Kendi Söylemine Yabancılaşan Müslümanlar

Zeynep Çiftçi

VAN 10.10.2012 20:23:07 0
Kendi Söylemine Yabancılaşan Müslümanlar
Tarih: 01.01.0001 00:00

Son zamanlarda “adalet, emek, hak-hukuk, eşitlik, sınıfsız toplum” vurgusu yapan Müslümanlar, bazı Müslümanlar tarafından sol jargonu kullanmakla, solculuk yapmakla itham edilir oldu.

Bu durum aslında Müslümanların günümüzde İslam’a ne denli yabancılaştıklarını da gözler önüne seriyor. Oysa bu söylemler İslam’ın dokunduğu en temel konuların başında gelir.

Ne zamandan beri adalete, eşitliğe, emeğe değinmek sosyalistliği savunmak oldu!

Adalet- Hak (El-Adl - El Hak) kavramlarını ilk olarak Allah’ın isimleri olarak öğrenmedik mi?

Kölelik sistemine darbe vuran İslam, sınıfsız topluma geçişi dayatmadı mı?

Ayette “ İnsana emeğinden başkası yoktur” diyen Allah, emeğin önemine ve kutsallığına vurgu yapmadı mı?

Peygamberimiz, Veda Hutbesi’nde bile eşitlik üzerinde durup, kimsenin kimseye üstün olmadığının altını çizmedi mi?

Sosyalizmin de bu konuları temel almış olması, Müslümanların bu konulardan uzaklaşmasını mı gerektiriyor?

Yoksa, Müslümanlar iktidardayken bu taleplerin dile getirilmemesi mi isteniyor?

Bu talepleri dile getiren Müslümanları sosyalist olmakla itham edeceğinize bir zahmet başınızı önünüze eğip bu konuda kendinizle bir hesaplaşmaya girin. Kur’an’ın başat konuları olan “hak, adalet, eşitlik, emek” gibi konularda neden Sosyalistlerin sesinin Müslümanlardan daha güçlü çıktığını bir sorgulayın.

Öğrencilik yıllarımızda sık sık Sosyalist arkadaşlarımızla bu konularda tartıştırdık. Onlar eşitlikçi, sınıfsız, emekten ve adaletten yana anti kapitalist söylemlere vurgu yaptıklarında, hafif bir tebessümle “Zaten anlattığınız şeylerin fazlası İslam’da var” deyip  “Mülk Allah’ındır” ayetini açıklardık.

Peygamberin, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir ” ve “ İşçinin teri kurumadan ücretini ödeyin” gibi hadislerini dile getirirdik.

Hz. Ebubekir’in, tüm servetini köleleri azat etmek için harcadığını gururlanarak anlatırdık.

Hz. Ömer’in adaletine vurgu yapardık. Devlet işlerini yaparken kullandığı mumu özel işlerine geçince söndürmesini örnek verip kamu malı konusundaki aşırı hassasiyetini anlatarak hayretler içerisinde bırakırdık solcu arkadaşlarımızı.

Ve çoğu zaman sosyalist arkadaşlarımıza “Yahu bunları bize anlatmayın, zaten bu söylemlerinizi de Kur’an’dan araklamışsınız” gibi espiriler yapardık.  

Bir zamanlar biz solcu arkadaşlarımıza bu söylemlerin Kur’an’ da daha güçlü yer aldığını söylerken, şimdi bazı Müslümanlar bu söylemlerimizden dolayı bizi İslam’dan uzaklaşmakla ya da sol söylemleri kullanmakla itham ediyor.

Nereden nereye….

Halbuki;  Müslümanların sol söylemler dedikleri “eşitlik, adalet, hak, sınıfsız toplum” gibi kavramlar en ideal şekilde Asr-ı Saadet döneminde hayata geçmişti. Ve biz Müslümanlar bu dönemi övünerek, gururlanarak anlatıp, tekrar diriltmenin hayallerini kuruyorduk.

Bize bu yolda rehberlik yapan kahramanlarımız vardı. Hepsi adildi ama Ömer adaletin simgesi olacak kadar öne çıkmıştı. Onun tebası da ayağa kalkıp Ömer’i bile eleştirebilecek, hesap sorabilecek kadar cesur ve özgürdü.

“Aç sabahlayıp da kılıcına sarılmayan adama şaşarım!” diyen yoksulların koruyucusu bir Ebu Zer’imiz vardı.

Tüm servetini köleleri azat etmek için harcayan, herkesin özgür olmasını isteyen bir Ebu Bekir’imiz vardı.

Haksızlığa asla tahammül edemeyen, güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahramanımız olan bir Ali’miz vardı ki;  “Haksızlık önünde eğilmeyiniz. Çünkü haksızlıkla beraber şerefinizi de kaybedersiniz.”  diyerek haksızlıklara boyun eğmemeyi öğretti bize.

Biz, hep “adalet, özgürlük, eşitlik, hak” temelleri üzerine oturmuş bir dinin inananları olarak konuşurduk ve siyasi taleplerimiz de hep bu temele dayalıydı.  

Biz, hep Müslümanların zenginleştiklerinde yoksulların yüzünün güleceğine inanırdık.

Oysa parayı bulan Müslümanların ilk yaptığı şey, mahallesini değiştirip kendi gibi zengin olanların arasına yerleşmek oldu. Kendisi gibi zenginlerin mahallesine taşınan Müslümanlar, böylece “Komşusu açken tok yatan bizden değildir ” hadisinin muhatabı olmaktan kaçacağını sandı.

Asgari ücretle, karın tokluğuna çalıştırdığı işçilerini kölelerden daha beter duruma düşüren ve kapitalistleşen “Patron Müslümanlar”a emek sömürücüsü olduklarını söylemeyelim mi?

Sırf Müslüman oldukları için bu zulmü görmezden gelip, onları kayıralım mı?

Biz, hep Müslümanların iktidara geldiğinde herkesin adaletle yönetileceğine ve eşitleneceğine inanırdık. Şimdi karşımızda Müslüman kimliğini ön plana çıkaran bir iktidar var ama adalet ve eşitlik namına değişen bir şey yok.

Hatta sadece belirli bir kesimin lehine gelişerek derinleşen bir eşitsizlik ve adaletsizlikle karşı karşıyayız diyebilirim.

Bütün inanç sahiplerine eşit mesafede durması gereken devletin;  sadece Sünni Müslümanların taleplerine hizmet veren;  diğer inanç sahiplerinin taleplerini ise görmezden gelen Diyanet İşleri gibi sorunlu bir kurumu hala devam ediyor ve hatta daha da güçlendiriliyorsa burada ciddi bir adaletsizlik yok mu?

“Anadilde eğitim diye bir şey yok, hak değildir.” diyen bir Başbakan’a dillerin Allah’ın ayetleri olduğunu hatırlatmayalım mı?

Allah’ın ayetlerine karşı çıkarcasına yapılan bu haksızlık karşısında susalım mı?

Böylesi bir Başbakana , “Bir saat adaletle hükmetmek, bir sene ibadet etmekten daha hayırlıdır.” “Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler çökmek zorundadır.” gibi hadisleri hatırlatarak bu haksızlıklara karşı çıkmak bir Müslümanın boynunun borcu değil midir?