk edilmiş (işlevsiz) olarak bıraktı.” der.  (Furkan 25/25-30)
Hayır; yeryüzü dümdüz edilip, Rabbin ve melekler saf saf gelince; o gün cehennem de getirilir. O gün insan herşeyi hatırlar; fakat neye yarar hatırlamak? Der ki: “Keşke bu hayatım için, önceden bir şeyler gönderseydim.” Artık o gün hiç kimse O’nun azabı gibi azaplandıramaz. O’nun vuracağı zinciri hiç kimse vuramaz. Ey mutmain (:tatmin bulmuş) nefis! Razı olmuş ve razı olunmuş olarak Rabbine dön. Ve gir kullarımın arasına, gir cennetime. (Fecr 89/21-30)
4- Cehennem ile terhib
 Zalimlerin zulümleriyle hesap vermeden ölümle yok olmaları, iyilerin mükâfatlarını almadan bu dünyadan göçmeleri Allah’ın adaletine sığmaz. Ahirete (ceza, cehennem, cennet) iman dünya hayatının sigortasıdır. Çünkü kanunlar ve kolluk kuvvetleri bir yere kadar asayişin sağlanmasında etkili olabilirler. Allah sevgisi ve ahirete iman insanı dünyada cezaya, ahirette azaba uğramaktan muhafaza eder. Kur’an cehennemle tehditle insanın vicdanına ve duygularına hitap ederek insanı korumaktadır.
İnsanda nefis, heva ve hayvani hisler ancak korkutmakla terbiye olur. Bu yüzden Kur’an terhib (korkutmak) amacı ile cehennemden haber vererek, insanın nefis ve hevasını ıslah etme amacıyla cehennemle korkutur.
 Mücrimler, cehennem azabı içinde sürekli kalacaklardır. Onlardan azap hafifletilmeyecek ve onlar orada umutlarını kaybetmişlerdir. Biz onlara zulmetmedik; ancak onların kendileri zalimlerdir. Cehennem bekçisine “Ey Malik! Rabbin bizim işimizi bitirsin.” diye seslendiler. O da “Siz hep böyle kalacaksınız.” der. (Zuhruf 43/74-77)
 O gün ne mal fayda verir, ne de oğullar. Ancak Allah’a teslim olmuş bir kalple gelen müstesna. O gün cennet muttakilere yaklaştırılır. Cehennemse azgınların karşısına çıkarılır. Azgınlara şöyle denir. “Allah’ın peşi sıra kulluk ettikleriniz nerede? Size yardımları dokunuyor mu veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı? Artık onlar ve azgınlar ve İblis’in bütün orduları cehenneme dökülürler. Orada birbirleriyle çekişerek derler ki: “Vallahi! Biz apaçık bir sapıklıktaydık, çünkü sizi âlemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk. Bizi mücrimlerden başkası saptırmadı. Artık bize şefaatçiler (:yardım edenler) yok, candan bir dost da yok. Keşke geri dönebilsek de müminlerden olsak!” Bunda bir ibret vardır, ama onların çoğu yine de inanmazlar! (Şuara 26/88-103)
İçlerinden biri şöyle der: “Benim bir arkadaşım vardı. Bana; sen de mi, ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman dirilerek ceza göreceğimizi tasdik edenlerdensin?” derdi. Konuşan “Şu an onun haline bakmak ister misiniz?” dedi. Bir de baktı ki onu ateşin ortasında gördü. Dedi ki: “Allah’a yemin olsun, neredeyse beni de mahvedecektin. Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de oraya getirilenlerden olacaktım.” Birinci ölümden sonra bir daha ölmeyeceğiz değil mi? Azap da görmeyeceğiz ha? (Saffat 37/51-59)
TERĞİB
1-Dünyada bol rızık ile terğib 
Bazı ayetler hem terhib hem de terğib içermektedir. Aşağıdaki ayet grupları bu ayetlerdendir.
