Kalpler Malazgirt'te Atmıştı

Ömer Naci Yılmaz

VAN 26.08.2017 10:31:42 0
Kalpler Malazgirt
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Anadolu’nun kapılarının Müslüman Türklere yerleşmek amacıyla açıldığı 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi’nin üzerinden 946 yıl geçti. Unutturulan Kut’ül Amare Zaferi yüzüncü yılında kutlanabilmiş ve bir başlangıç olmuştu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruluşunun üzerinden 94 yıl geçtikten sonra küçük çaplı törenlerle geçiştirilen Malazgirt Zaferi kutlamalarını bu yıl en üst düzeyde katılımla gerçekleştiriyor. Daha nice unutturulan zaferimiz yeni tarih anlayışımızla gün yüzüne çıkartılacak ve milletimiz tarihi ile yeniden barışacaktır. Birileri Selçuklunun ve Osmanlının zaferlerinin kutlanmasından rahatsızlık duymaktadırlar. Cumhuriyetin kazanımlarının örtülmesinden korkmaktadırlar. Zira kendileri öyle yaptıkları için bizim de kendileri gibi yapacağımızı zannetmektedirler. Tarihle, tarihi olaylarla, zaferlerle, mağlubiyetlerle kavga etmek kimseye bir şey kazandırmayacaktır. Tarih Kurumu’nun kurulduğu 1931 yılında Mustafa Kemal’in şu sözü hepimize tarihe bakış noktasında bir yol göstermektedir. “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” Maalesef Mustafa Kemal’in izinden gittiğini söyleyenler bu konuda bizi hep şaşırtmışlardır.

 

 

Abbasi halifesi Kaim Biemrillah, bütün İslam dünyasının yakından ilgilendiği Malazgirt savaşının Müslümanlar tarafından kazanılması hususunda, Muslayaoğlu Ebu Said’e bir dua metni hazırlatarak

cuma namazında bütün İslam ülkelerindeki minberlerde okutulmasını emretti. Bugün elimizde bulunan ilgili İslam kaynaklarında yer alan bu dua metni aynen şöyledir:

 

 

“Allah’ım! İslam sancağını yükselt ve İslama yardım et! Şirki, başını ezmek ve kökünü kazımak suretiyle yok et! Sana itaat için, canlarını feda edip kanlarını, sana tabi olma hususunda akıtan senin yolunun

mücahitlerini, onları kuvvetlendirerek yurtlarını, güvenlik ve zaferle dolduran yardımlarından yoksun kılma!  Mü’minlerin emirinin burhanı olan Şehinşahül-âzam (yani Sultan Alparslan)’ın senden dilediği yardımı esirgeme ki o, bu sayede hükmünü yürütür, şanını sayılır kılsın ve zamanın güçlükleri karşısında kolayca yerinde tutunabilsin. Senin dinini şerefli ve yüce tutabilmek için onu, lütufkâr ve her zaman etkili olan desteğinden yoksun kılma! Onun, kâfirlerin karşısındaki bugünkü günü, yarınına da yetsin. Ordusunu meleklerinle destekle, niyet ve azmini hayır ve başarıyla sonuçlandır! Çünkü o, senin ulu rızan için rahatını terk etti; malı ve canıyla buyruklarına uymak amacıyla, senin yoluna düştü. Çünkü sen: ”Ey iman edenler, can yakıcı bir azaptan kurtaracak bir yolu size göstereyim mi? Allah’a ve onun Peygamberine inanıyorsanız, onun yolunda, can ve malınızla savaşırsınız.” diyorsun. Senin sözün gerçektir.

 

 

Allah’ım! O, nasıl senin sözüne uyup şeriatının korunmasında, gevşeklik göstermeden buyruğuna uymuş ve düşmanlarına bizzat karşı koyarak dinine hizmet için gecesini gündüzüne katmışsa sen de ona zafer kısmet eyle, dileklerinde ona yardımcı ol, kaza ve kaderini, onun için iyi ve hayırlı bir şekilde tecelli ettir! Onu öyle bir koruyucu ile kuşat ki, düşmanların her türlü hilelerini defetsin ve lütfunla, bu koruyucu onu, güzel sıfatların içinde, en emin ve sağlam ellerle korusun! Yapmak istediği her işi, ona kolay kıl! Böylece onun, düşmana karşı giriştiği bu ‘Kutsal Hareket’,  zaferden ışık alsın ve şirk zümresinin, hak yollarını göremeyip sapıklıktan gözleri yumulsun.

 

Ey Müslümanlar, doğru bir niyet, içten bir azim ve    Allah’tan korkan temiz kalplerle ve birlik bahçesinden kısmet alan inançlarla Sultan Alparslan için Allah’a yalvarıp yakarınız! Çünkü eksiklerden yoksun

olan Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Ey Muhammed, onlara, dualarınız olmazsa Rabbim size niçin değer versin de.”

