Kıyamet değil, kıyam

Yeni Şafak yazarı İbrahim Tenekeci, Yeni Şafak'ta bugün yayınlanan yazısında Yahya Kemal'in 'Biz ölüleriyle birlikte yaşayan bir milletiz' dediğini hatırlattı ve ekledi 'Bugün ülkemiz örgütlü bir kötülükle karşı karşıya'. İşte

VAN 4.04.2015 09:31:20 0
 Kıyamet değil, kıyam
Tarih: 01.01.0001 00:00
Mehmet Selim Kiraz'ın şehadet haberini alınca, elimde olmadan, Mehmet Selim Kiraz'ın şehadet haberini alınca, elimde olmadan, Necip Fazıl'ın şu dizesini mırıldandım: 'Ölsek de sevinin, eve dönsek de.'
Ertesi gün, erkenden Eyüp Sultan'a gittim. Son vazife.
İlk gördüğüm: Binlerce insandan oluşan temiz ve üzgün bir yüz. Kadim kardeşliğin ve kutlu dayanışmanın en canlı hali.
Her türlü haksızlığa maruz kalan sessiz çoğunluk. Belki variyetli değiller, buna karşılık, dirayetliler.
Ağır bir imtihandan daha geçildi. Fakat bir tesellimiz var: Mehmet gitti, yerine Muhammed geldi. Siper boş kalmadı, sancak düşmedi. Mehmet oğlu Muhammed!
Vakit namazı için caminin içindeyiz. Beş metre ilerimde Sayın Davutoğlu var. Geldi ve kapının ağzına oturdu. Kimseyi rahatsız etmeden, cemaati ayağa kaldırmadan, dikkatleri üzerine çekmeden, protokol kurallarını dinlemeden. Ne güzel.
Öğle namazı bitti. Dışarıya, musalla taşındaki şehide doğru yürüyoruz.
İnsanlar bakışlarını birbirinden kaçırıyor. Gözler hep dolu.
Hiç tanımadığım biri, sıkıca sarılıyor bana.
Binlerce insan ayakta. Kıyamet değil, kıyam.
Haklarını helal edenlerin titreyen sesi. Derin mahcubiyet.
Sonunda defin yerindeyiz. Yahya Kemal, “biz ölülerimizle beraber yaşayan bir milletiz" der. Özellikle Eyüp'te.
Emanet toprağa teslim ediliyor. 'Dün bu saatlerde hayattaydı' diye düşünüyorum.
Vakit ilerledi, mezarlıktaki kalabalık otuz-kırk kişiye kadar düştü. Acı iyice koyulaştı.

Akşam, haberleri izliyorum. İki cenaze arasındaki fark, ana gövdenin kim olduğunu kesin ve keskin bir biçimde ortaya koyuyor. Biri milletin kalbine, diğeri evinin bahçesine...
Sosyal medyaya bakıyorum. Bazı kendini bilmezler, cenaze namazının iktidar partisine kazandıracağı puanı tartışıyor, konuşuyor. Ne kadar ayıp.
Gezi eylemcilerini alnından öpen kişinin; 'vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor' dizesine karşılık gelen şehidin cenazesine katılmamasındaki gariplik. Bunu unutmayın.
Sadece bu örnek bile, şu hakikati göstermeye yetiyor: Türk soluyla milletimiz arasında şiddetli geçimsizlik vardır. Çoğu zaman zorbalığın tercih edilmesinin bir nedeni de budur. Yanı sıra, küçük düşürücü, rencide edici bir dilin kullanılması.
Meclis Başkanı, terörle ilgili değerlendirmesinde, “batılı ülkelerden gördüğümüz tek destek, taziye mesajlarıdır" demişti. Ülkemizdeki bazı partilerin ve kurumların durumu da maalesef böyle. Ancak taziyede bulunuyorlar.
Şunu da söylemiş olalım: Milletin hissiyatıyla konuşan ve yazan insanlara her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

Son üç yılın bir cümlelik özeti: Ülkemiz, örgütlü bir kötülükle karşı karşıya.
Elbette biliyoruz: Bu büyük coğrafyada yerli bir örgüt bulmak, kurmak, neredeyse imkânsızdır. Mavi Marmara hadisesini hatırlayalım. Filistin'e denizden gidilmek istenmişti. Önce bölücü terör örgütü bir deniz üssümüze saldırı düzenleyip yedi askerimizi şehit etti. Hemen peşinden de siyonist güçlerin gemiye baskını geldi. Bunların hepsi üç saat içinde oldu. Bu iki saldırıyı birbirinden bağımsız düşünebilir miyiz? Hayır.
Hangi devletle sorun yaşıyorsak veya onun yoluna çıkıyorsak, menfaatini zedeliyorsak, taşeron örgütler üzerinden saldırıya uğruyoruz. Canımızı yakıyorlar.
Halkların kardeşliği adına milletin hayatına ve evlatlarına kastediyorlar. Haksızlık yaparak hak arıyorlar. Soralım: Mehmet Selim Kiraz cinayeti, halkların kardeşliğine ne gibi bir katkı sağlamıştır?
İmdadımıza Bakara sûresinin on birinci ayeti yetişsin: Kendilerine; “yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde; “biz sadece ıslah edicileriz" derler.
Bizim de acilen ve ihtiyaçtan 'batı ne der' çekincesinden / psikolojisinden kurtulmamız gerekiyor. Bu endişeyi taşımaya başladığımızdan beri, yani üç asırdır, toprak ve can kaybediyoruz.
Biraz cesaret…