Kendi Kavramlarımızla Konuşmak

Mustafa Siel

VAN 4.11.2016 11:23:27 0
Kendi Kavramlarımızla Konuşmak
Tarih: 01.01.0001 00:00
 

Sözlerimiz Akibetimizi Değiştiriyor

Yüce Allah 33.Ahzab Suresi 70 ve 71. ayetlerde, söylediğimiz sözlerimize dikkat etmemizi, iyiliği engelleyici ve kötülük oluşturan sözler söylemekten kaçınmamızı, iyiliğe vesile ve kötülüğe engel olan sözler söylememizi, bunun takvamızın, bağışlanmamızın ve kurtuluşumuzun anahtarlarından biri olduğunu söylüyor bizlere.

Fiiller sözleri, sözler düşünceleri, düşünceler duyguları, duygular bilinçaltını oluşturur ve değiştirir. Bu günlük hayatımızda bizzat yaşadığımız bir vakıadır. Bu nedenle fiillerimize, sözlerimize, düşüncelerimize ve duygularımıza dikkat etmez, kendimizi bu konularda periyodik olarak hesaba çekip hiza istikamet vermezsek, zamanla yaşadığımız gibi inanmaya başlayacağımız çok açıktır. 

Nitekim inandığı gibi yaşamayan, yaşadığı gibi inanır diye bir söz 1980’lerde bizim camiada meşhurdu ve bazıları bunun hadis olduğunu söylerdi. Geçen yıllar bu hikmetli sözün ne derece doğru olduğunu ortaya koydu.

Kavramlarımızı Gözden Geçirelim Ama

15 Temmuz darbe teşebbüsü ve sonrası süreçte yaşananlar bu konuyu bir kez daha gündeme almamızı elzem kıldı. Elbette 15 Temmuz sonrası her kesim olduğu gibi bizlerde kavram ve düşüncelerimizi tekrar gözden geçirerek doğrularımızı teyit, hatalarımızı tespit ederek düzeltmek durumundayız. 

Lakin bu başka, böyle bilinçli bir analiz ve değerlendirme süreci olmaksızın, uydum hazır olan kalabalığa boş vermişliği ile oldu bittiye teslim olup, meydanların dilini dilimize düşürerek, bizim olmayan kavramları içselleştirmek başkadır.

Birinci tutum doğru ve ıslah edici iken, ikincisi yanlış ve yozlaştırıcıdır. Bu nedenle, şu anda kullandığımız kavramlarımız, bazı düşüncelerimiz velev ki yanlış bile olsa; bunları kalabalıklara uyarak değil, iyice analiz ve tetkik edip istişare neticesi değiştirmeli ve bunu deklare etmeli, doğru olanlarını da ısrarla kullanmaya devam etmeliyiz. 

Nereden Nereye Savruluyoruz

Doğrusu savrulmak doğru bir süreç değildir. Geçmişte kullandığımız kavramların bir gecede tam aksini savunmaya başlamak, gerçek bir savrulmadır. Üstelik bu savrulma, velev ki gelinen nokta doğru bile olsa, savrulan kişiye faydası olmaz, kişi savrulup durmaya devam eder.

Şunu unutmamalıyız, bizlerin kavram ve düşüncelerimizin farzı muhal en fazla % 20’si yanlışsa, uyduğumuz kalabalıkların kavram ve düşüncelerinin en az % 80’i yanlıştır. Bize düşen kendi % 20 yanlışımızı ıslah edip, kalabalıkların % 80’ini ıslah etmesi için ciddi çaba göstermektir. 

Yerli Ve Milli Değil, Ümmetçi Ve Evrenselciyiz

Dün hayattan ve Türkiye şartlarından kopuk bir evrenselcilik ve ütopya içinde olanlar, bu gün adeta hayata ve yerele teslim olmuş bir savrulma yaşıyorlarsa, bu çok ciddi, öldürücü bir sorundur.

Mesela yerlilik ve ümmetçilik meselesini ele alalım. Bizler hedef olarak ümmetçi, ancak hareket fıkhı olarak ayaklarımız yere basar şekilde yerli bir fıkha sahip olmak durumundayız. 

Bizler yerli ve milli değil, evrenselci ve ümmetçiyiz. Evrenselci ve ümmetçi kavramları kullanır, bu kavramları hayata geçirirken yerelliği – yerliliği dışlamadan hareket ederiz. Yani yerlilik ve yerelliği bir realite olarak dikkate alır, ama asla ideal haline getirmeyiz.

Ne ümmetçi hedefimizden vaz geçer, ne de bu hedefe giderken yerel şartları yok sayarak, ayaklarımız yerden kesik, havada bir fıkıh belirleyebiliriz. Yani ümmetçilik bizim için ideal hedef, yerel şartlara uygun hareket ise ancak merhale fıkhının bir aşaması olabilir.

Lakin bu aşamayı ifade ederken bile doğru kavramları kullanmalı, yanlış anlamalara meydan vermemeliyiz. Aksini ifade etmek bir yana, gerektiğinde her vesileyle ısrarla vurgulamalıyız kendi kavramlarımızı.

