KİTAP TAHLİLLERİ İSLAM’A SOKULAN AYRILIKÇI FİKİRLER

Bekir Çöl

VAN 27.06.2018 08:46:50 0
KİTAP TAHLİLLERİ İSLAM’A SOKULAN AYRILIKÇI FİKİRLER
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Elime 1973 basılmış bir kitap geçti elimde ki Kitabın yazarı Iraklı Dr. Muhsin Abdülhamit, Türkçeye çevirenler ise günümüz profesörlerinden Saim Yeprem ve Hasan Güleç. İslam’a yönelen yıkıcı hareketler ismini taşıyan kitap ta Babilik, Bahailik ve bunları hazırlaya Mehdi inancı ve İslam’ın başının belası Bâtın ilik anlatılmaktadır.


Günümüz meseleleriyle ilgili olduğu için Mehdiliği ve Bâtın iliği; yine İslam’a nasıl zarar verdiğini göstermek için ayrılıkçı hareketleri analiz etmek istiyorum. Yazar hemen kitabının başında diyor ki: “Bu araştırmalarım sonunda esrar perdeleri gözlerimin önünde açıldı. İslam aleyhine büyük bir entrikanın ana hatları ortaya çıktı. İslam’a sokulmak istenen bu ayrılıkçı fitnelerin hepsinin arkasında Bâtınilik ve onun da arkasında a) Hile ve dalavereleriyle emperyalizm, b) Gizli ve açık dolaplarıyla Siyonizm, c) Misyonerlik teşkilatıyla Haçlılık ruhu vardır.

Misyonerlerin sözlerinden bazılar: Cardetr, şöyle der: İslam’da ki mevcut kuvvet! İşte Avrupa’yı korkutan budur. Lawrence Brown. Lakin asıl tehlike, İslam düzenin de, onun genişleme kabiliyetinde, tesir gücünde ve canlılığında gizlidir. Avrupa emperyalizminin önünde ki yegâne duvar budur. William Jaffers Palggrave: Arap ülkelerinden Mekke şehri ve Kur’an gizlendiği zaman Arapların bizim kurduğumuz maddi medeniyet yolunda ilerlemeğe başladıklarını görmemiz mümkün olur.

Zira onları bu medeniyetten uzaklaştıran Muhammed ve kitabıdır. Lawrence Brown: “Müslümanlar bir İmparatorluk halinde birleşirlerse, bütün âleme bela kesilmeleri mümkündür. Papaz Simon: İslam birliği, Müslüman milletlerin ebedilik ülkülerini birleştirir. Avrupa’nın baskı ve kontrolünden kurtulmalarına yardım eder. Bunlar ve benzeri fikirlerle beslenen Batı Müslümanların önünü kesmek için, tefrikalarla birbirlerine düşürmek için İslam tarihinin ilk zamanlarından beri aralıksız misyoner faaliyetlerini sürdürmektedirler. Emperyalist program gereğince 19. Asırdan itibaren İslam âlemine büyük bir hücum başlattılar.

İslam beldelerine Katolik, Protestan ve Ortodoks fikirlerini yaymak için binlerce broşür dağıtıldı. Yine bu beldelere özel ve umumi okullar, çocuk bahçeleri, ilkokullar, Liseler, Enstitü, Fakülte ve hatta Üniversiteler onların kontrolünde açıldı. Kuzey ve batı Afrika da, Mısır, Sudan ve Osmanlı ülkelerinde, Arap ülkelerinde, Hind, Seylan, Çin ve Endonezya da, Asya’nın orta kısımları, İran ve Afganistan’da kurulan Klinik, Hastaneler, Eczaneler, bakımevleri ve şifa yurtları hep onların tasarruf ve idaresindeydi. İslam beldelerine kurulan bu teşkilatların tek gayesi vardı, Müslümanları ayakları altında ezmek için onları Hıristiyanlaştırmaktı. Lord Gurson. Yukarıdakilere mukabil Müslümanları şöyle tanıtır: Misyonerlik dalgaları İslam’ın kayadan yapılmış yıkılmaz duvarlarına boş yere çarpıp durmaktadır. Çünkü İslam demir elini koyduğu ülkelerin işlerine, menfaatlerine ve iklimine uygun bir nizamdır. O dinin mensupları, nizamlarına beşikten mezara kadar kölecesine boyun eğmektedirler.

O, sadece bir din değildir, O, mutlak bir otoritedir, bir felsefedir, aynı zamanda bir ilimdir. İslam ideolojisi dinin idare ettiği otoriteyi ister, otorite kontrolünde ki dini değil. Bütün şarkı istila eden, hayatın her safhasını içine alan bu kanun devam ettiği müddetçe misyonerleri faaliyetleri, hadsiz, hesapsız harcamaları faydasız ve boş olacaktır. Kanaatimce Mutaassıp İslam beldelerinde yapılan misyonerlik çalışmaları propagandanın en kötüsüdür. İslam güneşi doğmuş, nuru birçok belde de parlamaya başlamıştı. İnsanlar gurup-gurup ilahi dine girmiş, bütün şehirler de İslam hükmünü yerleştirmişti. İslam’ın bu katı zaferiyle yeryüzünü kaplayan zulmet dağılmış, zalim düzenler, azgın kuvvetler hüsrana uğramıştı. Yarasaların ışıktan rahatsız olması gibi bir kısım bozguncular bu durumdan rahatsızdı.

Müslümanların cihatlarıyla kurdukları şerefli topluluğu yok etmek, aralarını açmak, saf imanları ifsat etmek için ellerinden geleni yapmaya başlamışlardı. Bunlar halkı eski devirlere, İran ve Roma İmparatorluğunun istibdat ve azgınlığına döndürmek istiyorlardı. BÂTINİLİK. Bâtıniliğin İslam’a zararı, Hıristiyanların, Yahudilerin ve dinsizlerin zararından daha çok olmuştur. İmam F. Razi, onların İslam dinine fesatları, kâfirlerin fesadından daha çoktur demiştir. Birçok fırkaya ayrılmışlardır. Tek maksatları vardır, yaratıcıyı inkâr ve dini iptal etmektir. Din namına hiçbir şeye inanmazlar, kıyamete tanımazlar” demiştir.

Bâtınilerin inançlarından bazıları: Dinin bir görünen yüzü (Zahiri), bir de görünmeyen yüzü (Bâtıni) vardır. Halk zahiri ilmini bilir, hâlbuki İmam batını bilir. Hatta onun katında batının da batını vardır. Bu yüzden Kur’an ayetlerini zerre kadar hakikatle ilgisi olmayan tarzda tevil ederler. İmam gizlenmiştir derler. Bâtıniler adına Mağripte bir devlet kurup sonra bu devlet Mısıra geçinceye kadar gizli kalmıştır. Şehristani el-Milel ven Nihal de şöyle diyor: Abdullah bin Sebe, Ali’nin hayatta olup, ölmediğini, onda ilahi bir parça olduğunu, onu alt etmenin imkânı olmadığını söyler.

Ayrıca o bulutlarda gezen bir varlıktır. Gök gürültüsü onun sesi, şimşekte onun tebessümüdür. O, yeryüzüne inecek, dünya nasıl zulümle dolmuşsa o indikten sonra da adaletle dolup taşacaktır. İbn. Asakir, Abdullah İbn Sebe için, “Yahudi idi, Müslüman göründü, İslam beldelerinde halkı Halifeye karşı kışkırttı. Şam’a da bunun için geldi demiştir. Makrizi ise, Bu ibn Sebe yüzündendir ki birçok Rafızı kolları türemiştir. İlahi bir parçanın İmamlara hulul ettiğini söyler.