Kriz Üreten, İrade Sıfırlayan Yemin Metni

Kenan Alpay

VAN 19.11.2015 10:54:57 0
Kriz Üreten, İrade Sıfırlayan Yemin Metni
Tarih: 01.01.0001 00:00
 

 

Eski-Yeni Türkiye tartışmaları daha çok temel hak ve özgürlükleri teminat altına almak üzere darbe anayasası ve militarist kanunların tasfiyesi bağlamında yapılmaktadır. Elbette refah, eğitim, sağlık, ulaşım, iletişim, siyasal temsil, sosyal güvence gibi alanlarda standartların yükseltilmesi acil ve vazgeçilmez bir hedeftir. Fakat bu hedeflerle birlikte eğer resmi ideolojik dayatmaların kaldırılmasını, bütün bir topluma dayatılan Kemalist ritüellerin tasfiye edilmesini yani birey ve toplumun özgür iradesinin tecelli edeceği zeminin garanti altına alınmasını da bir an önce gerçekleştirmek zorundayız.

1 Kasım seçimleri sonrasında işleyen prosedürlerden biri de Meclis’te vekillerin ‘yemin’ ederek göreve başlamasıdır. Devletin en baskın ve tartışmaya kapalı karakteri laik-ulusal temellere dayanan Kemalist-Atatürkçü kimliği olduğu için doğal olarak Meclis’te vekiller tarafından tekrar edilen yemin de Türk ulusal kimliğine ve Atatürk ilkelerine sadakatin dışına taşan en küçük bir sapmayı dahi kabul etmiyor.

‘Yeni Türkiye, Eski Yemin’ Garabeti

Atatürk’ün devleti ve ülkesi” gibi “Atatürk’ün Meclis’i ve vekilleri” despotizmi de temelleri bürokratik oligarşi tarafından teminat altına alınan darbe anayasalarındaki değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez prensipler dairesinde ilelebet sürüp gitmeye mecbur mu? Bu sekter-dogmatik ve buna bağlı olarak her daim siyasal kriz üretmeye ve her dönem toplumsal iradeyi ezip geçmeye kararlı bu ahlak ve hukuk dışı dayatma zannedilenden daha büyük tahribatlar yapıyor. Görmezden gelmek, hafife almak, sürekli olarak ertelemek sıkıntıyı küçültmüyor, acı ve ıstırabı azaltmıyor. Tersine siyasal alanı ipotek altında tuttuğu gibi bireysel ve toplumsal manada ifsadı, ikiyüzlülüğü ve şizofrenik kişilik yapısını besliyor.

Net olarak çerçevem şudur: Önceki gün Meclis’te Leyla Zana üzerinden yaşanan yemin tartışmasını HDP’nin sınır tanımayan bir biçimde tırmandırdığı ahlaksız ve oportünist siyasetinin tamamen dışında değerlendirmek gerekir. Yemin meselesi üzerinden kriz üretmeye, şov yapmaya kalkışan (birçok farklı yerde ifade edildiği üzere) Leyla Zana değildir. Tersine kriz en temelde yemin metninin muhtevasından ve temsil ettiği kirli mirastan kaynaklanmaktadır. Her şeyden önce ‘yemin’, her durumda sadakat duyulacak, kendisinden asla şüphe edilmeyecek ve insanın maddi-manevi hayatını şekillendirecek değerler üzerine edilir.

Laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma…” şeklinde devam eden yemin metnini “büyük Türk milleti önünde” okumak demek bütün hayatını bu siyasal-felsefi zeminde tanımlamak ve şekillendirmek demektir. Bu and-yemin muhakkak toplumsal açıdan belli bir kesimi hassaten de devlet sınıflarını tanımlamaktadır. Ancak bu yemin metnini istisnasız herkese dayatmak, bundan başka bir söylem ve kaynağa atıf yapanlara ‘kuduz’ muamelesi yapmakta ısrar etmek demokrasi, hukuk devleti vb. kavramlara değil olsa olsa despotizm, faşizm, totalitarizm gibi kavram ve yönetim sistemlerine ait bir tercih olabilir.

Etnik Olmaktan Öteye İtikadi Sorun

Türkçü-Atatürkçü hegemonya siyaset ve toplumun sadece bedenine değil ruhuna, vicdanına ve fıtratına da sahip olmak, alenen tecavüz etmekte inat ediyor. Bu tecavüze direnmek, karşı çıkmak ve değiştirme çabasında olmak ise ne gariptir ki affedilemez bir suç, büyük bir günah sayılıyor.

Yemin tartışması gibi Kemalist-Türk ulusalcı ideolojinin ürettiği sorunlar karşısında yaşanan en büyük çelişkilerden birisi de meselenin ‘etnik’ bir sorundan ibaret görülmesidir. Oysa ilk öğretim okullarında 80 yılı aşkın bir zaman okutturulmuş ‘andımız’ gibi metinler, Anıtkabir ziyaretleri, büstlere çelenk koymalar, saygı duruşları gibi seküler ritüeller/ulusalcı teamüller Müslüman bir toplum için en temelde ‘itikadi’ sorunlardır.

Müslüman bir topluma ve siyasal temsilcilerine seküler-ulusal sembol ve söylemleri kutsal değerler olarak dayatmak, sadakat beyanı istemek inkar ve asimilasyon politikası yürütmek demektir. Dini, mezhebi, ideolojisi, etnik aidiyeti ne olursa olsun toplumun hiçbir ferdi bu türden bir zorlamaya tabi tutulamaz. İslami kimlik bir değerler sistemidir ve haram-helal, emir-yasak sınırlarını ancak Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyyetarafından belirlenir. Büyük sıkıntı şu ki bugün gelinen aşamada dahi siyasal temsiliyet makamında bulunan kadroların çoğu bu misyonundan habersizce hatta yer yer lakaytça pozisyon üstlenmektedir.

Meclis’in ama özellikle AK Parti grubunun yeni bir anayasa yapmak, kanun ve tüzüklerdeki sorunları gidermek üzere muhakkak bir takvim dahilinde planı var. Ancak yapmak ile tartışmaya açmak, oluşturmak ile sancılı zeminleri kamuoyunun ilgisine taşımak arasında öncelik, kolaylık ve mecburiyet açısından epeyce farklar bulunuyor.

Türk ulusal kimliği ve Kemalist ideoloji üzerinden icra edilen despotik siyaset toplumu devlet ve devlet sınıflarının paryası kılmaya endekslenmişti. Oysa bu dönemde toplum, devlet ve resmi ideoloji merkezli politik angajmanlardan kurtulmak için CHPMHP veHDP’den değil AK Parti’den daha köklü ve daha kuşatıcı bir siyasal öncülük beklemektedir.

Yeni Akit