Misakı Millimiz Anadolu Sınırları Değildir

Misakı millimiz tüm ümmet coğrafyası, hedefimiz tüm dünyadır. Türkiye bizim için sadece ailemizin evinin bulunduğu bir mahalledir ve önemlidir ama her şey değildir. Ne ümmet sevdasından ve evrensellikten vaz geçer, ne de en yakınımızdakileri yok sayarak ve dışlayarak hareket ederiz.

Söz konusu vatansa gerisi teferruat değildir bizim için. Asıl olan Yüce Allah’ın rızası olup, gerisi teferruattır. Aile, dostlar, vatan, bunlar kutsallarımız değil, imtihan unsurlarıdır. Aileye, vatana, göre değil, Allah’ın rızasına göre aileye vatana bakar, O’nun rızasına göre bunlara değer veririz. (8.Enfal Suresi 28, 64.Teğabun 15 vd.)

Vatan, millet, devlet, bayrak, marş kutsal kavramlarımız ve değerlerimiz değildir. Lakin 49. Hucurat Suresi 13. ayette işaret edilen ev, mahalle, aile, akrabalık, aşiret gibi toplumsal zaruri ve önemli kurumlardır. Kutsamadan, temsiliyet ve içerik bakımından İslam’a aykırı olmadıkça kabul eder, aykırı olursa ret eder yada çekincelerle tavrımızı ortaya koyarız. 

Zira bize 31.Lokman suresi 13.ten 15’e kadar olan ayetlerde, ana babayla dünya işlerinde iyi geçinilmesi, lakin Allah’a isyan konusunda kesinlikle itaat edilmemesi emredilmiştir. Bu ayet 1980’lerde çok isabetli bir şekilde, Allah’a isyanda mahluka itaat yoktur diye ifade edilirdi.

İdeal Olanla Realite Arasında Araçla Amaç Arasındaki İnce Denge

Aile, kavim, devlet bunlar birer araçtır. İdeal amaç olan Allah’ın rızası olup, bu amaca doğru araçlarla gitmek esastır. Yanlış olan, meşru bile olsa araçları amaç haline getirmek (vatan, millet, devlet) ve yanlış araçları kullanmaktır. 

Vatan, millet, devlet meşru kavramlar ve araçlar olup, bunları amaç haline getirmek ve kutsamak şirke kadar varan yanlışlar iken, kutsamadan ve amaç haline getirmeden meşru sınırlar içinde kullanmak meşru ve zaruridir. Zira insanlar havada yaşayamazlar.

Bayrak asmak ve sallamak başka, saygı duruşu şeklinde tazim etmek başkadır. Küfrü ve zulmü temsil eden bayrağı tutmak ve sallamak sorunlu iken, imanı bile temsil etse bayrağa tazim şirke kapı açar.

Hülasa Allah’ın rızası amaç, geri kalan tüm meşru araçlar da araç, sadece Allah kutsal, geri kalan tüm meşru araçlar ise, ancak meşru araçlardır.

15 Mayısta Tavan Yapan Türkçü Söylem Ve Sloganlar

Duyarlılık bazında da olsa, temelde laik sekülerist Kemalist Türk Ulusalcılığına karşı da bir kıyam olan 15 Temmuz sonrası özellikle basiretsiz ve pragmatist AK Parti Teşkilatlarının yanlış yönlendirmelerinin de etkisiyle Türk kavramı yine tavan yaptı maalesef. 

Düne kadar bu kavramlara mesafeli soğuk olanların bir kısmı inanarak, bazıları ise takiyyeten bu kavramı yükseltmekte, Türk kavramının odakta olduğu slogan, şarkı ve marşlara eşlik etmekte beis görmediler darbe girişimi sonrasının sıcak ortamında.

Türk Milliyetçiliği Kemalizm Kadar Önemli Bir Sorundur

Türkiye halkı olarak laik seküler Kemalizm yanında en büyük sorunlarımızdan birisi de muhafazakar Türk milliyetçiliğidir ve bu konu üzerinde mutlaka ısrarla durulmalı, sıcak ortamların ve pragmatizmin baskısı altında bile bu konuda İslami duruşumuzun netliği kesinlikle bulandırılmamalıdır.

Halk ne der, Kemalistler ne der, milliyetçiler ne der gibi kaygılarla bu konudaki duruşumuzdan zerre miskal taviz verilmemeli, Kemalizmi sorguladığımız gibi Türk milliyetçiliğini de sorgulamalıyız. 

Bu iki kesime yaklaşımda gözetmemiz gereken hikmetli duruş, Kemalizmin temeli olan iflah olmaz islam düşmanlığı temeli nedeniyle mutlak düşman olarak karşımıza alınması iken, muhafazakar Türk milliyetçiliğinin ana damarının bilinçsizlik nedeniyle bu idelojiye yönelmiş ve İslam’a düşman olmayan, hatta önemli bir kısmının kendini şeriatçı olarak görecek seviyede İslam’a yakın hissetmesi nedeniyle, bu kesimin mutlak bir düşman olarak karşımıza alınmak yerine, müşterek İslami değerlerimizden hareketle, bu müştereklerimizi çoğaltmaya çabalamamız olmalıdır.

