KIRK HADİS ŞERHİ-23:Ramazan

Cundullah Avcı

VAN 19.05.2016 10:38:01 0
 KIRK HADİS ŞERHİ-23:Ramazan
Tarih: 01.01.0001 00:00

“Oruçlu bir kimse yalanı ve yalanla iş yapmayı terk etmezse onun yemesini içmesini terk etmesine ALLAH’ın hiçbir ihtiyacı yoktur. [Buhari, Savm, 8.]”

İslam coğrafyası gününün yine ihtilaflar ile başlayacağı, sakızın, deniz suyunun, banyo yapmanın orucu bozup bozmayacağına dair ülkemizin allamelerince toplumumuzun aydınlatılacağı bol bol feyz alınılacağı(!), gözyaşı döküleceği sorunlarımızın izale edileceği bir aya giriyoruz.  

Günümüz Müslümanları için sadece yeme ve içmeden kesilme ayı yani günümüz diliyle bir tür diyet yapma ayından ibaret, coğrafyamızdaki ve Müslüman ülkeler ve diğer ülkelerdeki mazlumların daima öldürülerek ve hayvan hakları savunucuları tarafından hayvan kadar değer verilmeyen insanların ölümüyle, kanlarının toprağı ıslattığını sanal üzüntüler ile izleyerek iftarlarımızın yapılacağı bir aya giriyoruz.

Genellikle Müslümanların, aydınların, devlet büyüklerinin şifahen söylemiş oldukları “herkese hayırlar getirmesi dileğiyle” başlayan sahurlarımızın herkese felaket getireceği bir aya gün be gün yaklaşıyoruz.

Yılda bir kere yerine getirilen bir ibadet olmasına rağmen Müslümanlarca ruhsuz bırakılmış, anlamsızlaşmış bir aya gözümüzü açacağız.

Halbuki dinin tebliğcisi, yaşatıcısı, göstericisinin oruçlu olmanın ne demek olduğunu anlatmasına rağmen, göstermesine ve yaşamasına rağmen bu haldeyiz. Orucun sadece yeme ve içmeden kesilmekten ibaret olmadığını, oruçlu kimsenin yalanı, yalanla iş yapmayı, insanları aldatmayı terk etmek olduğunu, gözünü, kulağını, beynini, kalbini, ayaklarını her azasını haramdan sakındırılması gerektiğini mahşer gününde azap içerisinde inlerken mi anlayacağız?

Felaket ve azap bizlere dokunmadan akıllanmayacak, düşünmeyecek, tefekkür etmeyecek miyiz? 

Oruca bakışımız doğal olarak bizlerin bayrama bakışımızı, namaza, zekata ve dine bakışımızı da etkilemektedir. Ramazan bayramının şeker bayramı olarak kutlanılacak derece yozlaştığı, yozlaşacağı, bayramın ferdlerin kendi inlerine çekileceği, toplumdan uzaklaşacağı bir kaçış zamanı, zekatın mallarımızın ne kadar çok olduğunun izharı, kurbanlarımızın ne kadar cömert olduğumuzu göstergesi olarak dağıtacak, kesecek ve bunun inanılmaz hazzı ile dört köşe olabileceğimiz bir aya yaklaşıyoruz.

Hiçbir zaman yaşayamayacağımız bir hazzı dini ibadetler üzerinden gidereceğimiz, takvamızın, cömertliğimizin sergileneceği zamanı kaçırmak istemeyen bir Müslümanlar topluluğu…

İbadetin nasılda ritüelleştiğinin en güzel ayını yaşayacağız.

Eh o zaman bize de “herkese hayırlar(!) getirmesi dileyiğiyle” demek düşer. 

 “Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi saptırma! Bize tarafından bir rahmet bağışla. Hiç kuşku yok, lütfu bol olan yalnız Sensin[1]

 

[1]    Al-i İmran 8