Eğer o memleketlerin halkı inansalardı ve takvalı olsalardı, üzerlerine gökten ve yerden bereketler açardık.  Ancak onlar yalanladılar, Biz de onları kazandıkları nedeniyle yakaladık. (A’raf 7/96)
Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i yani Rablerinden kendilerine indirileni uygulasalardı onları baştan ayağa nimetlere boğardık. İçlerinde aşırılığa kaçmayan bir ümmet olsa da çoğunun yapıp ettikleri ne kötüdür. (Maide 5/66)
Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin. Sonra O’na tevbe edin ki, üstünüze gökten bol bol yağmur göndersin ve gücünüze güç katsın. Mücrimler olarak yüz çevirmeyin. (Hud 11/52)
Dedim ki: “Rabbinizden bağışlanma dileyin, O Gaffâr’dır. Üzerinize gökten bol bol yağmur yağdırsın; size mallarla, oğullarla yardım etsin ve size bahçeler ve ırmaklar versin. (Nuh 71/10-12)
2-Cennet ve nimetleriyle terğib
İnsanda kalp,  vicdan, gibi hisler ancak ümit ile yeşerir ve terbiye olurlar. Bu yüzden Kur’an tergib (ümitlendirmek) amacı ile cennetten haber vererek, insanın kalp,  vicdan gibi duygularını harekete geçirmek için cennetle terğibde bulunur.
Cennete girme iman ve salih amelle ilişkilendirilmiştir.
Erkek olsun, kadın olsun mümin olarak kim salih amellerden işlerse, işte onlar cennete girerler ve onlar, zerre miktarınca zulme uğratılmazlar. (Nisa 4/124)
Ancak tevbe edip iman eden ve salih amellerde bulunanlar müstesna. İşte bunlar cennete girecekler ve hiçbir şekilde haksızlık yapılmayacak. (Meryem 19/60)
Toplanma günü için sizi bir araya topladığı gün; -işte bu aldanma günüdür- kim Allah’a iman edip salih bir amelde bulunmuşsa Allah onun kötülüklerini örter. Onu içinde ırmaklar akan, ebedi kalacakları cennetlere koyar. İşte büyük kazanç budur.  (Teğabun 64/9)
Kur’an’da 22 yerde salihat işleyenlerin cennet ehli olacakları dile getirilir.
Cennet nimetleri duyguları etkileyici, gönüllere hitap edici şekilde anlatılır.
Muttakilere vadedilen cennetin örneği; İçinde tadı ve kokusu bozulmayan su ırmakları, tadı bozulmamış süt ırmakları ve içenlere lezzet veren içki ırmakları, süzme bal ırmakları… Onlara, orada her türlü meyve ve Rablerinden bağışlanma vardır. O, ebedi ateşte kalacak, kaynar su içirilip, bağırsakları parça parça olacak kimseler gibi olur mu? (Muhammed 47/15)
Muttakiler, cennetlerde ve nimetler içindedirler. Muttakiler Rablerinin kendilerine verdikleri ile sevinçlidirler. Rableri, onları çılgın alevin azabından korumuştur. İşlediklerinizin karşılığı olarak afiyetle yiyin için! Özenle dizilmiş tahtlarda arkalarına yaslanmışlar ve onları iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir. İman edenler ve zürriyetleri de kendilerini imanda izleyenler var ya; biz onların zürriyetlerini de kendilerine katacağız. Onların amellerinden de hiçbir şeyi eksiltmeyeceğiz. Her kişi, kendi kazandığına karşılık bir rehindir.  Onlara canlarının çektiği meyveden ve etten bol bol veririz. Orada kadeh dolaştırırlar ki onda ne saçmalamaya yol açar, ne de günâha sokar. Hizmetlerine verilmiş, saklı inci gibi gençler etraflarında dönüp dolaşırlar. Birbirlerine dönüp karşılıklı sorarlar.  “Biz, ailemizin yanında, daha önce endişe içindeydik.” derler. Allah bize lutfetti de bizi içe işleyen azaptan korudu. Biz, önceden de ona yakarıyorduk.  O Berr ve Rahîm olandır. (Tur 52/17-28)[2]
Cennette pınarlar vardır.
İkisinde de akıp giden iki kaynak vardır. (Rahman 55/50)
Kuşkusuz takva sahipleri gölgeler altında ve pınar başlarındadır. (Mürselat 77/41)
Bu orada bir pınardır ki, adına “selsebil” derler. (İnsan 76/18)
Cennette yeşillikler vardır.
İkisinin de çeşitli ağaçları, meyvaları vardır. (Rahman 55/48)
(Bu cennetler) yemyeşildirler. (Raman 55/64)
Cennette ne sıcak, ne soğuk, tam kararında gölgelikler vardır.
Uzamış gölgeler, (Vakıa 56/30)
İman edip salih ameller işliyenleri ise, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Orada ebedî olarak kalacaklar. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları, koyu gölgeler altında bulunduracağız. (Nisa 4/57)
Orada donatılmış koltuklar üzerine dayanmışlardır: Orada ne yakıcı güneş görürler, ne de şiddetli soğuk. (İnsan 76/13)
Cennette en güzel giysiler ve takılar vardır.