Türkçüler Bayramı Olurda Kürtçüler Bayramı Olmaz mı?

3 Mayıs Türkçüler Bayramı imiş, bu yıl Mayıs ayında bulunduğum şehre asılan afişlerden yeni öğrenmiştim. Yapılan etkinliklere dair bir yerel basın haberinde Türklük bedenimiz, İslam ruhumuzdur diye başlık atılmıştı ki bu başlık tepemi attırmıştı.

Peki bu durumda 21 Mart Kürtçüler Bayramı olmasına ne buyurur sayın Türkçülerimiz? Yada Kürtlük bedenimiz, İslam ruhumuzdur diye slogan atarlarsa, buna da eyvallah diyecekler midir?

Dillerimiz Sorun Değil, Tam Aksine İmkanlarımızdır

Maalesef Türkiye içinde farklı ırklar ve diller sorun olarak algılanıyor. Oysa bunlar öncelikle Allah’ın ayetleri iken, aynı zamanda imkanlarımız. Zira bu ırklar ve dillerimiz, başta komşularımız olmak üzere tüm dünyada tabii iletişim kanallarımıza dair imkanlarımızdır.

Bu gün Cerablus operasyonunda görmedik mi bunu? Türkiye’de yaşayan Kürtler, Araplar, Çerkezler, Gürcüler, Arnavutlar vs. aslında Türkiye’nin ümmetle fiili köprüleri, ümmet olmanın zeminleri, tüm ümmetle arasındaki tabi bağlarıdır.

15 Temmuzda Türkçüler mi Devrim Yaptı?

15 Temmuz halk devrimi, Türküyle Kürdüyle İslam tandanslı muhafazakar halk kesimlerince, başta Fetö olmak üzere iradesine kast eden tüm batıl ideolojilere karşı yapıldı. Şu ana kadar ortaya çıkan tüm görüntüler ve şahitliklere göre, darbe teşebbüsü gecesi adeta halkımızın İslami bilinçaltı ortay açıktı ve ortamda sadece İslami slogan ve söylemler ve bir cihat havası hakim idi. 

Fakat maalesef sonrasında gelişen süreçte halkımızın 100 yıllık milliyetçi zehirlenmesi sonucu oluşan ve Türk – İslam sentezi ağırlıklı sloganlar ve söylemlere zemin olmaya başladı.

Öyle ki meydanlarda bir yanda tekbir getirilirken, biraz sonra ne mutlu türküm diyene diye slogan atılacak seviye de, laik çağrışımları olan ulusçuluk izleri bile yer alabildi.

Türkçülük İman Ve Beka Sorunudur

Türklük vurgusu, sadece imani bir sorun olmakla kalmıyor, Türk olmayan özellikle Kürt kardeşlerimizi ciddi olarak yaralıyor ve bu devrime olan sempatilerini törpülüyor, tek millet olabilme imkanlarımızı örseliyor.

Oysa Türk değil Türkiyelilik, ırk değil ümmet, vatan değil evrensel vurgular yapılsa idi, hem mevcut kazanımlar daha perçinlenir, hem de Türkiye’deki tüm ırktan insanların bütünleşmesine zemin hazırlanmış olurdu.

İslam Bedenimiz, İman Ruhumuz

Birileri bilinçli yada bilinçsiz Türklük/Kürtlük bedenimiz, İslam ruhumuz, şehitler ölmez vatan bölünmez, ne mutlu Türküm/Kürdüm demeye devam edebilir. 

Biz ne pahasına olursa olsun, İslam bedenimiz, iman ruhumuz, ümmet ailemiz, insanlık komşularımız, dünya vatanımız, ahiret yurdumuzdur demeye, sadece Allah yolunda öldürülenlerin şehitler olduğu gerçeğine vurgu yapmaya devam edeceğiz.

Irkımız Ve Yurdumuz Putlarımız Değil, İmtihan Unsurlarıdır

Elbette Müslümanların bir ırkı, kavmi, memleketi, vatanı, halkı olacaktır. Bu bir kişinin ismi, soy ismi, ailesi, evi, köyü olması kadar tabidir. Bu konularda tabi haklarını savunmak, korumak için çaba göstermesi, gerekirse bunları korumak için ölmesi de bir hak ve görevdir. Lakin, Müslüman için bunlar sadece birer imtihan unsuru olup, bunları kutsallaştıramaz, bunlar üzere batıl ideolojiler geliştiremez.

Şunu bir kez daha açık ve net olarak ifade ve deklare ediyoruz ki, her türlü asabiye, ırkçılık, kavmiyetçilik, vatancılık, milliyetçilik İslam dışı olup, İblis aleyhillanenin, Adem (s) karşı kibirlenmesinin bir yansımasıdır.