Kader Nedir?

Mustafa İslamoğlu Hoca Kader ile ilgili, 'Allah, her şeye Kâdir olandır. Varlık âleminde her şey, O’nun takdiri ile olup biter. O’nun takdiri dışında, hiçbir şey olmaz. O’nun bir şeyi takdir etmesi, o şeyi bir ‘ölçü’ ile yarat?

VAN 25.03.2018 21:54:48 0
Kader Nedir?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Mustafa İslamoğlu Hoca Kader nedir sorusunu şu şekilde cevaplandırdı:

‘‘O’nun takdirinin dışında hiçbir şey yoktur’’ demek, ‘‘O hiçbir şeyi başıboş ve gelişigüzel yaratmamıştır’’ demektir. Yarattığı her şeyi bir ‘kader: ölçü’ ile yaratmak da, O’nun takdiridir.

Allah görünen/görünmeyen iradesiz varlıkların kaderini, koyduğu yasalara tabi kılmıştır. Vahiy, o yasalara Sünnetullah adını verir. Allah’ın sünnetinde asla bir değişme ve bozulma olmaz. İradesiz bir varlığın tabii olduğu kader, sünnetullahtır. Buna STATİK KADER adını verebiliriz.

İnsan gibi iradeli varlıklara gelince: 
 
1. İradeleri dışında kalan olaylar ve durumlar: İnsanın DNA’sı, RNA’sı, kan grubu, gen haritası, rengi ve boyu gibi birçok husus, iradesinin dışında gerçekleşir. Bunlar da, tıpkı yukarıdakiler gibi, Allah’ın sünnetine ve takdirine bağlıdır.
 
2. İradelerinin  alanına giren olaylar: Allah, iradeli eylemlerin kaderini, emanet ettiği iradeye bağlamıştır. İradenin kendisi Allah’ın kaderidir. İnsan, iradeli eylemlerinden sorumludur. İradeli eylemler alanında insanın kaderi seçmektir. Buna da DİNAMİK KADER adını verebiliriz.
 
Allah, en güzel kıvamda yarattığı insanın dilemesini dilemiştir. Bunun için kendi külli iradesinin içine, insanın cüz’i iradesini koymuştur. Külli fiilinin içine, insanın cüz’i fiilini koymuştur. Böylece insanın fiili ile kendi fiili arasında bağ kurmuş ve insana değer vermiştir.
 
İnsanı, zamanın nesnesi olmaktan çıkarıp öznesi yapmıştır. İnsan bu sayede Allah ile birlikte tarih yapma şerefine nail olmuştur.
 
Allah kendi zatına kendisi şahittir: “Allah şahit olmuştur ki O, kendisinden başka ilah olmayandır” (Âl-i İmran 18). Fakat O, insanın da kendisine şahit olmasını istemiş, kendi şahadetinin yanına insanın da şahadetini koymuştur.
 
Sözün özü, Rabbin sözüdür. Biz fanilerin sözü, ancak ve ancak bâki olan Allah’ın sözünün altına düşülmüş bir dipnot mesabesindedir.
 
Yüce Allah; “Dilediğim iman eder, dilediğim küfreder” demedi; “Dileyen iman etsin, dileyen küfretsin” dedi. (Kehf 29)
Yüce Allah; “Hidayetiniz ve dalaletiniz yazgınıza bağlıdır” demedi; “Kim hidayete ererse kendi lehine ermiş olur; kim de dalalete saparsa kendi aleyhine sapmış olur” dedi. (İsrâ 15)
Yüce Allah; “İsteyip istememeniz fark etmez; ne yazdımsa o” demedi; “Benden isteyin ki, vereyim” dedi. (Mü’min 60)
 
Yüce Allah; “Sizler Benim yazdığım istikamette gitmek zorundasınız” demedi; “Dileyen istikamet üzere bir yol tutsun” dedi. (Tekvîr 28)
Yüce Allah; “Başınıza gelen benim size yazdığım yüzündendir” demedi; “kendi yüzünüzdendir” dedi. (Âl-i İmran 165) Yüce Allah; “Biz her insanın çabasını kendi kaderine bağlı kıldık” demedi; tam aksine “Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık” dedi. (İsrâ 13)
Yüce Allah; “Ben değiştirmeden siz değişemezsiniz” demedi; “Kendi nefsinizde olanı kendiniz değiştirebilirsiniz” dedi. (Ra’d 11)
 
Yüce Allah; “Benim kendisine imanı ve salih ameli yazdıklarım kurtulmuştur” demedi; “İman edenler ve salih amel işleyenler kurtulmuştur” dedi. (Asr 3)
Bazıları Allah’ın bir dediğine inanıyor, bir dediğine inanmıyor. 
 
Allah’ın her şeyi yazdığına inanıyor (En’âm 59), ama “Allah dilediğini siler” (Ra’d 39) kelamına inanmakta zorlanıyor. O’nun yazma gücüne inanıyor, yazdığını bozma gücüne inanmıyor.
 
Bazıları Allah’ı hükmünün mahkûmu görüyor, hükmünün hâkimi göremiyor. 
 
Kimisi kaderciliğine mazeret olarak Allah’ın ilmini gösteriyor. Böyle yapanlar, Allah’ı kendi bilgisine mahkûm ettiklerinin farkına dahi varmıyor.
O, zatını tanıtırken buyuruyor ki:
 
“O Hallâk’tır, Alîm’dir” (Yâsîn 81) 
Bazıları O’nun “her şeyi bilen” Alîm olduğuna inanıyor, fakat “her an yaratan” Hallâk olduğuna inanmıyor.
Hallâk demek, “yaratma işinden bir an bile çekmeyen” demektir.
Hallâk demek, “yaratma işini zatına meslek edinen” demektir.
Hallâk demek, insan beninin her an yeniden yaratıldığını insana haber vermektir. İnsanın “kendini değiştirebilme yeteneğini” (Ra’d 11) insana hatırlatmaktır
İnsanı, bu imkânı kullanmaya davet etmektir. Zaten Hz. Nebi’nin “İki günü bir olan ziyandadır” sözü, Hallâk isminin sırrına vakıf olan bir aklın vardığı sonuçtur.
Allah’ın Hallâk oluşuna iman etmek, O’nun her şeyi yazıp bir köşeye çekildiğini kabul etmemektir.
 
Zira: “O, her an hayata ve varlığa aktif müdahildir.” (Rahmân 29)
 
Allah’ın Hallâk oluşuna iman etmek, O’nun irade, akıl ve vicdan verdiği insanın hayatının ta içinde olduğuna iman etmektir.
Buna iman etmek ise, kulun iradeli fiillerinin, Hallâk olan Allah’ın bir sonraki yaratışına sebep teşkil ettiğine iman etmektir.
Buna iman etmek, ân’a mahkûm olmamaktır. Bu ân ister geçmişe, ister bugüne, ister geleceğe ait olsun; hiçbirine mahkûm olmamaktır.
Nefsine dönüp; “Eğer sen yaparsan, Hallâk olan Allah, senin yaptığına uygun bir yaratışla, hayata müdahale edecek, yaratışını yenileyecektir” diye inanmaktır.
 
Zira O, akıl ve irade ile imtihan ettiği insanın emeğine saygı duyandır: (Necm39).
 
Ey insan!
Allah sana emanet ettiği iradeye saygı duyuyor ve senin emeğini takdir ediyor.
Sen de kendi iradene saygı duy ve kendi emeğine saygısızlık etme!
Emeğine saygısızlık edersen, Allah’a saygısızlık etmiş olursun.
Zira sen, bizzat Allah’ın emeğisin.