 

Ey Müslümanlar! Alparslan’ın şerefli olarak düşmanlarını yok etmesi, sancağını yükseltip zaferlerin en son derecesine ve amacına erişmesi hususunda Allah’a dua ve niyazda bulununuz! Allah’ım! Onun bütün güçlüklerini kolaylaştır ve şirki onun önünde boyun eğdir!”

 

 

Bu duanın, savaş günü, başta halifelik başkenti Bağdat olmak üzere bütün İslam ülkelerinde, derin bir inanç ve içtenlikle yapılacağının yayılması, bütün Türk kumandan ve askerleri üzerinde moral yönünden kuvvetli bir etki yapmıştır.

 

Savaş hazırlıklarını tamamlayan ve ak giysileri giyerek:

 

“Ölürsem kefenim bu olsun!” diyen Sultan Alparslan, Cuma sabahı, ordugâhtaki bütün kumandanları toplayarak onların önünde, Allah’a şöyle bir yakarışta bulundu:

 

 

“Ey Allah’ım! Sana müvekkil oldum ve bu cihatta sana yaklaştım; şu an senin huzurunda secdeye kapanıyor ve yalvarıyorum. Bu sözlerim, benim gerçek duygularımı yansıtmıyorsa beni, beraberimdeki yardımcılarımı kahret!. Eğer içtenliğimi kabul edersen bu cihatta düşmanlara karşı bana yardımcı ol ve beni muzaffer bir Sultan kıl!” Bu duadan sonra sultan kumandanlarına şu hitabede bulundu:

 

“Ben Allah’a kendini veren muhtesipler gibi sabırlıyım ve hayatını tehlikelere atan kimselerin yaptıkları gibi gazilerin başında savaşacağım. Eğer Allah kendisinden beklediğim üzere beni başarıya ulaştırırsa

bu güzel bir sonuç olacaktır; eğer durum bunun tersi olursa oğlum Melikşah’ı yerime geçirip ona itaat etmenizi sizlere vasiyet ediyorum.” Büyük bir heyecan ve inançla Sultanı dinleyen kumandanlar

hiç duraksamadan hep bir ağızdan: “Baş üstüne!” dediler. Sultan, 26 Ağustos 1071 Cuma günü, bütün kumandan ve askerleriyle birlikte Cuma namazı kıldı ve onlara son olarak şu hitabede bulundu:

 

 

“Ey askerlerim ve kumandanlarım! Daha ne zamana kadar biz azınlıkta, düşman çoğunlukta olarak böyle bekleyeceğiz? Ben, Müslümanların camilerde bizler için dua etmekte oldukları bu saatlerde, düşmanın üzerine atılmak istiyorum.  Galip gelirsek arzu ettiğimiz sonuç gerçekleşecektir, aksi takdirde şehit olarak cennete gideriz. Beni izlemek isteyenler gelsinler, istemeyenler ise serbestçe geri dönebilirler. Bugün burada, ne emreden bir Sultan, ne de emir alan bir asker vardır. Bugün ben de sizlerden biri olarak sizinle birlikte savaşacağım. Biz, Müslümanların eskiden beri yapageldikleri bir gaza yapıyoruz.”

 

Alparslan’ı pür dikkat dinleyen komutanlar hep bir ağızdan: “Ey Sultan, biz senin askerlerin olarak sen ne yaparsan biz de aynı şeyi yapar ve sana yardımcı oluruz, istediğin biçimde hareket et.” dediler.

 

 

İşte Sultan, işte dua ve ardından gelen zafer. Ümmete kutlu olsun. Anadolu denilen coğrafyada 1016’da başlayan kutlu yürüyüş devam ediyor. O günden bugüne durmak yok yola devam eden bir anlayışla yüreklere dokunuş, bir zamanlar bizim dediğimiz coğrafyaların tamamında devam ediyor. Bu öyle bir dokunuş ki kimi yerde yardım kuruluşlarının çalışmaları olarak, kimi yerde Yunus Emre Enstitüsü olarak, kimi yerde Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı olarak, kimi yerde Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak karşımıza çıkıyor. İlk günkü aşkla ve şevkle çalışıyorlar. Yüreklere serpilmiş tozlar birer birer siliniyor. Ne kadar da özlemişiz. İşte bugün dua eden bir Başkomutan ve duaya icabet eden büyük bir millet. Elhamdülillah her türlü kuşatılmışlığa rağmen yeniden diriliyoruz. Bu kutlu yürüyüşte ve dirilişte yerini alanlara selam olsun.