Kimlik: Doğu’da parçalanma, Batı’da çokkültürlülük

Özlem Albayrak

VAN 12.10.2016 11:27:39 0
Kimlik: Doğu’da parçalanma, Batı’da çokkültürlülük
Tarih: 01.01.0001 00:00
 

Kimlik konusu hem netameli, hem uzun bir konu… Kabaca; insanlar arasındaki çeşitli farklılıkları tanımlıyor, kendini bu farklılıklar üzerinden ifade etmeye de kimlik siyaseti deniyor. Modern dünyada bireylerin kimliğini etnik, dini ve cinsel olarak ifade etmesi özgürlük olarak algılandı/algılanıyor. Hatta, denebilir ki, modern zamanlarda kimliğini genelde bu üç sayacağı içinden biri üstüne kurmak tercih ediliyor, çünkü geçer akçe bu.

Ama kimlik mevzusu sadece haklar, özgürlükler, ifade özgürlüğü gibi tatlı ve havalı başlıklardan ibaret değil. Kimlik siyasetleri, dünyayı değiştirdi. Kimlik meselesi, imparatorlukların büyük bir gürültüyle çökmesine neden oldu, ulus-devlet denilen yeni modern devlet biçiminin de belirleyicilerinden biri oldu.

Dünyada bugün devletler ikiye ayrılıyor: 1-Küreselleşme rüzgarını arkasına alarak kendi sisteminin sınırlarını zorlayacak ölçüde güç tahkim etmiş karar verici konumdaki ulus-devletler ve 2-Büyükler tarafından neredeyse yemek için küçük lokmalara ayrılmış gibi gözüken, hem nüfus hem coğrafya olarak küçük ölçekli minik ulus-devletler. Bunun en güzel örneği Balkanlar; teorik adı bile var; Balkanlaştırma. Bundan yola çıkarak “ne yani Bosna özgürleşmese miydi?” diye düşünecekler olabilir, ama ben orada değilim. Çünkü birincisi bugün üç başlı biçimde yönetilen, bu yönetimlerin anlaşmazlıkları nedeniyle çivi bile çakılamayan Bosna'ya hiçkimse, yüzde yüz özgürdür diyemez. Ve ikincisi Balkanlaştırma'nın hem etnisite hem de mezhepler (dinsellik) üzerinden kimlik mücadeleleri yoluyla Ortadoğu'da hayata geçirilmeye çalışıldığı ortada ve bugün için dikkat kesilmemiz gereken bu.

Yukarıda bahsettiğim şey, Wallerstein'ın merkez-çevre kuramında tarif ettiği gibi, büyük devletler ve onların küçükleri arasındaki yapısal ve kurumsallaşmış işbölümü değil. Ortada bir işbölümü yok, merkez-çevre ilişkisindeki karşılıklılık yok ve olan hiçbir şey doğal yollarla gerçekleşmiyor. Etnik/dini kimliğine sahip çıkma adına ya da yoksulluk gibi sınıfsal nedenlerle ayaklanan toplumsal gruplara kurdurulan minik ulus-devletlerden söz ediyorum. Etkisiz ve güçsüz küçük ülkelerden ve onların etkisiz ve güçsüz halklarından.

Mesele şu: Bulunduğu bölgede başını kaldırmaya, söze katılmaya kalkışan her ülkeye “Çekoslovakyalılaştırma” reçetesini uygulamaya yeltenen küresel bir sistem var. Bu sistem sayesinde dünyanın güney ve doğu bölgelerindeki devletlerde etnik ve dini farklılıklar sivriliyor, çatışmaya ya da ayaklanmaya dönüşüyor. Sözgelimi Irak üçe bölünüyor, Suriye'deki bizim deyimimizle teröristler, Clinton'ın deyimiyle “Kürtler”, cesaretlendirildikleri için devlet kurmaya kalkışıyor. Türkiye'de de aynı oyun oynanıyor.

Kimlik siyasetleri, nükleer bomba şiddetindeki etkileriyle ülkeleri parçalamak için hazırlanıp devreye sokuluyor, ama aynı kimlik siyasetleri ABD'ye ya da Avrupa'ya işlemiyor. İşlese bile ülkenin bütünlüğüne kasteden bir çatışmaya evrilmiyor.

Mesela; renkleri nedeniyle, uzun zamandır çeşitli dozajlarda ve biçimlerde ayrımcılığa uğrayan siyahların ABD'de verdiği kimlik mücadelesini, ülkenin sınırları/toprakları içerisinde bir devlet kurma düzeyine getirmesini hiç birimiz hayal bile edemiyoruz. Onların Kızılderililerle elele verip ABD sınırları içerisinde bağımsız bir devlet kurduğunu düşünemiyoruz. Ama PKK teröristlerine etnik bir ulus-devlet kurdurma girişimleri sahici bir tehlike olarak Türkiye'nin önünde belirebiliyor.

Avrupa ve ABD, bırakın ayrılıkçılarla uğraşmayı, çoğunlukla ulus-devlet sınırlarının ötesine geçerek, bir birlik, bir pakt olarak hareket ediyor. Suriye konusunda, Türkiye'ye ve bölgeye bakış konusunda, mülteciler konusunda, neredeyse bir ağızdan konuşuyor. Kritik konularda biraraya gelerek ulus-üstü birliktelik görünümü veriyor.

Yani; Balkanlar ve Ortadoğu'da, ulus-devlet görünümlü bağımlı minik uydu –sözgelimi Irak Başbakanı İbadi'nin Türkiye'ye yönelik salvolarının arkasında küresel güçler olduğu hepimizin malumu- devletçikler giderek çoğalırken; ABD, İngiltere ve çoğu Avrupalı devletin açık bir şekilde ulus üstü olan ittifakları genişliyor.

Güney'de ulus-devletler tıpkı Balkanlar gibi her açıdan küçülürken ve küresel güçlerin güdümüne girmeye hazır hale gelirken; Kuzey'in devletleri ulus-üstü aşamaya geçiyor; büyüyor, birlik tahkim ediyor, adı konulmamış paktlar kuruyor.

Kimlik siyasetlerinin Doğu'da mikro milliyetçiliğe, teröre, ayrılıkçılığa ve parçalanmaya neden olmasının; Batı'da ise çok kültürlülüğün, çoğulculuğun ve ifade özgürlüğünün nişanesi olmasında bir tuhaflık var. Bu tuhaflığın önüne geçilmeden, skor tersine dönmeyecektir.

 

YENİ ŞAFAK