Üstlerinde zarif ve yeşil, kalın ipekten bir elbise vardır. Gümüş bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri onlara temiz bir içecek içirmiştir. (İnsan 76/21)
Şüphesiz Allah iman edip yararlı iş işleyenleri, altından ırmaklar akan cennetlere koyacak, orada altın bilezikler ve inciler takınacaklar. Oradaki elbiseleri de ipektendir. (Hac 22/23)
Sabırlarına karşılık onlara bir cennet ve ipekten elbiseler verir. (İnsan 76/12)
Onlara Adn cennetleri vardır. Onlar oraya gireceklerdir. Orada altın bilezikler ve incilerle süsleneceklerdir. Orada elbiseleri de ipektir. (Fatır 35/33)
Cennetin en büyük nimeti Allah’ın razı olmasıdır.
Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara içinde sürekli kalmak üzere, içinde ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vadetmiştir. Allah’tan olan razılık ise en büyüktür. İşte büyük kazanç budur. (Tevbe 9/72)
“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et, ve onlara (karşı) öyle bir mücadele yöntemi ortaya koy ki en güzeli, en etkilisi olsun. Çünkü senin Rabbin var ya: işte O kendi yolundan sapan kimseyi de, doğru yola yöneleni de en iyi bilendir.” (Nahl 16/125)
Kur’an, hem şeriat, hem dua, hem tefekkür, hem bir davet kitabıdır. Rabbimiz de Nahl 125. ayette bize buyurduğu hikmet ve güzel öğütle daveti, Kur’an’da hikmet ve güzel öğüdün örneklerini terhib ve terğib ayetleriyle beyan etmiştir.
Teşvik etmenin (terhîbin) ve uyarmanın (terhîbin) hedefi:
1-Hakikati duyurmak. Adem’den beri insanoğlu hakikati arama peşindedir. Ama hiç bir insan vahiy olmadan hakikate ulaşamamıştır. Davetçi bu metodla davetin muhatabını Hakikat  konusunda aydınlatır ve ikna etmeye çalışır.
2-İnsanın seçim hakkının olduğunu hatırlatmak. Özendirme ve sakındırma bir baskı aracı değil, insana doğuştan verilen en önemli yetenek ve nimet olan hür iradeyi, seçim hakkını sonuçlarını haber vererek muhatabın zihnine getirmektir.
3-Haberin kaynağını dikkat çekmek ve ciddiyetini vurgulamak. Davetçi yalan söylemesi mümkün olmayan bir kaynaktan haber veriyor. Bu ne bir sıradan haber, ne bir şaka, ne de es geçilecek konudur. Davetçi bu işin ciddiyetini davet üslubuyla muhataba iletir.
4-Her eylemin bir sonucu olduğunu göstermek. İnsanın yaptığı hiç bir şey boşa gitmez. İyi veya kötü, faydalı veya zararlı bir sonucu olur.
5-Tarihin yeniden tekerrür etmemesini dilemek. Bunca hataya, bunca yanılmalara, bunca felâketlere, bunca kayıplara rağmen insanlardan bazıları aldanmaya, kendine zarar vermeye,  ibret almamaya, ateşe gitmeye devam ediyor. Davetçi her kişinin hayatında tarihin yeniden tekrarlanmaması için terğîb ve terhîb metodunu da dener. Zira kişi ve toplum hayatında ibret alınmayan tarih tekerrür edip duruyor.
6-Örneklere bakılmasını sağlamak. Vahiy kesin ve açık örnekler veriyor. Davetçi bu örneklerden hareketle muhatabının dikkatini gerçeğe, realiteye, mutlak olan sonuca çeker.
7-Kalpleri işgalden kurtarmak. Allah sevgisi için yaratılan yüreklere ağyârın (lâyık olmayanların) sevgisi doldurulursa o yürek işgal altındadır ve devre dışıdır. Davetçi terğîb ve terhîb metodu ile muhataba yüreğe asıl görevini vermesine yardımcı olmaya çalışır.[3]
 
[1] Diyanet İslam Ansiklopedisi
[2]Bakınız: İnsan 76/4-22;
[3] Hüseyinece.com


Haydar Öztürk/ İktibas Dergisi Ağustos 2017/464