Kör olmayın, sorun büyük...

ALİ BAYRAMOĞLU

VAN 7.01.2014 10:56:18 0
Kör olmayın, sorun büyük...
Tarih: 01.01.0001 00:00

Kör olmayın, sorun büyük...

Ülkede iki farklı kamuoyu, iki farklı siyasi algı var...

Bir yanda siyasi gündemi 'siyasi iktidar ve yolsuzluk ilişkisi'ne indirgeyen bir algı...

Öte yanda olup biteni bir 'darbe ve iktidar kavgası'yla özdeşleştiren bir algı...

Bu iki algı arasında ne yazık ki hiç bir köprü yok.

Ortada ülkenin gidişatı ve siyasi iktidarla ilgili ya da AK Parti etrafında ortaya çıkan bir sorun var.

Algıları yöneten de bu sorun.

Sorun şu:

AK Parti ataerkil dil ve otoriter uygulamalarıyla son iki yılda 'özgürlükçülük' konusundaki moral üstünlüğünü yitirmeye yüz tuttu. Gezi olaylarıyla bu açıdan hızlı bir inişe geçti. Her ne kadar iktidar kavgası ve darbe boyutu önde ve çıplak olsa da 17 Aralık soruşturmaları AK Parti'nin bu kez 'ahlaki açı'dan bir yara almasına, bu konudaki moral üstünlüğünün sorgulanmasına yol açtı.

Her hangi bir siyasi iktidardan söz etmiyoruz.

Sözünü ettiğimiz bir modeldir.

AK Parti sadece toplumsal bir kesimin temsilcisi olarak değil, bir değişim ihtiyacı ve sürecinin ürünü ve bunun taşıyıcısı olarak Türk siyasi hayatına girdi. Büyük bir ittifak oluşturdu. Liberal-demokratik kesimlerin ön açıcılığıyla, muhafazakar kesimlerin mutlak desteğiyle, cemaatle ve cemaatlerle dayanışma içinde yol aldı.

Ve devlet alanının sivilleşmesinden özgürlükler sahasının genişlemesine kadar Türkiye'nin son 10 yıllık değişimini taşıyan, reformlarını gerçekleştiren, istikrarını sağlayan bir siyasi parti oldu.

Bugün bu siyasi partinin karşı karşıya kaldığı durum, yaşadığı 'iniş' doğal olarak sadece kendisi açısından değil tüm ülke açısından sarsıcıdır.

Nitekim, (aylar önce yazmıştım), ilk sonuç üçlü bir ittifakın çöküşü şeklinde karşımıza çıktı. Bir yandan 7 Şubat 2012 MİT meselesiyle cemaat ile AK Parti arasındaki bağlar koptu. Öte yandan iktidarın sahşileşmesi, kimlik politikalarının devreye girmesi, otoriterleşme tartışmalarıyla başlayan bir başka kopuş, liberal-demokrat kesimler ile siyasi iktidar arasına ciddi bir mesafe koydu.

17 Aralık soruşturmaları ise bu kopuşu tam tescilledi.

İki ayrı 'Türkiye siyaseti ' algısı da bu tescille beslendi.

Liberal kesimin önemli bir kısmı yolsuzluk meselesini kendi tutumunun doğrulaması olarak gördü. AK Parti'ye karşı tereddütlü muhalefeti bir yana itip, 'yolsuzluklar ve otoriterleşme' bağını Türkiye gündeminin tek unsuru haline getirerek aktif bir muhalefete geçti. Bu algı ülkenin uluslararası imajını da beslemeye başladı.

Bu bir Türkiye gerçeği, şüphe yok.

Ancak bir açıdan bakıldığında yolsuzluk soruşturmasının arkasında Türkiye tarihinin görmediği türde bir çatışma zuhur ediyor.

Yargının önemli ölçüde informel bir grubun, cemaatin eline geçmesi, bu grubun organize bir davranış içinde siyasi iktidarı adli hamlelerle sarsmaya, devirmeye çalışması, bunun içi boş ya da dolu yolsuzluk dosyalarının arkasına saklaması, iktidar ve çevresi tarafından bunun (doğru ya değil) 'büyük ve dış ayakları olan bir komplo' olarak algılanması başka çıplak bir Türkiye gerçeğidir.

Evet iki algı değil, iki gerçeklik...

AK Parti'nin özgürlükler zemininden kayması, otoriter ve ataerkil istikamet ne denli önemli bir sorunsa, devletin her kritik noktasında cemaat denilen otonom bir yapının 20-25 yıllık bir 'yatırım' sonucu öne çıkması, bu yapının siyaseti darbe üzerinden yürütmesi, bu çerçevede Türk yargı sisteminin, dolayısıyla demokrasinin adeta çökmesi, eski rejimin dinamiklerine davet hali o denli önemli bir sorundur.

Bu görmezden gelinecek bir durum değildir.

Geçiştirilecek, tek kalemle açıklanabilecek bir gündem değildir.