KIYIDA KULLUK

Yasin Aydoğan

VAN 13.11.2018 10:05:58 0
KIYIDA KULLUK
Tarih: 01.01.0001 00:00
 KIYIDA KULLUK

Yeryüzünde kulluk etmeyen kimse yok. Çünkü insanda tedeyyün (tapınma) içgüdüsü var, insan zayıf-aciz bir varlık olarak her zaman kendisinden daha güçlü gördüğü birine-şeye her zaman tazimde bulunmuş, perestij etmiş, tapınmıştır. Ancak kulluğun kime ve nasıl olduğu hususunda çok konuşmak gerekiyor.

Kulluğun çeşitleri var. İnsanı en sağlıklı öğrenme-tanıma imkanı bulunan kitabımız bu mevzuda tanımlar getirmiştir.

Hac suresinde “bazı insanlar-insanlardan bazıları” diye başlayan ayetler bu tipi ele veriyor.

İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’a kıyıdan kenardan kulluk eder.” (Hac 11)

Ayette harf kelimesi geçiyor. Harf ; Arapçada bir şeyin kenarı, ucu manasına geliyor.

Harfler kelimelerin uçları, parçalarıdır. Harfler dilin en alt kümesidir. Harfler heceleri, heceler kelimeleri, kelimeler cümleleri, cümleler pasajları, pasajlar kitabları oluştururlar.

Harf olmasa anlamda olmuyor, sözlü yazılı bir metinde olmuyor.

Ayete farklı meallerde ne anlamlar verildiğine bakarsak şunları görürüz.

-Kıyıdan

-Kenardan

-Gönülsüz

-Bir yönden

-Diliyle

-Dil ucuyla

-Tek taraflı

-Bir uçurum-yar kenarında

-Yarım yamalak

-Sınırda

-Koşullu-şartlı

-Şüphe-tereddütle

-Hesaba binaen

Tahrif kelimesi de bu kökten gelir. Bozarak değiştirmek manasına gelen tahrifin kökü harftir. Yani insanın anlam arayışı da anlamdan saparak kopması da harflere istinad ediyor.

Harfleri yerli yerinde kullanmak, doğru anlamak doğru bir hayata-sona, yanlış yerde kullanmak, anlamı saptırmak feci bir akibete sonu gelmez nedamete yol açar.

Allah’a bir uçurumun kenarında gibi kulluk etmek Rabbimizin zemmettiği bir durum, bunu öğreniyoruz.

Bu tür kul kıyıda, işin tam içinde ortasında değil. Uçurum kenarında yer tutuyor, risk alıyor, her an yuvarlanabilir, aşağıya düşebilir. Kenarda duruyor her an çıkabilir, diğer tarafa geçebilir. Gönlü yok, istemeye istemeye duruyor, memnun değil. Diliyle ifade ediyor ama ameli yok, iddiasını izhar edecek davranışların sahibi değil. Yarım yamalak girmiş bazen iyi eylemler bazen de tam zıt tavırlar içine girebiliyor. Koşullu-şartlı nimet olursa var, külfet olursa yok, ganimet olursa var, cihad olursa yok, devlet olursa var hicret olursa yok.

Hasbi değil, hesabi içte-kalbinde bir art niyete dayalı duruyor-bulunuyor. Menfaatperest, zaten ayetin devamı da bunu ele veriyor. “Öyle ki, eğer kendisine bir iyilik dokunsa onunla tatmin olup sevinç duyar; fakat başına bir musibet gelse yüzüstü dönüverir; dünyayı da ahireti de kaybeder: nitekim telafisi en zor kayıp da budur.”(Hac 11 devamı)

Bu tip kulun bugün için daha anlaşılabilir tasvirini yapmak gerekirse şunları söyleyebiliriz.

-“Din ayrı, devlet ayrı” der.

-“Ben laik müslümanım” der.

-“Namazımı da kılarım, içkimi de içerim” der.

-“Allah yaratmıştır ancak bırakmıştır, müdahele etmez” der(Deist).

-Uçak düşeceğinde gemi batacağında derinden dua eder.

-Ateist, “Allah yok ki” der, hem Yüce Adı’nı telaffuz eder hem de inkar eder.

-Oğlunu kızını evlendirirken “Allah’ın emri, peygamberin kavli” der, ancak salonda-merasiminde nefsi-şehveti egemendir.

-Bir imtihana tabi tutulduğunda “beni mi buldu” der.

Daha bir çok örnekle genişletilebilecek bu olumsuz tip Rabbimizin razı olmadığını beyan ettiği

bir tiptir.

Teslim olmak (Müslümanlık) kıyıda-kenarda değil, işin tam ortasında olmayı iktiza eder.

Bizi yaratana tüm yönlerden kayıtsız-şartsız tam bir teslimiyetle kulluk gerektirir.